Our own translate Turkish
13,232 parallel translation
Sir, one of our own selectors is leaking the news to the media.
Efendim, içimizden biri basına haber sızdırıyor.
It's like our own little resort.
Aynı küçük bir otel gibi.
One of our own is dead.
İçimizden biri öldü.
For our own safety.
Güvenliğimiz açısından.
We've been resisting here from the beginning in our own way.
Başından beri kendi çapımızda direniş gösteriyoruz.
We can make our own way.
Kendi başımızın çaresine bakarız.
We'll be fine in our own home.
Kendi evimizde daha rahat oluruz.
And after a few years, we had enough saved to buy our own little piece of showbiz.
Ve birkaç yıl sonra, kendimize ait küçük bir oyun yeri almaya yetecek kadar para biriktirdik.
So we decide to open up our own little stand, hot dogs and orange juice, in Arcadia.
Biz de Arcadia'da sosisli ve portakal satacağımız bir büfe açmaya karar verdik.
What we need is our own press conference.
Kendi basın toplantımızı yapmalıyız.
Mm, but he's esoteric, and we also have to think About the things in the physical world, Things we can see with our own eyeballs.
Kendisi biraz olağandışı ama aynı zamanda var olan şeyleri de düşünmeliyiz, gözlerimizle gördüğümüz şeyleri.
Now, we need to make our own big moments that land with the jury.
Jürinin aklına girebilecek kendi önemli anlarımızı yaratmalıyız.
My brother and I will take back the North on our own.
Kardeşimle Kuzey'i kendi başımıza geri alırız.
We'll just kill our own men. Stand down.
Kendi adamlarımızı vuracağız, durun!
Allanon and I saw her with our own eyes.
Allanon ve ben gözlerimizle gördük onu.
... sown with our own hands and hearts, working side by side in pursuit of a better future for Humans.
... kendi ellerimizle, yüreklerimizle ektik omuz omuza çalıştık İnsanlara daha iyi bir gelecek sağlamak uğruna.
We must match her bravery with our own.
Cesaretimizi onun cesaretine eriştirmeliyiz.
Here we are in the darkest corner of this earth and we're afraid of our own kind.
Burada... Dünyanın en karanlık köşesinde duruyoruz,... ve kendi türümüzden korkuyoruz.
My gift to you on our own wedding day.
Düğün günümüzde benim sana hediyemdi.
Now they're taking our own to sell for guns.
Şimdi de silah için bizden birilerini alıyorlar.
I'm gonna raise this guy like he was our own son.
Bunu çocuğumuz gibi yetiştireceğim.
That is why we have our own treasury.
Bu yüzden kendi hazinemiz var.
- We have our own treasury.
- Kendi hazinemiz var.
Matching the Crane formula to our own enforced REM stimulation seems to be providing the desired results.
Crane formülüyle zorunlu REM stimülasyonumuzu eşleştirince istediğimiz sonuçları almaya başladık.
But if the street wants to invest him with more than we can on our own, I won't fight them about it.
Ama sokaktaki insanlar bizden fazla ona destek olmak isterse onlarla çatışmayacağım.
We are here today to celebrate one of our own, Anthony Black Elk, who's going away to Dartmouth College in a few days.
Bugün içimizden birini kutlamak için burdayız Anthony Black Elk birkaç güne Dartmouth Kolejine gidecek.
We can see this crisis in the growing doubt about the meaning of our own lives and in the loss of a unity of purpose
Bu krizi görebiliyoruz Kendi hayatlarımızın anlamı hakkındaki artan şüphe içinde ve amaç birliğinin kaybedilmesinde
- Let's solve our own problems.
- Biz kendi sorunumuzu çözelim.
Will you just stop trying to convince our own people and leave the poor boy alone?
Kendi halkını ikna etmeyi bırakır mısın? ve zavallı çocuğu rahat bırakmayı?
I think we should all just go our own way.
Herkes kendi istediği şekilde takılsa daha iyi olacak.
- Why would be burn our own shit, Momma?
- Kendi evimizi niye yakmak isteyelim ki anne?
We have received intelligence of our own.
Kendi istihbaratımız elimize ulaştı.
And for a small surcharge, we can even send in teams of our own to deal with specific targets.
Ayrıca küçük bir ek ücret karşışığında belirli hedeflerle baş etmeleri için kendi ekiplerimizi bile gönderebiliriz.
Well, he attacked our own people.
- Adamlarımıza saldırdı.
We should start our own sorority.
Kendi birliğimizi kuralım.
We're starting our own sorority outside the system that can totally do whatever it wants. Yeah.
Kayıt dışı bir kız birliği kurup istediğimizi yapacağız.
The minute he killed one of our own... you should have torn him to pieces.
Bizden birini öldürdüğü an onu parçalarına ayırmalıydınız.
We're fighting on our own soil now.
Artık kendi topraklarımızda savaşıyoruz.
We are fighting on our own soil now.
Artık kendi topraklarımızda savaşıyoruz.
Consider the advantage of fighting on our own ground.
Kendi toprağımızda savaşmanın avantajını düşünün.
And tell your commander we do it our own way.
Komutanına söyle, kendi bildiğimiz gibi yapacağız.
We have to shed blood even if it includes our own.
Kendimizinki bile olsa kan akıtmalıyız.
Ladies and gentlemen, our very own Jay Geils.
Hanımlar beyler karşınızda Jay Geils.
And then we raise our fists in protests for our right to own a gun while people are being killed left and right.
Hayvanları, doğayı umursamıyoruz ve birbirimizi umursamıyoruz. Ondan sonra da sağda solda insanlar öldürülürken, bir silaha sahip olma haklarımız için protesto gösterilerinde yumruklarımızı havaya kaldırıyoruz.
I pulled the records for all the cell phones that pinged off the tower near Maura's abduction, just in case our perpetrator was carrying his own phone.
Maura'nın kaçırıldığı yerin yakınında... sinyal veren telefonların kayıtlarını aldım, bu arada bizim suçlumuz kendi telefonunu taşıyormuş.
Guys, guys, guys. Well, it seemed unfair for our boy, Johnnie Jr., not to have his own father's name.
Babasının soyadını almaması oğlumuz Johnnie Jr. için haksızlık olurdu.
I saw it with my own eyes on our way down to Castle Black.
Kara Kale'ye giderken kendi gözlerimle gördüm.
One day, after our queen has taken the Seven Kingdoms... I'd like to have my own vineyard.
Bir gün, kraliçemiz Yedi Krallık'ı aldıktan sonra kendi üzüm bağımın olmasını istiyorum.
Oh, I don't think our building takes pets. You own the building.
- Binamızda hayvanlara izin verildiğini sanmıyorum.
Our drawing rooms are full of overfed aristocrats who have no idea what real life is, who have even forgotten how to speak their own language.
Kabul salonlarımız, besili aristokratlarla dolu gerçek hayat nasıldır, hiçbir fikirleri yok kendi dillerini bile nasıl konuşacaklarını unutmuş bir hâldeler!
Well, you know, Count Bezukhov, the saying is that we don't own our earthly possessions, we merely curate them for our heirs, for the generations to come.
Kont Bezukhov dünyevi mallara sahip olmadığımız söylenir yalnızca vârislerimiz için, gelecek nesiller için muhafaza ederiz.