Music plays translate Turkish
369 parallel translation
And on my stone no music plays just early spring KOLKA DISAPPEARED... and nightingales
Taşın üzerinde müzik çalacak Sadece ilkbaharda KOLKA KAYBOLDU...
He produces his own plays, writes his own books, lyrics and music plays the leads, and is a great dancer.
Kendi oyunlarının yapımcısı, senaryoyu söz ve besteleri kendi yapıyor başrol oynuyor ve harika dans ediyor.
( ♪ Organ music plays )
( Organ music plays )
( ♪ Sitar music plays )
( Sitar music plays )
- It's a band. - ( ♪ Bagpipe music plays )
- Bir bando.
'Stay tuned to this station.'MILITARY MUSIC PLAYS
Bu istasyondan ayrılmayın.
[Up-tempo music plays on radio]
Bir değişiklik var, değil mi?
[Up-tempo music plays on radio]
Dur bakalım, tatlım!
[Mysterious music plays]
Annabel, sen de nerden çıktın?
[Mysterious music plays]
Ben de senin yerinde.
( Dramatic music plays ) Man ( deep voice ) :
Ben İsa Mesih, Technotron için.
There is a silver lining here. I'm no longer hungry. ( rock music plays ) * Dream on, dream on *
Tüm veliler kural olarak sürekli yapılan uyuşturucu ve duruma göre kan testleri için izin vermişlerdir.
( Wagnerian orchestral music plays )
( Wagner ekolüne ait orkestra müziği çalıyor )
SALLY : [DANCE music PLAYS ON STEREO]
Köpek sadece insanın en iyi dostu değil aynı zamanda bir bekçi ve koruyucu.
[Music Plays Faintly]
[Baygin bir müzik çalar]
We love you too, boy. [SENTIMENTAL MUSIC PLAYS]
Her neyse, Peg, bütün o insanların önünde konuşmayı pek istemiyorum.
[Lively piano music plays]
[Canlı Piyano Müziği]
The music plays, the wheel turns and our spin ain't over yet.
Müzik çalar, çark döner ve devinimimiz henüz bitmedi.
I would ask the court to recognize the Bill of Rights. [MUSIC PLAYS]
- Yargı menfaatine, mahkemeden insan hakları beyannamesini tanımasını talep ediyorum.
[MUSIC PLAYS]
[MÜZİK ÇALIYOR]
He sits at his organ and he plays music to it every night.
Organın başına oturup her gece ona müzik çalıyor.
- He plays music to it every night?
- Her gece ona müzik mi çalıyor?
The man there plays American music for a dollar.
Oradaki adam bir dolar karşılığı Amerikan müziği çalıyor.
O murderous slumber, lay'st thou thy leaden mace upon my boy that plays thee music?
Ey canlara susamış uyku! Kurşun topuzunu indirdin uşağımın başına çalgı çalarken.
So you said he plays music at a cabaret?
Bir kabarede müzikle uğraştığını söylemiştin değil mi?
( music plays )
- Görüşmek üzere.
The harmonica on which he plays his music.
Armonica, onun müziğini çaldığı şey.
She plays music for us.
Bize müzik dinletiyor.
He plays Debussy every afternoon from sunset until it's too dark to read the music.
Her akşam üstü Debussy çalar. gün batımından müziğin görülemeyeceği karanlıklara kadar.
[Sad music plays] Now I'll never get to the north pole.
Kuzey Kutbu'na asla gidemeyeceğim.
( Priestley ) There was a greater demand, I think, for good books, good plays, music, the sight of some good pictures, than I'd ever known before in this country.
İyi kitaplar için hiç olmadığı kadar büyük talpe vardı. İyi müzik, iyi oyunlar ve iyi resimler için. Böylesine başka bir ülkede rastlamamıştım.
No, he plays the piano the whole day long even though his music sounds a little strange.
Hayır. Bütün gün piyanosunun başında,.. ... çaldıkları biraz garip olsa bile.
Today you avoided me. Damn! She plays music.
Bugün sen beni görmezlikten geldin Kahretsin!
If you want some music, Mamie plays much better than Casadei.
Eğer müzik dinlemek istiyorsan, Mamie sana Casadei'den daha iyi çalar.
[music PLAYS] What can I get you?
- Ne alırsınız?
He plays that goddamn jungle music!
O iğrenç müziği yapıyor!
[Jazz Music plays] So Robin Hood says to Little John,
Robin Hood Küçük John'a dedi ki :
Every time we fight, she plays that Ranchero music which she knows I hate.
Ne zaman kavga etsek, nefret ettiğimi bildiği şu Ranchero müziklerini dinler.
He's-he's very good at playing poker, loves to cook. He listens to jazz music, plays the trombone.
Çok iyi poker oynar, yemek pişirmeyi sever caz dinler ve trambon çalar.
Plays that freaking voodoo music.
Şu iğrenç vudu müziğini çalıyor.
I wish... ( SUSPENSEFUL MUSIC PLAYS )
Dilerim ki...
( TRIUMPHANT MUSIC PLAYS )
Çeviri : erzah
I know a person who plays music working in that company.
Şirketinde de dinliyormuş, orada çalışan biri söylemişti.
Brandon shares your passion for music. He plays the pianoforte well.
Brandon da sizin gibi bir müzik düşkünüdür.
[Classical Music Plays] I love Bruce,
Bruce'u seviyorum.
How he plays music so well, it moves mountains.
Dağları yerinden oynatan, nasıl iyi müzik çaldığını.
Yeah, but doesn't play our kind of music, he plays heavy metal.
Ama bizim müziğimizi değil, heavy metal çalıyor.
This is my door sound, my thunder screen, balloons for gunshots, and this plays various kinds of organ music.
Kapı sesi. Gök gürültüsü. Silah sesi için balon.
Listen, there's a club in Somerville that plays Brazilian music if you are interested.
Dinle, eğer istersen Somerville'de Brezilya müziği çalan bir yer var.
I'm the eleventh Gung-ho Gun... the man who plays the greatest music on the greatest stage.
Ben onbirinci Gung-ho savaşçısı Midvalley Hornfreak, en büyük sahnedeki assolistim.
When he plays music, his whole face lights up.
Keman çaldığı zaman bütün yüzü aydınlanıyor.
plays 155
musical 26
music 1237
music to my ears 26
music stops 177
music playing 317
musician 46
musicians 70
music ends 17
music continues 98
musical 26
music 1237
music to my ears 26
music stops 177
music playing 317
musician 46
musicians 70
music ends 17
music continues 98