Meadow translate Turkish
854 parallel translation
"Way across the meadow..."
"Çayırın bir ucundan öbür ucuna..."
"Way across the meadow, as old Daddy Sun was setting behind the purple hills, little Molly Cottontail went hippity hop, hippity hop..."
"Çayırın bir ucundan öbür ucuna, yaşlı Güneş Baba mor tepelerin ardında batarken küçük Pamuk Kuyruk Molly hoplaya zıplaya, hoplaya zıplaya..."
BEZHIN MEADOW Sequences from an Unfinished Film
BEJİN BATAKLIĞI Tamamlanmamış bir filmden parçalar
Three years past before he begin his first sound film "Bezhin Meadow".
İlk sesli filmi olan "Bejin Bataklığı" na başlaması için üç yıl geçti.
I don't do much farming here. Just take care of the meadow and feed my stock. But you can do what you like.
Burada fazla çiftçilikle uğraşmıyorum, sadece hayvanlarımı doyurmak için çayırlara göz kulak oluyorum, ama sen ne istersen yapabilirsin.
Madame, this is a restaurant, not a meadow.
Madam, burası bir restoran, otlak değil.
Then instead of driving to the admiralty, we shall go to a meadow outside Berlin... where a plane is waiting.
Amiralliğe gitmek yerine bizi bekleyen bir uçağın olduğu Berlin dışındaki çimenlik bir alana gideceğiz.
I'm going to take you to the meadow.
Seni çayıra götüreceğim.
Meadow?
Çayır mı?
What's the meadow?
Çayır nedir?
- On the meadow?
- Çayırda mı?
- The meadow.
- Çayır!
You must never rush out on the meadow.
Çayıra asla fırlayıp gitmemelisin.
The meadow is wide and open, and there are no trees or bushes to hide us.
Çayır geniş ve açık bir alan. Bizi gizleyecek ağaçlar ya da çalılıklar yok.
And if the meadow is safe, I'll call you.
Çayır güvenli ise seni çağırırım.
Why was everyone still when he came on the meadow?
Neden o çayıra geldiğinde, herkes birden durdu?
Thanks to the Royal Air force I have some rather curious information that at regular intervals six Nazi bombing planes come over and drop their deadly cargoes on non-military objectives, a meadow or a sheep fork.
Kraliyet Hava Kuvvetleri'nden aldığım enteresan bilgilere göre altı Nazi bombardıman uçağı muharebeler sırasında ölümcül kargolarını sivil hedeflere atmışlar, bir mera ve koyun çiftliğine.
... and a beautiful little meadow.
... ve de çimen. Teşekkür ederim.
Better hit the river before they break cover in the meadow.
Çayırlıkta kapana kısılmadan önce nehir boyunu takip etsen iyi olur.
They seem to come from another time, like the sound of summer in a meadow long age.
Sanki başka bir zamandan geliyordu. Yazın parkın çayırından gelen sesler gibiydi.
I'd let them be free as nature intended in a very large meadow.
Doğada olmaları gerektiği gibi çok büyük bir çayırda serbest bırakırdım.
- To have that meadow in England.
- İngiltere'deki o çayırı almak için.
And I then repaired to a meadow and took a few hours'sleep while awaiting the hour at which I could reasonably arrive at the house.
Daha sonra, makul bir saate kadar samanlıkta uyuyarak vakit geçirdim.
They own a mine above Hog Meadow.
Hog Meadow'un hemen yukarısında madenleri var.
Pretend that you are in a meadow
Diyelim ki sen bir çayırsın.
A nice, large, green and cool meadow
Güzel, geniş, yeşil ve serin bir çayır.
Look at that view : the river running through the meadow, the little village, the church.
Baksanıza Bayan Topping. Şu çalılıkların arkasındaki alan nasıl da güzel. Şu ırmak, uzaktaki köy, kırmızı çatılar, kilise...
# And the emerald meadow outdoors
İşte dışarıdaki zümrüt çayırlar
Down in the meadow
Down in the meadow
Down there in the deep place... with her hair waving'soft and lazy... like meadow grass under floodwater.
Saçları suyun altında, çayırdaki çimenler misali yumuşak ve tembelce dalgalanıyordu.
Over the big meadow, beyond the rice fields
Büyük çayırın orada, pirinç tarlasından ötede.
Even a peaceful landscape... even a meadow in harvest, with crows circling overhead and grass fires... even a road where cars and peasants and couples pass... even a resort village with a steeple and country fair can lead to a concentration camp.
Huzur veren bir kar manzarası bile... Hasat zamanı bir çayırda, kargalar gözyüzünde uçuşurken, otlar tutuşur... Hatta bir yolda, arabalar, köylüler ve çiftler geçerken...
You tell him that I will walk in the cool meadow of pleasant memories.
O'na de ki samimi hatırların serin çayırlarında yürüyeceğim.
Water of life, give drink to the desert - and make green the meadow.
Hayat suyu, çöle karış ve otlakları yeşillendir.
Mäthes-Pat said he went across your meadow.
Mäthes-Pat sizin meradan geçtiğini söyledi.
It's Brown Meadow leading by two lengths... from Harry's Rose.
Brown Meadow, Harry's Rose'dan iki adım önde lider...
Brown Meadow, the favorite.
- Brown Meadow, favori olan.
I buried him in a meadow, alongside a railroad track.
Onu demiryolunun kenarında bir çayırlığa gömdüm.
It feels like a warm meadow up there.
Yukarda sıcak bir otlak var sanki.
And meet us up at Stump Meadow.
Gün batımında Stump Meadow'da buluşalım.
We're going to make a litter and take her to the cabin in Stump Meadow.
Bir merdiven yapsak ve Stump Meadow'daki eve götürsek iyi olur.
They're taking her to Stump Meadow.
Onu Stump Meadow'a götürüyorlar. Elimden geldiğince çabuk orada olurum.
The UN Commission on Palestine has arrived at Flushing Meadows... and is now preparing its final recommendation for the assembly.
Birleşmiş Milletler Filistin Komisyonu Flushing Meadow'a ulaştı. Ve şimdi toplantı için son önerilerini hazırlıyorlar.
He broke into Meadow's garage.
Meadows'un garajına girmiş.
give them " A Home in the Meadow.
"Çayırda bir ev" i söyle o zaman.
The Archers on Meadow Rd.
- Meadow Karayolu üzerindeki Archer'lar.
Even a quiet landscape even a meadow with the flight of ravens, harvests and grass fires even a road where cars, farmers and couples circulate even a holiday village with a funfair and a bell tower can become a concentration camp.
Sessiz bir kır, hatta kuzgunların uçtuğu, ekin ve çimen ateşleriyle bir çayır, hatta kağnıların, çiftçi ve çiftlerin dolaştığı bir yol, hatta eğlence parkı ve çan kulesiyle bir tatil köyü bile, bir toplama kampına dönüşebilir.
- Right here, this meadow's big enough.
- Tam şuraya. Oldukça geniş bir düzlük.
When across the meadow ringing
Çayırların arasında şarkı söylüyor
Yes, chattered... In the meadow. She said it to me.
Laklak öyle mi, ovanın oraya inmişsiniz, kendi söyledi.
What meadow? We were there just because it was late, her father would have beat her.
Şey, ovaya gittik çünkü çok geç olmuştu, babasından dayak yemesin diye.