Not that i can remember translate Turkish
91 parallel translation
Not that I can remember.
Hatırlayabildiğim kadarıyla hayır.
No, sir. Not that I can remember.
Hayır efendim, hatırladığım kadarıyla hayır.
Not that I can remember.
Hatırlamıyorum.
Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla hayır.
- Not that I can remember, no.
- Hatırladığım kadarıyla yok.
No... no, not that I can remember.
Hayır... hayır, olmadı galiba.
No, not that I can remember.
- Hatırladığım bir şey yok.
Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla yok.
Michael : Or mine, not that I can remember him.
Çok tatlı, hatta bir tane aletiyle oynarken var.
Not that I can remember anything.
- Bir şey hatırladığımdan değil ama
Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla görmedim.
No, not that I can remember, although I do know she's married.
Hatırladığım kadarıyla hayır, gerçi kadının evli olduğunu biliyorum.
Not that I can remember, no.
Hatırlamıyorum, hayır.
No, not that I can remember, no.
Hayır, hatırladığım kadarıyla yoktu.
She never acted like one, not that i can remember.
Hatırladığım kadarıyla, hiç öyleymiş gibi davranmadı.
Not that I can remember, no.
Hatırladığım kadarıyla söylemedi.
- Mm, no, not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla olmadı.
There was nothing, well, not that I can remember.
Başka bir şey yoktu, yani hatırlayabileceğim hiçbir şey.
Not that I can remember.
hatırladığım birşey yok.
Not that I can remember.
- Anımsayamadım.
Nothing that... Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla yok.
- Not that I can remember.
Hayır hiç hatırlamıyorum.
Not that I can remember.
Bununla ilgili bir şey söylemedi. Neden?
He hint at anything on his mind? Not that I can remember.
Hatırladığım kadarıyla değildi.
Not that I can remember.
Yaptığımı sanmıyorum.
Not that I can remember.
Ben hiç hatırlamıyorum.
Not that I can remember.
Öyle bir şey hatırlamıyorum.
Not that I can remember.
Pek hatırlayamıyorum.
No. Not that I can remember.
Hayır, hatırladığım kadarıyla almadım.
You know... sometimes when I'm not with you, I close my eyes... and I can't remember what you look like. I wonder why that is.
Biliyor musun bazen seninle birlikte değilken, gözlerimi kapıyorum ve nasıl göründüğünü hatırlayamıyorum.
I'm not exactly a department store, but I sell enough that I can't remember who bought a scarf one, two, three months ago, or who knows when.
Ben mağaza gibi satış yapmamki.... Seyyarım ben.. Kimin bu fuları aldığını nereden hatırlarım ki...
You know, I took a lot of notes in your class... and I can never remember you saying anything quite like that.
Derslerinde çok not alırdım ve asla böyle bir şey söylediğini hatırlamıyorum.
Come on, shut up, I can not remember, that just my cousin Cuco has suggested a cursilada.
Aman aman, hiç hatırlatma! Kuzenim Cuco modası geçmiş bir oyun önerdi.
You know, you remind me of a poem I can't remember... and a song that may never have existed... and a place I'm not sure I've ever been to.
Biliyor musun, sen bana hatırlamadığım bir şiiri hatırlıyorsun ve belki de hiç yazılmamış bir şarkıyı ve daha önce hiç bulunmadığıma emin oldğum bir yeri.
How can I remember a Blake poem I memorized 30 years ago, and not remember that I saw a woman with a sprained ankle this afternoon?
Nasıl oluyor da 30 yıl önce ezberlediğim bir Blake şiirini unutmuyor bir hastayı bu öğlen görüp görmediğimi hatırlayamıyorum?
Remember the dog that did not allow you sleep, I can bring to bear.. a walk.
Gece seni uyutmayan o köpek var ya... Onu ufak bir yürüyüşe çıkarabilirim.
It doesn't always come together, you know, not everything that I can remember.
Her zaman anlamlı değil, yani hatırladığım her şey.
I'm not sure that I can remember all of them.
Hepsini hatırladığımdan emin değilim.
For whatever reason, you're the only one I feel like I can trust... and if I can remember that, they're not far behind, so we gotta get out now.
Sebebi ne olursa olsun güvenebileceğimi hissettiğim tek adam sensin ve bunu hatırlayabiliyorsam, onlar çok uzakta değil demektir, yani hemen çıkmamız gerek.
Now remember, Marge, we're not buying anything for more than 1.2, but if I scratch my nose, that means we can go to 1.5.
Unutma, Marge, 1.2'den daha fazlaya hiçbir şey almıyoruz. Ama eğer burnumu kaşırsam, 1.5'a çıkabiliriz demektir.
No, no, no See, it's not what I remember that's gonna hurt you, carl
Hayır, hayır,.. Benim hatırladığım şeyler senin canını yakmayacak Carl,..
How the hell can you remember all that and not remember the route I ask you to run?
Bunları hatırlayıp da sana koşu yapmanı istediğim yolu nasıl hatırlayamıyorsun?
Ever since I can remember, I've had this feeling that something's not right.
Kendimi bildim bileli, bir şeylerin ters gittiğinin farkındayım.
I CAN ONLY SEE THEM THE WAY THAT THEY DI, WHICH MEANS THAT HE MAY NOT LOOK HOW YOU REMEMBER HIM.
Onları sadece öldükleri andaki gibi görüyorum yani sizin hatırladığınız gibi olmayabilir.
Not that I can ever remember.
Hatırladığım kadarıyla değil.
- Oh, yes. Not only do I remember things that happened I can also remember things that didn't happen.
Yalnızca olanları değil, olmayanları da hatırlayabilirim.
I can not remember so that you was influenced.
Burada yaşarken kafanı bir yere çarptığını hatırlamıyorum.
I really don't care... and I'm sure they're not that interesting, and... frankly, I can't remember anything I wrote.
Gerçekten umrumda değil ve eminim ki o kadar da ilginç değiller, ve doğrusu, yazdığım hiçbir şeyi hatırlayamıyorum.
Not that I can remember.
Sanırım hayır.
In fact, I can't even remember a time when... not even when I went on that little stretch to Mexico City... that I hadn't been to church in so long.
Meksika'ya geldiğimden beri kiliseye gitmeye bu kadar ara vermemiştim. Oradan ilk kez bu kadar uzak kalıyorum.
I knew she was going to be there because she gets there so early, to do the money, so I can't remember if I had my keys with me or not, but I'm thinking that I didn't because I told her to lock the door when I leave.
Orada olacağını biliyordum çünkü oraya çok erken gider, paralar için yani anahtarlarımı alıp almadığımı bilmiyorum ama sanırım almamıştım çünkü çıkarken O'na kapıları kilitlemesini söyledim.