English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ O ] / Oblivious

Oblivious translate Turkish

359 parallel translation
And you can remain happy in your oblivious state.
Sen böyle mutlu ol.
The raftsmen were oblivious of the strange cargo they piloted downstream.
Nehir taşımacıları, içindekinden habersiz oldukları acayip kargoyu, akıntı yönünde götürüyorlardı.
Oblivious to the ominous ta-pocketa, ta-pocketa of his failing engines...
Motordan gelen kaygı verici ta-pocketa, ta-pocketa sesinden habersiz...
raze out the written troubles of the brain, and with some sweet oblivious antidote cleanse the stuff'd bosom of that perilous stuff,
Beynimize işlenmiş kuşkuları silemez misin? Herşeyi unutturan tatlı bir ilaç verip bize, atamaz mısın göğsümüzü daraltan zehri, yüreğimize çöken o baskıyı içimizden?
I don't know... but word is out that'Ntoni Valastro has become a shiftless bum... frequenting dives... oblivious to what's going on at home.
Bilmiyorum ama herkes Antonio Valastro'nun tembelleştiğini söylüyor. Bütün gün barda ve evde ne olup bittiğini görmüyor.
Year after year, human beings remain oblivious to the present.
Öyle mi? Yıllar geçiyor ve insanoğlu yaşadığı anın değerini bilmiyor.
You're touchy about yourself but oblivious of others.
Kendin için alıngansın ama diğerleri umurunda değil.
For a few vital seconds, the patient was completely oblivious... to the pain of the knife.
Bir kaç hayati saniye boyunca, hasta bıçağın verdiği acıya karşı duyarsızdı.
I've lived like a puppet, deaf, blind, oblivious... to the rights ofothers.
Kör, sağır bir kukla gibi yaşamışım. Diğer insanları umursamadan. Bir anda her şeyi fark ettim, ne zaman, biliyor musun?
And there, totally oblivious of the torrential rain pouring down upon them, the two fall happily and tenderly into each other's arms.
Ve orada, bardaktan boşanan yağmurun altında ıslandıklarından habersiz, bizim ikili mutlulukla birbirlerinin kollarına atılıyorlar.
The music soars and there, totally oblivious of the fireworks, the fountains and the holiday-mad throngs, they fall happily and tenderly into each other's arms.
Müzik coşkuyla yükseliyor, ve havai fişeklere, fıskiyelere ve kalabalığa aldırmadan, mutluluk içinde birbirlerinin kollarına atılıyorlar.
"Courage consists in remaining inside oneself, close to nature, which is oblivious to our crises."
"Asıl cesaret bulunduğun yerden ayrılmamaktır. Doğa ; bu konuda başımıza gelenlere şahittir zaten."
An engineer there, apparently oblivious to everything, a woman strangled, a crewman with a phaser pistol in his hand.
Mühendis öylece oturuyor, etrafında olanlara tamamen ilgisiz. Tayfalardan birinin elinde fazer.
Until when, oblivious to fear, beyond childhood and adolescence, can we stand it...
Korkuyu unutarak çocukluk ve ergenliğin ötesinde buna dayanabilir...
And with some sweet, oblivious antidote cleanse the bosom of that perilous stuff which weighs upon the heart?
Tatlı, uyuşturucu bir ilaç vererek yüreğini sıkıştıran tehlikeli şeyden onu kurtaramaz mısın?
All that exists is your walking, and your gaze, which lingers and slides, oblivious to beauty, to ugliness, to the familiar, the surprising, only ever retaining combinations of shapes and lights, which form and dissolve continuously, all around you, in your eyes, on the ceilings, at your feet, in the sky, in your cracked mirror, in the water, in the stone, in the crowds.
Var olan tek şey yürüyüşün ve bazen dalıp, bazen kayan güzelliğe, çirkinliğe, aşinaya, şaşırtıcıya yabancı kalan sadece etrafında, gözlerinde, tavanda, ayakucunda, gökyüzünde, kırık aynanda suda, taşta kalabalıklar arasında sürekli belirip kaybolan şekil ve ışıklara takılan bakışın.
'The planet was almost totally oblivious of their presence.
Gezegenin neredeyse tamamı varlıklarından habersizdi.
If you hadn't been personally involved in this unfortunate incident... you'd be sitting at home complacent and more or less oblivious to all of this.
Eğer siz, bu talihsiz olayla doğrudan ilgili olmasaydınız evinizde durumdan habersiz oturuyor olacaktınız.
In the unlikely event that you'd ever succumb to a momentary temptation, I would prefer, hypothetically, to remain oblivious.
Senin bir anlık arzuya yenik düştüğün zamanlarda bense ilgisiz kalmayı tercih ederim.
'Gainst death and all-oblivious enmity shall you pace forth.
Ama ne o yalazı tez alevler, ne Mars'ın kılıcı dokunabilecek Senin anılarının yaşayan kayıtlarına. Ölüme ve anılarla savaşını sürdüren unutkanlığa karşı
And oblivious to reality.
Ve gerçeklere kayıtsız.
They were oblivious to everything.
Sanki hayatları buna bağlıymış gibi. Etraflarındaki her şeye kayıtsızlar.
I must admit to not being the most worldly of women, but I can assure you I'm not oblivious... of the ways of Eros.
İtiraf edeyim ben öyle feleğin çemberinden geçmiş bir kadın değilim ama Eros'un işlerinden de bihaber değilimdir.
However, I am certain the audience was oblivious to such nuances.
Yine de, dinleyicilerin böyle ince ayrıntılardan habersiz olduğuna eminim.
He rests, oblivious as usual.
Yatarken çevre umurunda değildir sanki.
Oblivious to any danger, I was overwhelmed with excitement.
Yaşadığım heyecan yüzünden başıma gelebilecekleri fark etmemiştim.
Violent environment, oblivious mother, disturbed child.
Şiddet dolu bir çevre, silik bir anne, sorunlu bir çocuk.
Never mind, you are so oblivious.
Boş ver, farkında değilsin.
I mean, maybe it was somebody who didn't wanna talk to whoever was answering because whoever was answering was always making boring chit-chat and was completely oblivious to the fact that the person who was calling didn't wanna speak to them.
Belkide telefona cevap veren ile konuşmak istemeyen birisidir çünkü cevap veren kişi havadan sudan gevezelik yapıyor ve karşısındaki insanın onunla konuşmak istemediğini anlamıyordur.
How the hell could we be proud that you were oblivious to what was going on.
Babamın seni aldatmasına göz yummanla... nasıI gurur duyalım?
You're here living like this because you have to... drink and sex and a kind of complacent melancholy... and enough money to soak yourself oblivious every night.
Burada bu şekilde yaşıyorsun çünkü zorunlusun. Boyun eğişin melankolisi içinde kendini içkiye veriyorsun. Her gece içkiye verecek para sana yetiyor.
You're off in "Rachel Land," doing your "Rachel Thing" oblivious to people's monkeys or to people's feelings and
Sen Rachel Ülkesi'ne çekilmiş, Rachel işleriyle uğraşıyorsun insanların maymunlarına veya hislerine karşı tamamen unutkansın.
You're off in "Rachel Land," doing your "Rachel Thing" oblivious to people's monkeys or to people's feelings and- - l don't want to hear it!
Sen Rachel Ülkesi'ne çekilmiş, Rachel işleriyle uğraşıyorsun insanların maymunlarına veya hislerine karşı tamamen unutkansın. - Ross! - Duymak istemiyorum bile!
Narrow-minded, intrusive, completely insensitive... oblivious, and cheap.
Dar kafalı, davetsiz gelen, tamamen düşüncesiz... unutkan ve ucuz.
You're just oblivious.
Sen de bihabermişsin gibi davranıyorsun.
oblivious to anyone else's feelings.
Kimsenin duygularından haberdar olmayan.
The alien cells are completely oblivious to the probe until it's too late.
Yabancı hücreler araştırıcılara çok geç olana kadar kayıtsız kalıyorlar.
I've always known I'd die in a crash without knowing I had, or meaning to, as if the road was make-believe and I was oblivious to the death-bearing walls, trees, houses that lie in wait.
Bir trafik kazasında ölebileceğimi biliyordum hep kaza geçirdiğimi bilmeden, ya da bunu istemeden ölüme davetiye çıkaran, pusuya yatmış duvarlardan ağaçlardan, evlerden habersizdim, yol sanki hayal ürünüydü.
I'm not oblivious.
Ben unutkan değilim.
You'll go to your grave pining away for your best friend. A guy who's so oblivious, he doesn't have a clue that you lust after him.
En iyi arkadaşınla birlikte olmak için yanıp tutuşuyorsun, ama... ona aşık olduğunun farkında bile değil.
This poor girl is in Chicago, oblivious that the man she loves is out on a maybe date with another woman. is out on a maybe date with another woman.
Zavallı kız Chicago'da ve sevdiği erkek, başka bir kadınla "belki randevusuna" çıkmış olduğundan haberi bile yok.
- Come on, nobody's that oblivious.
- Yapma, kimse bu kadar bilinçsiz değildir.
Far below, the dinosaurs are oblivious.
Aşağıdaysa, dinozorlar tamamen bihaberler.
While the chicks play, they are oblivious to approaching danger.
Yavrular oynarlarken, yaklaşan tehlikeden bihaberdirler.
Totally oblivious to anything even related to Chicago.
Orası hakkında hiçbir şeyi aklımda tutmadım
Oblivious of duty, to satisfy a passion censured here, but not in the Orient, the Grand Eunuch smuggled young Astolphe in under the heavy veils of these houris who fill Mahomet's paradise.
Fakat bu arada onu haremine kapatan türk bir gün aniden çıka gelir. Ve bu güzel kızın karşısında bütün görevlerini unutup kendini tutkunun kollarına teslim eder.
Totally oblivious to the impact of his presence.
Varlığının etkisini tamamen unutmuş.
Of these relationships, I was oblivious
Telafi etmek için döndüm.
Oblivious to everything.
İyi.
— I'm so oblivious to it.N — To the swallow?
- Hiç söz etmesen?
Oblivious.
İnanılmaz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]