Maybe we don't have to translate Turkish
188 parallel translation
Siletsky wants me to have dinner with him... if we don't get another idea... maybe I'll have to kill him, because only I can get to him.
Pekala. Siletsky, onunla akşam yemeği yememi istiyor. Eğer aklımıza başka bir fikir gelmezse söylemesi zor ama onu öldürmek zorunda kalabilirim.
But maybe we don't have to go.
Ama belki gitmemize gerek yok.
Maybe it's different if you don't have children, but even if Charley and I aren't living together, and even if we're sleeping with other people, even if he were to get married again he's still my husband and he's still the father of my children and....
Belki çocuk olmasa farklı olabilir, ama Charley ve ben beraber yaşamıyor başkalarıyla yatıyor olsak da, o tekrar evlense bile hala benim kocam ve hala çocuklarımın babası.
I don't know if anybody'll believe us, but if we send letters to the important newspapers maybe The Shop will have to lay off.
Kimsenin bize inanacağını sanmıyorum ama eğer gazetelere mektup yazarsak belki Atölye durmak zorunda kalır.
But considering you're almost like a son to me, I'm thinking maybe we don't have to go to the police.
Ama neredeyse benim evladım gibi olduğunu düşününce belki de polise gitmemiz gerekmez.
Why don't we just forget about the radio, maybe tune in to what we have up here, huh?
Neden radyo konusunu unutup mesela burada olanlara odaklanmıyoruz, söyler misiniz?
Maybe we don't have any experience with miracles so we're slow to recognize them.
Belki de bu konuda deneyimimiz olmadığı için mucizeleri fark etmeyi bilmiyoruz.
Maybe. Don't take off. We have to plan our next move.
Ayrılma, bir sonraki hamlemizi hesaplamalıyız.
Maybe we don't have to.
Belki gitmek zorunda kalmayız.
Maybe we failed, Jackson. But we don't have to live like this.
Belki başaramadık Jackson ama bu şekilde yaşamak zorunda değiliz.
Maybe we don't have to go.
Gitmek zorunda değiliz.
I don't know, maybe we weren't ready to have a chick.
Bilmiyorum, belki de bir civcive bakmaya daha hazır değilizdir.
Mr. President, Mr. Kennedy, you and I are like two men pulling on a rope with a knot in the middle, the harder we pull, the tighter the knot until it will have to be cut with a sword. why we don't both let up the pressure and maybe we can untie the knot? '
"Sayın başkan, Bay Kennedy siz ve ben ortasında bir düğüm olan bir ipi çeken iki kişi gibiyiz, çektikçe düğüm daha da sıkılaşıyor ve düğümün kılıçla kesilmesi gerekecek niçin baskıyı azaltmıyoruz hem belki düğümü çözeriz?" yazıyordu.
Maybe, but I don't want to do that unless we absolutely have to.
Belki, ama buna gerek olduğundan emin olana kadar, bu işlemi yapmak istemiyorum.
Maybe we don't have to.
Belki etmek zorunda değiliz.
Maybe we don't have to do this class exactly Like it is in the binder.
Belki de bu dersi aynen o kitapta söylediği gibi yapmasak daha iyi olur.
Hey, you know, I'm gonna be coming here a lot, so maybe in the future we don't have to do this whole name thing... and you could just say, "Hey, Jake," and I could say, "Hey, T-Bone."
Hey biliyorsun. Buraya sık sık geliyorum. Bu yüzden artık birbirimize isimlerimizle hitap edebiliriz...
I'd say where let's concentrate on the rarest ones, and let's just hope for some luck. Maybe we don't have to.
Belki gerek yok.
Dude, maybe we don't have to rip a tooth out of Kenny's mouth.
Adamım, belki de Kenny'nin ağzındaki dişi çıkarmamıza gerek yok.
Maybe YOU should be in therapy, then Mum and Dad can pay someone to listen to YOUR thoughts so we don't have to.
Belki de sen terapiye gitmelisin. Böylece saati 200 dolar karşılığında düşüncelerini bir başkasına anlatırsın ve biz de seni dinlemek zorunda kalmayız.
Or maybe we don't have to tell Dylan.
Belki de Dylan'a söylememize gerek yoktur.
Well, maybe we don't have to.
Belki söylememiz gerekmiyordur.
WE JUST DON'T HAVE TO SHARE IT WITH OUR FRIENDS. WELL, MAYBE WE SHOULD.
Belki de söylemeliyiz.
Maybe we don't have to.
Belki de yapmamalıyız.
Maybe we don't have to.
Belki yapamayız.
Maybe we don't have to.
Belki de gerekmez.
Maybe we don't have to see it.
Görmemiz gerekmeyebilir. - Kaç kilosun?
If you don't have other plans, maybe we could wade out to that little boat together.
Başka bir planın yoksa Belki beraber küçük yelkenliye kadar yürürüz.
Maybe we should start a tab with them so we don't have to pay cash every day.
- Bunları deftere yazdıralım. Her gün nakit ödemek zorunda kalmayalım.
I thought if she could maybe get him over here, we'd have a chance to talk... and I don't know.
Onu buraya getirebilirse, konuşma şansım olur dedim.
It means that maybe we don't have to be alone in the world
Belki de dünyada yalnız olmamız gerekmediğini.
Maybe we don't have enough to put you away now, but eventually we'll find those bodies.
Şu an elimizde yeterli kanıt yok belki ama sonunda o cesetleri bulacağız.
I don't expect to have the kind of physical intimacy that we used to have, although maybe in time that'll come.
Eskiden aramızda olan fiziksel bağın olmasını beklemiyorum, ama zamanla o da olabilir.
No, I was just thinking that... maybe we don't have to take such drastic measures.
Hayır, düşündüm de... belki de zor yollara başvurmamıza gerek kalmaz.
Maybe the problem is we don't have very good stories to report on.
Belki de, sorunumuz, ilginç haberlerimizin olmamasıdır.
Maybe we don't have to.
Belki de başarmamız gerekmiyor.
Since we have the house ourselves, maybe we can, do something, we don't usually get to do
Madem ki ev bize kaldı belki de genelde yapmadığımız bir şey yapabiliriz.
I don't mean to be forward but if this goes well, maybe we'll have sex two days ago.
Cüretkâr olmak istemem ama eğer iyi giderse, belki de iki gün öncesinden seks yaparız.
I don't know if you're in to Polish cinema, but maybe you could come over and we could have, like, a sleepover marathon, and...
ve bilmem, eğer sen de Polonya sinemasına meraklıysan, belki bize gelip sabahlama olayına girebiliriz...
Well, then why don't we go to the gift shop and see maybe if they have cards,'cause then we could play gin or I could do some sleight of hand for you guys.
O zaman neden hediye dükkanına gitmiyoruz, ve belki kartları vardır, çünkü oyun oynayabiliriz, ya da size el çabukluğumu gösterebilirim.
I don't know, maybe it's a city thing, but where I come from, we like to have a little privacy.
Belki şehirli tribi ama bizim oralarda özel hayatımıza önem veririz.
Hey I know this is your ship we didn't have to come along and maybe it is better to die in battle I don't know.
Bu geminin senin gemin olduğunu biliyoruz, senle gelmek zorunda değildik ve belki de bir savaşta ölmek daha iyidir. Bilmiyorum.
- It makes me think maybe we don't have enough to go against them.
- Bu, belki de yeteri kadar gücümüz olmadığını düşündürüyor, peşlerine düşmek için.
And if they bring food and flies get in the food, maybe that's how they'll learn to follow the "No Food in the Newsroom" rule. - We don't have that rule. - We should.
Yemek getirirlerse ve sinekler yemeğe kaçarsa belki haber odasında yemek yenmemesi kuralını ancak böyle öğrenirler.
Maybe we can work it so you don't have to, okay?
Tamam mı?
Maybe we just have to embrace the idea that sometimes - - sometimes i might have to hold someone else's hands and sometimes you might have to kiss somebody else's - - i don't want to kiss anyone else's anything.
Belki de bazen şunun olabileceği fikrini kabul etmemiz gerek. Bazen tutmam gereken birisinin eli olabilir senin de öpmen gereken birisinin... Kimsenin hiçbir şeyini öpmek istemiyorum.
You want to pick star systems that have a good chance of maybe having a planet something like this one, so that there's a greater chance of having intelligent life, but we don't really know very much about what kind of planets these stars have.
Bizimkine benziyen gezegenlere sahip olabilecek yıldız sistemlerine bakarız. Zira buralarda zeki yaşamı bulmak daha olası. Ancak yıldızların ne tip gezegenlere sahip olduğu konusunda pek bir fikrimiz yok.
So, we've been talking, and you're a really great cheerleader, and we really want you to be a part of the team, but if you don't want to hang out with us, then maybe you don't have the right kind of school spirit for the job.
Aramızda konuştuk. Sen gerçekten iyi bir amigo kızsın ve ekibin bir parçası olmanı çok istiyoruz. Ama bizimle vakit geçirmek istemiyorsan belki de bu iş için gerekli okul ruhuna sahip değilsindir.
So tonight, your favorite TV shows Tivo'd and ready to go, your lasagna, and I thought maybe we'd stop by the mall and get you some shirts that don't have paint and sweat stains on them.
Bu gece en sevdiğin TV şovu Tivo var ve lazanyan hazır olacak ve alış veriş merkezine uğrayıp üstünde boya ve tatlı lekesi olmayan birkaç gömlek alabiliriz diye düşündüm.
I don't know, I've been thinking a lot lately, and I'm just, you know... Honestly, that we shouldn't... You know, maybe we don't have to come all the time.
Bilmiyorum, yani bir süredir düşünüyorum da dürüstçe söylemek gerekirse, biz artık bu kadar sık gelmemeliyiz artık.
We don't have time to hang back until the airlock doors blow, so we're liable to experience some turbulence from the residual oxygen maybe even some shrapnel hits. Athena.
Kilidin kapısının uçup gitmesini bekleyecek halde değiliz yani kalan oksijenden dolayı biraz sarsıntı yaşayabiliriz hatta belki bazı şarapnel darbeleri de.