English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ N ] / Nagged

Nagged translate Turkish

72 parallel translation
I'm darn sick of being nagged.
Dırdırlarınız canıma yetti artık yeter!
You nagged him again
Demek onunla yine kavga ettin.
- My last lover nagged me too.
- Son sevgilim de bana dırdır edip durmuştu.
Worried about it, in a way. It's nagged me.
O konu beni üzüyor, epey canımı sıkıyor.
The husband was burdened with responsibilities and the wife nagged.
Koca, sorumluluklarla ve dırdırcı karısıyla çevrelenmiş haldeydi.
- Granny nagged me, so I left.
- Büyükbabamın dırdırından kaçtım.
You nagged me to ask around, and one of my superiors came through.
Çevreye sorayım diye başımın etini yedin ve amirlerimden biri buldu.
You've nagged him, harassed him, suppressed him, kept him in fear of you. Extorted money from him.
Kafasını şişirdin, tehdit ettin, baskı koydun, senden korkmasını sağladın, haraç aldın...
Don't worry, I've nagged him enough.
Endişelenme, yeterince dırdır ettim.
If only I had nagged more.
Keşke daha fazla dırdır etseydim.
He nagged me day and night until I gave him yourjob.
İşini ona verene kadar gece gündüz başımın etini yedi.
I nagged AIden until he gave me yourjob.
Bana senin işini verene kadar Alden'in başının etini yedim.
But Farmer Hoggett knew that little ideas... that tickled and nagged and refused to go away... should never be ignored... for in them lie the seeds of destiny.
Fakat çiftçi Hoggett biliyordu ki kafasındaki o önemsiz fikir, onun aklından hiç çıkmayacaktı. Aklındakinin belki de kaderinin, bir cilvesi olduğunu biliyordu.
All these years, I nagged him to make something of himself.
Yıllar boyunca bir iş bulması için dırdır ettim.
You know, I was on a case once where the wife constantly nagged the husband like this. " You never put anything in the garbage.
- Böyle bir olayla uğraşmıştım. Kadın kocasına sürekli " Hiçbir şeyi çöpe atmıyorsun.
I couldn't decide whether Mike was being shallow or honest... but the question nagged me for days.
Mike'ın dürüst olup olmadığına karar veremedim ama günlerdir kafamı kurcalayan bir soru var.
Pacey, for years your brother's nagged you to spend a day with him observing police policies.
Pacey, yıllardır ağabeyin, polis davranışlarını gözlemleyerek bir gün geçirmen için başının etini yedi.
She nagged me.
Başımın etini yiyordu.
She nagged you?
Başınızın etini mi yiyordu?
They were probably nagged to death.
Muhtemelen dırdır ederek öldürmüşlerdir.
I hated books at first but everyone nagged me so much, I started reading.
İlk başlarda okumayı hiç sevmiyordum çünkü sürekli oku, oku diyerek beni fena halde bunaltıyorlardı.
Raptors'star Vince Carter has also been nagged by injuries all season long, and can do very little to help his teammates seems bound and determined...
Raptor'ların ünlü yıldızı Vince Carter'ın da başı tüm sezon boyunca sakatlıklar yüzünden ağrıdı ve bu yüzden takım arkadaşlarına yardımcı olamamış görünüyor...
We asked parents to keep a diary for three weeks and to record every time you could imagine every time their child nagged them for a product we asked them to record when where and why.
Ailelerin üç hafta boyunca bir günlük tutmalarını istedik ve her defasında kaydetmelerini [Başkan Yardımcısı ] düşünün [ Dırdır Faktörü Eş Yaratıcısı] bir ürün için çocuklar başlarının etini yediğinde ne zaman, nerede ve nasıl olduğunu kaydetmelerini istedik.
Anywhere form 20 % to 40 % of purchases would not have occurred unless the child had nagged their parents.
Çocuklar ailelerinin başları yemeselerdi % 20 ile % 40 arasındaki oranda alışveriş yapılmayacaktı.
That is we found for example a quarter of all visits to theme parks wouldn't have occurred unless a child nagged their parents.
Yani bulgularımıza göre eğlence parklarına ziyaretlerin dörtte biri meydana gelmiyecekti eğer çocuk ailesine dırdır emeseydi
- Because I like to be nagged.
- Çünkü senin dırdırını seviyorum.
Whenever I was sad, she nagged me to cheer up.
Ne zaman üzgün olsam beni neşelendirmek için dırdır eder dururdu.
- You probably nagged him!
- Çok çektirmiş olmalısın.
- Maybe he nagged me.
- Belki de o bana çektirmiştir.
I think you nagged him to death.
Bence babam senin dırdırından öldü.
Terry always nagged him not to talk with his mouth full of saviour.
Terry, ona her zaman "Ağzın doluyken konuşma." diye söylenirdi.
- I nagged him?
- Söylenir miydim?
- You nagged him.
- Söylenirdin.
That I just get 20 minutes to relax when I come home, instead of being attacked with questions and nagged the whole damn time.
Eve gelip, 20 dakika dinleneyim diyorum, soruların ve dırdırından dinlenmeye vakit kalmıyor.
And he nagged and he nagged me.
Başımın etini yedi. Rahat vermedi.
After Zack nagged me a hundred times...
Zack'in yüzlerce düzeltmesinden sonra...
From what I hear, they really nagged on the guy.
- Ne olmuş? Duyduğuma göre, oğullarına gerçekten çok yükleniyorlarmış.
She nagged him humiliated him emasculate him
Başının etini yedi, Aşağıladı, Hadım etti.
And mother always nagged from the sidelines.
Annem de kenardan hep kafa ütülerdi.
Never nagged, like some wives do.
Bazı kadınlar gibi dırdır yapmazdı asla.
I want to give up coffee and junk food and beer, and I want to be healthy like my ex-wife always nagged me to be.
Kahveyi, abur cuburu ve birayı bırakmak istiyorum. Eski karımın beni olmaya zorladığı gibi sağlıklı biri olmak istiyorum.
She was butt-nagged for God's sake.
Tanrı aşkına, kıçı açıkta yatıyordu.
All that night I nagged and nagged you to change your mind.
Gece boyunca, seni fikrini değiştirmen için sıkıştırdım da sıkıştırdım.
- They nagged me into it.
- Başımın etini yediler evlen diye.
it wasn't a moment of weakness. i nagged you to death.
Zayıf bir an değildi. Sen başımın etini yedin.
You nagged them to the last minute.
Son dakikada başlarının etini yedin.
She nagged my boss to bring her.
Patronuma onu buraya getirmesi için ısrar etti.
That's what we called Orson because he got us all dental floss, then nagged us to use it after every meal.
Orson'a öyle derdik. Çünkü hepimize diş ipi verip, yemeklerden sonra kullanmamız için bizi zorlardı.
For a while, Tommy nagged us about going to Tokyo.
Tommy uzun bir süre Japonya'ya gidelim diye başımızın etini yedi.
It's not about what's happening on stage, but about the scenes played in the audience, which are the hardest nut to crack for the authorities nagged by Soviet comrades.
Bunun sahnede olanlarla da ilgisi yok,... ancak seyirciler arasında oynanan sahneler,... Sovyet yoldaşlarla kavga edilmesi,... yetkilileri oldukça zorlu bir duruma soktu.
I nagged Jurek for weeks and weeks, and at last he gave in and said...
Jurek'e haftalarca yalvardım sonunda pes etti ve "Tamam yarın gel." dedi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]