Nugget translate Turkish
417 parallel translation
Any old time one of them can pry a nugget off of his ledge, they're going some!
Her zaman kayadan altın külçesini kanırta kanırta çıkartırlar!
- [Man # 2] One nugget?
[Man # 2] Bir külçe mi?
The biggest nugget I seen in Deadwood yet.
Deadwood'da bugüne dek gördüğüm en büyük külçe.
a nugget.
Bir külçe altın buldu.
- Across the street at the Black Nugget.
- Yolun karşısında Kara Nal'da.
- He's at the Black Nugget.
- Kara Nal'da olduğunu söyledi.
Say, isn't this a gold nugget?
Bu bir altın külçesi mi?
Maybe they'd have given you a nugget of gold and let you see their wives.
Belki sana bir altın parçası verip karılarını görmene izin verirlerdi.
Got a place called "Golden Nugget" in there? It's either the "Golden Nugget" or the "Silver Dollar"... every place between here and Rosie's Canteena.
Buralarda her yerin adı ya "Golden Nugget" ya da "Silver Dollar" dır ta ki Rosie's Canteena'ya kadar.
- You paid the store with a gold nugget.
- Alışverişini altınla ödedin.
It's been two years, one nugget. $ 38.
İki senede tek bir küçük külçe. 38 dolar.
Tell'em about the nugget.
Onlara külçeyi de anlat.
Well, when I got found I still had one little nugget in my pocket.
Birileri beni bulduğunda... cebimde hala küçük bir külçe duruyordu. Küçücük bir tane. Değeri 190 dolardı.
Every time we think of leaving, Polly finds another nugget.
Polly başka bir altın parçası bulduğunda biz de her zaman gitmeyi düşünürüz.
You might say we live from nipple to nugget.
Altın parçası uğruna vucudumuzu sattığımızı söyleyebilirsin.
That's got nothing but a nugget from a mountain of gold.
Elinde altın dağından kopmuş küçük bir parça var.
I heard out in California there was this man, he was so hungry that he was grubbing roots just like you but instead of a root, he yanked up a nugget big as a turnip.
California'dayken duymuştum, bir adam varmış. Çok açmış senin gibi kökleri eşeliyormuş ama bir kök yerine şalgam kadar bir külçe bulmuş.
This is Nugget.
Bu Nugget.
Nugget.
Nugget'ı.
Not every word out of his mouth is some holy nugget.
Ağzından çıkan her söz kutsal bir külçe değil. Evet, doğru.
Dean Martin is at the Golden Nugget and haven't seen him since I was a little girl.
Dean Martin Golden Nugget'daymış ve çocukluğumdan beri onu hiç görmedim.
- The Golden Nugget will be fine.
- Golden Nugget'a gitmek iyi fikir.
It's a nugget!
Altın!
The biggest damn nugget I've ever seen.
Hayatımda gördüğüm en büyük parça!
One nugget. I'd like to find me one big nugget.
Bir parça, şöyle kocaman bir parça bulmak isterdim.
I could be in the bar at Walkabout Creek right now, gazing across at Wally and Nugget and Donk.
Şu an Walkabout Creek'deki barda, Wally, Nugget ve Donk'a bakıyor olabilirdim.
- They were a lot like us, Nugget.
- Tıpkı bizim gibiler, Nugget.
- Nugget.
- Nugget.
Look, Marcie, a gold nugget.
Bak Marcy, bir altın parçası.
I don't know, old timer. You know this nugget just doesn't look like it's worth that much.
Bilemiyorum, ihtiyar bu altın o kadar da çok etmez gibi.
Will Jefferson dump Marcie and elope with his nugget?
Jefferson, Marcy'i terk edip altınla evlenecek mi?
But if it would make you feel better, you can each carry a nugget home because fun and rocks are what we're all about at Hell Hole National Park.
Teselli olacaksa hepimiz evinize birer tane götürebilirsiniz. Çünkü Hell Hole Ulusal Parkı'nın amacı keyif ve altındır zaten.
"Golden Nugget." I'd like one of those.
Altın Külçe. Bir tane olsa ne güzel olur.
Sometimes, but on occasion you've been known to let a nugget of truth slip out.
Bazen öyle, ama bu olayda gerçeği söylemeyi başarmış olabilirsin.
With a nugget for my Winnie
Bir külçe Winnie'me
Don't you dare charge her one single nugget of gold!
Bir tek altın bile almaya cüret edeyim deme!
Well, actually, you did miss one little nugget of entertainment.
Gerçekten ilginç bir eğlenceyi kaçırdın.
However, if it's money you want, I'll pay for the rice and take this nugget off your hands.
Ama ille de para istiyorsan pirincin parasını verip şu altını alabilirim.
That's what we get for waving that gold nugget around.
Sanırım bunun sebebi herkese gösterdiğimiz o som altın.
There's a honeymoon slots tournament over at the Golden Nugget.
Golden Nugget'da bir balayı turnuvası var.
I'd say it was a chicken, but it doesn't have any breasts just nuggets.
Tavuk olduğunu söylerdim, ama hiç göğsü yok. Sadece Nugget'leri var.
That was the Golden Nugget also in Atlantic City.
Atlantic City'den Golden Nugget Ballydeki şovumla ilgili güzel şeyler duymuşlar
That didn't sound like the Golden Nugget.
Golden Nugget gibi değildi.
This is going to cost you more than a little gold nugget.
Bu sana bir altin külçesinden daha fazlasina mâl olacaktir.
Beware if you keep a single nugget!
En ufak bir kırıntıyı bile unutmayın!
Beware if you keep a single nugget!
En ufak kırıntıyı bile unutmayın!
Beware if you've kept a single nugget!
En ufak bir kırıntıyı bile unutmaktan kaçının!
See, me and him we found this gold nugget worth at least 50 dinars.
Görüyorsun, ben ve o, en az 50 dinar eden bu altın külçeyi bulduk.
Yes, but the more immediate problem we have is finding someone who has enough money in order to cash out this nugget right here on the spot.
Evet, ama bizim daha acil olan problemimiz... hemen burada bu külçeyi nakite çevirmek için yeterince parası olan birini bulmak.
And the Cherry Nugget too, I think.
Ve vişneIiden de, sanırım.
But I get the occasional nugget that sneaks through and that you find if you're carefully, intelligently and critically reviewing a wide range of press.
Burada gördüğünüz reklam düzenleme bölümü, merhaba deyin çocuklar! Bu Merkez Delaware sayısı, yani Pensilvanya medyasını içerir. - Merhaba!