English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ O ] / Orangutan

Orangutan translate Turkish

183 parallel translation
And I'd just left the bridge to go down to get a pot of tea and before you knew it, that orangatang at the wheel runs the nose right in the mud bank.
Bir çaydanlık çay almak için kaptan köşkünden ayrılmıştım ki dümendeki orangutan bir anda gemiyi çamura sapladı.
I gave Otto the brain of an orangutan.
Otto'ya bir orangutan beyni verdim.
- Wait up, you gorilla!
- Sabret, orangutan!
Shipment 507, I for Indonesia, comprised three orangutans and one chimpanzee.
Endonezya için, Kargo 507-I, üç orangutan ve bir şempanzeden oluşmaktaydı.
I don't think I know the orangutan.
Orangutan'ı tanıyorum.
The orange-rumped agouti answered the door.
Kapıyı orangutan açtı.
When he got here, the other male orang they had on hand had already done the job.
Buraya vardığında, ellerindeki diğer orangutan... çoktan işi halletmiş.
Orangutan, Ma.
Orangutan anne.
Clyde's an orangutan.
Clyde bir orangutan.
He must be the bravest orang utan in Britain.
Britanya'nın en cesur orangutanı olmalı.
- If you like holding hands with an ape.
- Bir orangutanın bileğini kavramak gibi.
Ali the alligator. Bambi and Oscar the orangutans.
Timsah Ally, Bambi ve orangutan Oscar.
Could be a monkey or an orangutan.
Bir maymun ya da orangutan olabilir.
Orangutan.
Orangutan.
Somewhere in a game preserve, two orangutans are picking lice off the head of my real baby brother.
Koruma altında bir yerde iki orangutan, gerçek kardeşimin başındaki bitleri temizliyor.
Make a noise like an orang-utan.
Orangutanı taklit et.
Corporal Cartwright looks like an orang-utan.
Onbaşı Cartwright aynı orangutan gibi.
You're just an overgrown orangutan.
Sen sadece iri bir orangutansın.
- A plant employee carrying on... like an oversexed orangutan in heat.
Fabrika işçisi birisi azmış bir orangutanın, çiftleşmesi gibi hareket ediyor.
Why don't you take a pill, ape-shape?
Sen işine baksana, orangutan.
I said I was a coach, Lowenstein, not an orangutan.
Koçum dedim Lowenstein, orangutan değil.
It looks like the tailbone of the orangutan.
Bir orangutanın baldır kemiği gibi görünüyor.
No, no, no, no, no. Anteater. Orang-utan.
Hayır, hayır, karınca yiyen, Orangutan!
I could see where you would think it was an orangutan but I knew I recognized that bald spot when I spotted it from the freeway.
Senin neden orangutan sandığını da anlamıyorum. Ama ben o kel tepeyi otobandan gördüğüm anda tanıdım.
My guess is it's a chimpanzee or something from the ape family, possibly an orangutan.
Bu bir şempanze ya da maymunlar familyasının başka bir üyesi. Muhtemelen bir orangutan.
I did some work there... in preserving the natural habitat of the native orangutan.
Orada biraz iş yapmıştım... Orangutanların doğal ortamlarının sağlanması üzerine.
What, do you have a pet orang-utan who's lonely?
Ne o, yalnız bir orangutanınız mı var?
It's about a murderous orang-utan in Paris.
Paris'te çatılarda dolaşarak insanları öldüren orangutan hakkında.
Listen, monkey-boy I'm on the top rung of the evolutionary ladder.
Dinle, orangutan ben evrim merdivenin en üst basamağındayım.
How about Orangutan?
Orangutan?
Big, mean, built like an ape.
İri, suratsız, orangutan kılıklı mı?
She walks like an orangutan.
Orangutan gibi yürüyor.
Now, the orang-utan is attached to this brain-wave monitor.
Bu orangutan, beyin dalgaları monitörüne bağlı durumda.
As for the orangutan, he insisted on staying at the farmhouse... with Herself.
Orangutana gelince, çiftlikevinde kalmak için diretti... o kadınla beraber.
You could fall in love with an orangutan in that.
Bunun içinde bir orangutana asik olabilirsin.
THe only trouble we Had on the monkey movies was the orangutan's lust for beer.
O maymun filmlerindeki tek sıkıntımız... orangutanın biraya olan düşkünlüğüydü.
We would say no, but we weren't strong enough to keep tbe orang from lifting up tbe beer.
Hayır derdik, ama orangutanı... biradan uzak tutmaya gücümüz yetmezdi.
I don't want no freakin'orang-utan.
Orangutan kanı istemiyorum.
It's an orangutan, one of Mother Earth's most precious creatures.
Bu Ana Dünyanın en değerli canlılarından, bir orangutan.
The orangutan the'man of the forest
Orangutan "ormanın insanı."
A tiger could kill an orangutan especial a young one
Kaplan bir orangutanı öldürebilir özellikle genç birini.
This is Henry, the orangutan.
Bu Henry, bir orangutan.
- if you don't like the human idea, come in like an orangutan.
- İnsan fikrini beğenmediysen orangutan gibi girebilirsin.
Oh, yeah, y'all look just alike... except she got some perfect boobs... and yours look like them old orangutan titties. Ha, ha, ha, ha, ha!
Oh, evet, çoğu şeyiniz birbirine benziyor ama onun göğüsleri daha güzel ve seninkiler yaşlı orangutan memesine benziyorlar.
The Provasik people say they've rounded up all their animals... except for one-an orangutan.
Efendim. Provasik çalışanları bütün hayvanlarını toparladıklarını söylediler. Sadece bir tanesi eksikmiş.
In a videotape sent to authorities this morning... credit for the liberation of an orangutan from the lab last night... is taken by these men, identified in literature that accompanied the tape as Jay and Silent Bob.
Yetkililere bu sabah gönderilen bir video kasette bir orangutanı kurtaracaklarından bahsediliyor. Orangutan geçen akşam bu adamlar tarafından laboratuardan çalındı. Kasetteki adamların kimlikleri belirlendi.
Come on out with your hands in the air and surrender the orangutan.
Elleriniz havada dışarı çıkın. Orangutanı da teslim edin.
Orangutan is a member of the great ape family. It's not a monkey.
Orangutan büyük maymun familyasındandır.
My roommate was an orangutan who only cared about women and food.
Oda arkadaşım yemekten ve kadından başka bir şey düşünmeyen bir orangutandı.
Wasn't she terrified to find an orangutan in her apartment?
Dairesinde bir orangutan görünce korkmadı mı?
Gave him wine and marzipan, he gave movement, he gave life to the Wild Orangutan.
Ona şarap ve badem ezmesi verdi, vahşi Orangutan'a hareket ve hayat verdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]