On't translate Turkish
156,092 parallel translation
Well, I-if he wasn't on the list...
Listede olmasaydı- -
- I feel like we focus so much time on trying to fix past problems that we don't, you know, see what's right for us in the moment.
Geçmişteki sorunları düzeltmeye çalışmak için o kadar çok zaman harcıyoruz ki şu an bizim için doğru olanı... göremiyoruz gibime geliyor.
- Not on this case she can't, but on every other case going forward she can.
- Bu dava için söyleyemez ama sonraki her davada ileri gidebildiği kadar gidecek.
Which means they're on their way or you haven't caught them.
Bu da ya yolda oldukları ya da onları yakalayamadığınız anlamına geliyor.
Homeland's on the case, and they're making sure to cross every "T" and dot every "I."
Vaka İç Güvenlik'te ve en küçük ayrıntıya dikkat ediyorlar.
Hose is on the tank, but the connectors don't match.
Hortum tanka geldi ama bağlantı parçası uymuyor.
Well, Ralph, I didn't want Grandma to be on the run her whole life.
Pekâlâ, Ralph, büyükannenin hayatı boyunca kaçak yaşamasını istemedim.
Sounds like they weren't on the same page.
Anlaşamamışlar gibi görünüyor.
I know. I shouldn't be interrupting you, but a Dr. Picot is on the line.
- Böldüğümü biliyorum ama Dr Picot hatta.
We don't have to go there. They haven't presented evidence on the patient's identity yet.
Hastanın kimliği konusunda hala kanıtları yok.
No, no. I may agree with you on the spirit, but not the letter of the law.
Manevi anlamda size katılabilirim ama kağıt üzerinde yazılı hukukta katılamam.
According to the White Helmets, first responders on the ground in Syria, the air strike also killed... I didn't know.
Beyaz Miğferler'e göre Suriye'ye yapılan hava saldırısı ayrıca Chicago'da büyüyen...
I'm sorry, but Mr. Weintraub isn't on the defense witness list.
Üzgünüm ama Bay Weintraub davalı tanık listesinde yok.
Okay, why don't we vote on this?
Tamam, bunu oylamaya ne dersiniz?
Don't get her started on the Six-Day War.
Altı Gün Savaşı'ndan bahsetmeyin yanında.
I wasn't on the Bozo show.
Bozo Sirki'ne hiç gitmemişim.
We can't put you on the stand knowing you will perjure yourself.
Sizi kürsüye kendinize karşı yalancı şahitlik yaptığınızı bilerek koyamayız.
We ready? Hold on. Look, I don't trust him.
Ona güvenmiyorum.
You weren't even supposed to be here today. Come on.
Bugün buraya gelmen bile gerekmiyordu.
No, I haven't, but I just, you know, I can't do it on my own.
Hayır, içmiyorum ama bunu tek başıma yapamam.
Spike, aren't you still on parole?
Spike, sen hâlâ şartlı tahliyede değil misin?
You can't have narcotics on your property, man.
Mülkünde uyuşturucu madde bulunduramazsın dostum.
- No, no, please. - Oh, come on, - I-I don't want anything.
- Hayır hayır lütfen bir şey istemiyorum.
That's why you don't go on instinct.
İşte bu yüzden asla içgüdülerine güvenemezsin.
It's on its hard drive. They can't erase it.
İç belleğe kaydedildiğinden silebilmeleri mümkün değil.
I understand you're not happy with your life, but don't take it out on our client.
Hayatından mutlu olmadığını anlayabiliyorum ama bunun hıncını müvekkilimizden çıkarma.
Come on, sympathy doesn't suit you, Adrian.
Yapma, sempati yapmak sana uymuyor Adrian.
I, um, I just want you to know, there's an associate here who found the key piece of evidence that the case turned on, and she was just fired.
Sadece şunu bilmeni istiyorum ki, burada davayı tersine çevirmek için kanıtı bulan bir avukat var ve yeni kovuldu.
I, I just can't survive on $ 400 a week.
Haftada 400 dolar ile geçinebileceğimi sanmıyorum.
I'm gonna use real jujitsu on you if you don't get that rattler!
O çıngıraklı yılanı yakalamazsan ben sana gerçek jiujitsu yapacağım!
So I am putting my cell phone on vibrate, and running multiple apps to heat it up, and putting it in my sock.
Ben de telefonumu titreşime alıp birçok uygulama çalıştırarak ısıtıyor ve çorabımın içine koyuyorum.
I don't remember all the scams, Mom, I was nine.
Tüm dolandırıcılıklarını hatırlamıyorum Anne, on yaşındaydım.
Hold on, chief, you can't come in here and just start runnin'through my joint, especially when I don't see no badge.
- Dur bakalım şef öyle buraya gelip elini kolu sallayarak mekânımda dolanamazsın özellikle ben bir rozet görmezken.
I'll dispose of it properly on my own, just- - just don't shut down my job site.
Bunu kendi ellerimle düzgün bir şekilde bertaraf edeceğim... -... lütfen şantiyemi kapatmayın.
I don't have those records on hand.
O kayıtlar elimde değil.
I wasn't planning on staying behind.
Burada kalmayı planlamıyorum.
When Manny was born, I didn't want to rely on anyone, so I started saving money from my paycheck.
Manny doğduğunda kimseye bel bağlamak istemediğimden kendi maaşımdan para biriktirmeye başlamıştım.
Until then, just act normal like we don't have $ 40,000 on us.
O ana kadar sanki yanımızda 40.000 dolar yokmuş gibi normal davran.
I stepped on your toes, didn't I?
Senin işine karışmış oldum değil mi?
I don't care what it is ; it was on my Facebook page.
Ne olduğu umurumda değil sonuçta facebook sayfamdalar.
Then why isn't it a mistake to go up against the studios, especially on a case we're gonna lose?
O halde televizyon kanallarıyla hele de kaybedeceğimiz bir dava için savaşmanın neresi mantıklı?
And they can't claim damages on something that is worthless.
Değersiz bir şey için de zarar tazmini talep edemezler.
You implicated yourself by downloading that list and getting it to your father, but that would require your father turning on you, and he wouldn't turn on you, would he?
Listeyi indirip babana vererek kendini töhmet altında bıraktın gerçi babanın sana ihanet etmesi gerek, böyle bir şey yapmaz herhalde değil mi?
I don't know how long I'll be out on bail.
Kefalet süremin ne zaman biteceğini bilmiyorum.
Well, isn't the problem here that we're thinking of censoring based on sensitivities and not content?
Buradaki asıl sorun, içerikten ziyade duygusallık yüzünden sansür uygulamamız değil mi?
Sir, I just don't understand why we're undercutting our most important case by letting the suspect out on bail.
Efendim, en önemli davamızdaki şüphelinin kefalet ücretini neden düşürdüğümüzü anlamıyorum.
Just turn on your iPhone and... hit "record."
Iphone'unu ters çevir ve "kayıt" düğmesine basıver.
They don't have access to our grand jury room, so they are using this court as a way to find out... what's going on in the grand jury room.
Soruşturma kuruluna girmelerine izinleri yok o yüzden dava açarak, soruşturma kurulu odasında neler yaşandığını öğrenmeye çalışıyorlar.
Come on, they won't bite.
Korkmayın ısırmazlar.
If she doesn't, - we can move on...
- Eğer hatırlamıyorsa başka sorularla...
We had my birthday party on a Saturday, and I didn't turn 18 until the following Tuesday.
Doğum günü partimi Cumartesi vermiştik ve Salı gününe kadar 18'ine girmemiştim.