English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ M ] / Muddle

Muddle translate Turkish

150 parallel translation
You brought girls to muddle the boys up!
Erkeklerden geçinen, kızları getirin.
Who wants books to muddle their thoughts and their ideas?
Kim kitapların düşüncelerini ve fikirlerini karıştırmasını ister ki?
And everything is one great big muddle.
Her şey karma karışık.
Now, Aunt Moll was kind of muddle-minded.
Moll Hala'nın aklı arap saçı gibi karmakarışıktı.
I'm all in a muddle.
Kafam tamamen karışık.
You're so clear-headed. I'm always in a muddle.
Senin kafan rahat, benimkisi ise hep karmakarışık.
I know neither of us is in the habit, but I trust we'll muddle through.
Hiçbirimizin bir alışkanlık edinmediğimizi biliyorum ancak üstesinden geleceğimize inanıyorum.
I think we'll muddle along the old way.
Sanırım eski tarzı sürdüreceğiz.
She was always sort of muddle-headed... thinking she'd made appointments when she didn't and things like that.
Kafası her zaman karışık birisiydi. Randevu aldığını düşünür ama almamış olurdu ya da buna benzer şeyler
Sorry, Major, there's been a muddle.
Binbaşı bir karışıklık oldu.
That make me muddle.
Ee, hiçbir şey anlamadık bu işten. İkisi de apayrı tipler.
Whiskey don't muddle me none.
Whisky, beni hiç sersemletmez.
You muddle up my Spaniard, and your low-life lush...
- İspanyol harman olmuş demek ve zavallı yaşamı buna bağlı...
What a mess. What a medieval muddle.
Ne dağınıklık ama ortaçağ karışıklığı.
Practically perfect people never permit sentiment to muddle their thinking.
Kusursuz insanlar duygularını işlerine karıştırmaz.
" And without much ado We can all muddle through
" Fazla patırtı olmadan çıkarız düze nasılsa
It's in a dreadful muddle.
Korkunç bir durumda.
# # Someone to do for, muddle through for
# # Someone to do for, muddle through for
Well, we better do it again. There's obviously been a bit of a muddle.
Tekrar yapalım, bir karışıklık olmuş anlaşılan.
I'm afraid there was a slight muddle.
Bir karışıklık oldu.
- Usual muddle.
- Alışılmış karmaşa.
Please don't make a muddle of the valedictory.
Lütfen, veda konuşmasını yüzüne gözüne bulaştırma sakın.
And don't muddle it.
Ve sakın karıştırma.
I tell you, don't muddle everything.
Sana söylüyorum her şeyi birbirine karıştırma.
Soon you're in a muddle of hopes, fantasies and compromises.
Kısa zamanda umutlar, hayaller ve tavizler karmaşasındasındır.
We don't participate, we don't construct anything, but nevertheless, we describe, classify, and at times we muddle it all up.
Katılmayız, herhangi bir şey kurmayız, ama yine de, anlatırız, tasnif ederiz, bazen de herşeyi arap saçına çeviririz.
I think a mystery is only a high-sounding term for a muddle.
Sanırım gizem kelimesi karmaşık kelimesinin süslenmiş hali.
The professor, Aziz and I know that India's a muddle.
Profesör, Aziz ve ben biliyoruz ki Hindistan karışık bir yer.
There will be no muddle when you come to visit me at my house.
Evime ziyarete geldiğinizde herhangi bir karmaşa olmayacaktır.
Get away from all this muddle and fuss into some cave of my own, some shelf.
Bu karmaşa ve gürültüden uzaklaşıp kendi mağarama çekilmek, kendi... - Kendi kabuğuma.
Sarah, where's your muddle-headed husband?
Sarah, şaşkın kocan nerede?
I knew there'd be another muddle.
Başka bir karışıklık olacağını biliyordum.
Only Freddy's muddle, who doesn't even know their name.
Karışıklığı yapan sadece onların isimlerini bile bilmeyen Freddy.
Forgive me, but it seems to me you're in a muddle.
Beni bağışlayın ama bir tür mücadele içindeymişsiniz gibi görünüyor.
I've labelled them so we don't get in a muddle.
Onları etiketledim de, böylece kafamız da karışmayacak.
Look here, you've managed to muddle me up completely!
Şimdi aklımı iyice karıştırmaya başladın işte!
Clive, you're in a muddle.
Clive, senin kafan karışmış.
Well, instead of that muddle last year.
Şey, geçen sene ki karışıklığa kıyasla.
There has been, as you say, a little "muddle" about your trunk, which I'll explain now to ms.
Dediğiniz gibi,... bavulunuzla ilgili küçük bir karışıklık olmuş. İzniniz olursa, Bayan Todd'a bunu açıklayacağım. - Çok teşekkür ederim, beyefendi.
I will muddle through.
Merdivenden çekileyim.
Most people muddle through and do the best that they can.
Çoğu insanın her şeye rağmen çabalayıp ellerinden gelenin en iyisini yapması gerekir.
Life turns on a dime, and somehow we muddle through.
Dünya hızla dönüyor. Ama düşe kalka da olsa ilerliyoruz.
I'll muddle through.
Bir şekilde başaracağım.
I can muddle through.
Bence kendim de şaşırtabilirim.
- We'll muddle through, though I'm counting the days till Keiko gets back.
- Üstesinden geleceğiz, gerçi Keiko geri dönene kadar gün sayacağım.
[Ed] My mind's in a muddle, like in a thick fog.
[Ed] Zihnim, kalın bir sisle gömülmüş gibi karışık.
What a muddle.
Ne iştir bu?
- Until then we ´ ll have to muddle through
" - Karışacağımız zamana kadar" - Hey.
If I get his role, I could finally come to terms... with this funny little muddle called Bart.
Eğer bu rolü alırsam, en sonunda gerçek Bart'ı tanıtabileceğim.
We always seemed to muddle through somehow.
Bir şekilde devam etmeyi hep başardık işte.
Don't try and muddle me with long words, Henry Morlar.
Ağdalı kelimelerle kafamı karıştırmaya çalışma, Henry Morlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]