One can only hope translate Turkish
69 parallel translation
One can only hope.
Sadece bir umut.
- One can only hope.
- İnsan bunu sadece ümit edebilir.
One can only hope.
Sadece umut edebiliyorum.
One can only hope.
Umut fakirin ekmeği.
- One can only hope.
Sadece seçilmiş umudumuz olabilir.
Well, one can only hope... that a union between those of Earth and elsewhere is possible.
En azından Dünyamız ile.. dışarıdakiler arasında bir birlik oluşumunun mümkün olduğunu ümit edebiliriz.
One can only hope.
Nerede bizde o şans.
One can only hope.
Ah, nerede o günler.
One can only hope.
Umarız öyle olur.
One can only hope. - Michel.
Daha azını umut edebilirsin.
One can only hope.
Anca umut edersin.
One can only hope, Murdoch.
İnsan umut edebilir, Murdoch.
One can only hope.
İnsan umut edebilir.
One can only hope that Breaking News theme music will accompany this story at some point.
Şimdi buralarda bir yerlerde "acil haber müziği" nin beni kesmesi gerekiyor.
"One can only hope that the disease, if that's indeed what it was, killed them, before we had to..."
"Yaptıkları sadece şu... Hastalığı olanları bizleri öldürmeden önce öldürüyorlar."
One can only hope.
Umarım öyle olur.
One can only hope.
Ancak umarsın zaten.
One can only hope.
- Tek umudum bu.
One can only hope.
Tek yapabileceğim öyle olmanı ummak.
One can only hope.
Sadece umut edebilirdim.
One can only hope.
Biz de öyle umuyoruz.
From where I'm standing, one can only hope it's proportional.
Şahsen, yeterli büyüklükte olduğunu umuyorum.
There is only so long that one can wait. "One can only hope for a better tomorrow."
"Daha iyi bir gelecek için uzun bir süre beklenebilir."
- Michael : One can only hope.
- Sadece biri ümit edebilir.
One can only hope.
- Öyle olmasını umardım.
Well, one can only hope, right? - Yeah.
- Umalım da öyle olsun.
I have only one chance to get back where I belong... to land a job on a small-town paper like yours... and wait and hope and pray for something big to break... something I can latch onto... something the wire services will gobble up and yell for more.
Ait olduğum yere dönmek için tek şansım var. Sizinki gibi küçük bir kasaba gazetesinde iş bulmak ve iki elle sarılabileceğim haber servislerinin daha fazlası için bağıracağı önemli bir olayın çıkması için bekleyip dua etmek.
You are the only one who can help me, and I hope that you will :
Bana yardım edebilecek tek kişi sizsiniz, ve yapacağınızı umuyorum.
Well, we can only hope your dad can afford one.
Umarım senin baban da bir tane alabilir.
If only one can become a member, I hope it's you.
Eğer birimiz üye olacaksak, umarım o kişi sen olursun Frasier.
I can only hope that one day I'm in the position to be that honest with you.
Umarım bir gün ben de size karşı dürüst olabilecek bir konumda olurum.
I can only hope one day to be as... uncompromising as you.
Bir gün sizin gibi kararından dönmeyen biri olmayı umut ediyorum.
All I can say is, I hope this is not a real emergency because I only brought one bottle of vodka.
Diyeceğim teş şey, umarım bu acil bir durum değildir çünkü yanımda sadece bir şişe votka var.
The only heaven we can hope for is one here on Earth, now.
Umut edebileceğimiz tek cennet burada, yeryüzünde olan şu an.
And I only hope, one day, you can forgive me.
Umarım bir gün beni affedersin.
I only hope that one day I can live up to my dad's good example.
Ümidim bir gün babam gibi yaşayıp herkese iyi bir örnek olmak.
I can only hope with all the world's warriors gathered against us there might be one down there who's up to the task.
Umarım ki bize karşı bir araya gelmiş dünyanın tüm savaşçıları içinden aşağıda bu göreve talip olan bir tane çıkabilir.
We can only hope that through this near-fatal tragedy other space enthusiasts get the real message displayed by Mr. Farmer here, and not the one hyped up by the media. No further questions.
Tek umudumuz neredeyse ölümle sonuçlanabilecek bu trajedinin, medyanın pohpohladığı değil de, burada yatmakta olan Bay Farmer tarafından diğer uzay sevdalılarına bir ders vermiş olmasıdır.
Your only hope is to tell me so I can hopefully one day share your struggle with the world.
Tek umudun bana anlatmak, ki umarım bir gün mücadeleni dünya ile paylaşabileyim.
Sweets, I can only hope that one day you know what a real partnership is.
Sweets, sadece bir gün gerçek ortaklığın nasıl olduğunu... anlayacağını umuyorum.
I just hope that one day Kelly will be ready to see me again and I can finally tell her what I've only been able to say in my dreams.
Sadece günün birinde Kelly'nin beni tekrar görmeye hazır olmasını umuyorum ve ona sadece rüyalarımda söyleyebildiğim şeyleri söyleyebilmeyi.
I can only hope that one day I'll have an illegitimate daughter who'll sing me a song that's that beautiful.
Keşke bir gün benim de evlilik dışı bir kızım olsa da bana böyle güzel bir şarkı söylese.
Well, I certainly hope that Jax has enough pull to make that happen, because I can only protect him for one more day.
Umarım ki Jax'in bunu sağlayacak kadar gücü vardır, çünkü onu sadece bir gün daha koruyabilirim.
I can only stay one night, but I hope I'll be none the less welcome for that.
Sadece bir gece kalabilirim, ama umarım bu beni ağırlamanızı etkilemez.
Well, one can only hope.
Öyle olduğunu umut edebiliriz.
But since you're gone, I can only do it in writing and hope that by some miracle my letters might reach you one day.
Ama sen burada yoksun, yapabileceğim tek şey sana mektup yazmak. ve bir gün sana ulaşabilmesi için mucize olmasını dilemek.
If all of us everywhere can just cut back our demands and ask for only one Christmas present every year, there may still be hope.
Eğer herkes Noel isteklerinden geri adım atar ve Her yıl sadece birşey isterse, Hala Noel için umudumuz olabilir.
Hope that Nizam will be there, he's the only one I can trust.
Nizam da orada olacaktır. Bir tek ona güvenebilirim.
I can only hope I will one day earn the right to see it.
Bir gün bunu görebilmeyi hak edeceğimi umut ediyorum.
Any father can only hope that he is one day humbled by the feats of his son.
Her baba bir gün oğlunun kahraman olduğunu görmek ister.
One can only hope you're as good as you seem to think.
"Köpek düşkünü. Ata biniyor. Devlet okulu mezunu."