Ominous translate Turkish
454 parallel translation
You once told me that I was ominous, didn't you?
Uğursuz olduğumu söylemiştiniz değil mi?
It's very ominous and uncomfortable.
Bu işte bir iş var ama anlamadım.
[Heinrich] It's actually more ominous, nothing going on.
Çok uğursuz bir hava var, hiçbir şey olmuyor.
- Quiet? There's nothing so ominous as quiet.
Hayra alamet bir sessizlik değil.
When at last he returned to his silent, shuttered house in mayfair, he could not overcome a sense of something... ominous impending.
Mayfair'daki sessiz panjurlu, şık evine döndüğünde üstesinden gelemediği kötü bir his vardı içinde.
Oblivious to the ominous ta-pocketa, ta-pocketa of his failing engines...
Motordan gelen kaygı verici ta-pocketa, ta-pocketa sesinden habersiz...
Something ominous about the way it sounds today.
Evet ama bilmiyorum.
The most savage and merciless among the lawless tribes whose organized violence terrorized the country were the men who marched, raided and killed under the ominous black flag of William Clarke Quantrill.
William Clarke Quantrill'ın o uğursuz siyah bayrağı altında en vahşi ve acımasız kanunsuz aşiretleri arasında ülkede şiddeti terörize eden....... yürüyen, baskın yapan ve öldüren adamlardı.
Again and again they raided, looted, burned and destroyed, following Quantrill and his ominous black flag into an inferno of violence, brutality and destruction of life and property.
Defalarca baskın düzenlediler yağmaladılar, yakdılar ve yıktılar... Quantrill ve onun uğursuz siyah bayrağı peşinde şiddetin cehennemi içinde can ve malın acımasızca yok olması.
Rommel was still trying to whip fight into his crumbling front... when on June 17 on a country road near a village... with the ominous name of Montgomery...
Rommel batı cephesindeki umutsuz savaşı hala düzetmeye çalışıyordu. 17 Haziran günü bir köy yolunda... Montgomery'nin uğursuz ismiyle...
Don't make it sound so ominous.
Öyle konuşma.
Sounds ominous.
Kötü görünüyor.
That something vaguely ominous was following you?
Belli belirsiz kötü bir şeyin sizi takip ettiğini?
An ominous crapped and small hand revealing a man's mental breakdown.
Uğursuz, kesik ve küçük bir el, bir adamın ruhsal çöküntüsüne ışık tutuyor.
- No and that's what ominous.
- Hayır, kötü olan da bu zaten.
But Venus is an ominous reminder that on a world rather like the Earth things can go wrong.
Fakat Venüs, Dünya gibi bir gezegende işlerin ters gidebileceğini gösteren meşum bir hatırlatıcıdır.
( ominous theme playing )
( kötülük teması çalıyor )
( ominous theme playing )
( uğursuz müzik teması çalınıyor )
( ominous theme playing ) Because what really happened was, that man chased me.
Çünkü gerçekte o adam beni kovaladı.
At that moment, the music turns ominous once more.
O anda yine gerilim dolu bir müzik.
The music turns ominous.
Müzik gerilimle doluyor.
It was a grey, overcast, ominous day but not for Jim.
Gri, kasvetli, uğursuz bir gündü ama Jim için değil.
I have an ominous feeling...
İçimde kötü bir his var...
Ominous...
Kaygı verici...
An ominous and subtle suggestion, Henri.
Talihsiz ve dayanağı olmayan bir iddia, Henri.
Its silence is ominous.
Sessizliği korkutucu.
I do hope, Mr. Stimson your presence here does not indicate anything ominous.
Umarım, Bay Stimson burada olmanız kötü bir duruma işaret etmiyordur.
But thankfully, not all of us are burdened with the ominous forebodings of SEN.
Ama neyse ki, SEN'in uğursuz önsezileri de yok.
That sounds ominous.
Hayra alamet değil.
But always in our minds ring the ominous words of Plato :
Fakat Eflatun'un o kasvetli kelimeleri daima beyninizde çınlar,
In his weakened state, it was possible that Starbuck did not even foresee the ominous implications of his work :
Starbuck o zayıf durumunda muhtemelen yaptığı işin doğurabileceği kötü sonuçları göremiyordu.
She's ominous
O, uğursuz.
An ominous word.
Bu imkânsız!
However, never before had the future looked so ominous for the royal family.
Ner var ki, kraliyet ailesi için istikbal, hiç bu kadar karanlık görünmemişti.
A deserted village as ominous as ever.
Issız bir köy hiç olmadığı kadar uğursuz.
- That sounds ominous.
- Bu kulağa pek hayırlı gibi gelmedi.
You make it sound so ominous
Sözlerinizde kaygı verici bir hava var.
Is that as ominous as it sounds?
Kulağa çok kötü geliyor değil mi?
Sounds rather ominous. Ready five.
5 numara hazır mı?
I sense an ominous atmosphere
Uğursuz bir hava seziyorum
On my journey I heard ominous rumors of a monster from the old world that had slept beneath Pejite, had been unearthed.
Yolculuk ederken uğursuz bir söylenti duydum. Pejite şehrinin derinliklerinden eski dünyadan kalma bir yaratığın çıkarıldığını söylüyordu. Bulunduğunda, uyuyormuş.
I had an ominous feeling because he stumbled right in front of a coffin store.
Tabutçu dükkânının tam önünde tökezlediği için içimde kötü bir his vardı.
Science is not a pursuit which responds well to the ominous threat of arms-bearing thugs.
Bilim böyle kötü tehditlerle karşılık elde edilebilecek bir şey değildir.
The place was ominous. Do not believe?
Eski, garip bir yer, değil mi?
Beginning to work on a new film, Tarkovsky was not to know that the title of this film, The Sacrifice, was an ominous foreboding
Yeni filmine başladığında....... Tarkovsky, "The Sacrifice" ( Kurban ) adlı bu filmin, kendi kaderi üzerinde de uğursuz ve gittikçe yaklaşan bir etkisi olacağını bilmiyordu.
And an ominous feeling hung about in the air.
Ve havada uğursuz bir his asılı duruyordu.
Not an ominous white rainbow, but a beautiful, colorful one.
Uğursuz beyaz bir gökkuşağı değil, güzel ve renkli olanı.
I've sensed an ominous power for a while now.
Uğursuz bir güç hissetmeye başladım.
He was doing standup comedy in Kennebunkport, Maine in this really ominous nightclub.
Kennebunkport Maine'de komedi şovu vardı çok iğrenç bir gece klübünde.
Whoever used to live here ruled. Heh, yeah. [Ominous music ] [ vehicle approaching]
80 yaşına geldiğim zaman çocuklarıma nasıl pizza yapılacağını öğreteceğim ve onlar soracak, "oh, pizza'yı nerede yaptın?"
Ominous.
Bu uğursuzluk.