English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ O ] / Outcasts

Outcasts translate Turkish

219 parallel translation
We, the undersigned... are men without a country... outlaws in our own land, and homeless outcasts in any other.
Bu anlaşmanın altına imza atan bizler ülkesiz kendi topraklarımızda evsiz bırakıldık, mahkum ve aforoz edildik.
Now we're outcasts.
Şimdi köşeye atıldık.
Among the criminals and outcasts And emigrants with broken pasts
Kimisi suçlu, kimisi serseri geçmişinden kopuk göçmenler arasında
And in revenge the Khalifa branded them, cut out their tongues from their heads... and made them outcasts.
İntikam olarak da Halife, onları damgalayıp dillerini kesti. Toplumdan dışlanmalarını sağladı.
If we really had the power of magic do you think we'd choose to be outcasts, to be poor and persecuted, always?
Senin sandığın gibi, büyüyle yaşıyor olsaydık sence, kimsesiz, yoksul eziyet içinde yaşamayı mı seçerdik?
They're about the worst lot of rustlers, gunmen and outcasts that I've ever seen.
Bunlar gördüğüm en berbat sığır hırsızları ve haydutlar.
Pariahs, rather. Outcasts.
Paryalar deseniz daha iyi.
Sentenced to an outcast ship, manned by outcasts, named after an outcast.
Berbat bir adı olan bir gemideyiz ve berbat bir mürettebatımız var.
You know, ma'am, whenever a bunch of fellas like us outcasts, hoboes, nobodies, gentlemen loafers, one-time or all-time losers call us what you want to.
Ne zaman bizim gibi bir yığın dışlanmış, serseri, silik, aylak, hayata yenilmiş ne dersen de.
By Rome's will, lepers, outcasts without hope.
Roma'nın isteğiyle cüzamlı olup, toplumdan dışlandılar.
These so-called brothers of truth, they're outcasts, misfits, cut off from the world because the world won't have them.
bunlar sözde kardeşler, onlar kendilerini dünyadan soyutlamışlar çünkü dünyayı umursamıyorlar.
These are outcasts, parent-less.
Paryalar, kimsesizler.
But the West also questioned outcasts to :
Batıya gelen, toplum dışına İtilmiş kişiler :
If they are a raiding party... they're outcasts from their own tribe and so far beyond the law... that... killing a few people like us wouldn't mean a thing.
peki onlar baskıncılarsa? Adalet duyguları olmayan kişiler... bizleri öldürmek onlar için önemli olmayacaktır
You and I are outcasts, but this child is not.
Toplumdan dışlanmış olabiliriz, ama bu çocuk- -
We've become outcasts in our own village.
Kendi köyümüzde dışlandık.
'We are sort of the outcasts of our own micro-society.'
'Kendi mikro-toplumumuzun serserileri gibiydik.'
Unlike the untouchable caste, outcasts who made their living as street entertainers at this time were cahhed "Gomune's people"!
"Hinin" dokunulmazlarından farklı olarak hayatını sokaktaki insanları eğlendirerek kazanan kimsesiz tipler "Goumune insanları" olarak anılıyordu.
The proof being that he's staying with those lowly Gomune outcasts, after trespassing on Owari territory.
Owari bölgesine izinsiz girdikten sonra Goumune pislikleri ile kalması bunun kanıtıdır.
Now, when I see a woman, I'm no longer able to classify her as easily among the chosen or the outcasts.
Artık bir kadın gördüğümde, kolayca "işe yarar" veya "yaramaz" gibi tasniflerde bulunamıyorum.
The Corleone family would be outcasts!
Corleone ailesi dışlanır!
Outcasts from society, who are just like those bats... That's why we call it the "Koumori" Spa.
Bu yarasalara benzeyen toplumdaki serseri tipler buraya azıcık da olsa rahat etmeye gelirler.
We're all outcasts.
Hepimiz dışlanmışız.
They're outcasts. Ignore them.
Onlar dışlanmış, bakma sen onlara.
They're outcasts.
Onlar dışlanmış.
It was near Garimpo, an outpost where you run into the worst sort of outcasts.
Garimpo. Bir nevi çoğunlukla dışlananların olduğu ücra bir yer.
Too often men of vision become outcasts.
Vizyonu olan insanlar, genellikle toplum dışına itilir.
You were talking just now about damned wage slavery, and saying that we are all outcasts with no room to move.
Az önce rezil ücretli kölelikten bahsediyor ve hepimizin parya olduğunu söylüyordun. Adım atacak yeri olmayan paryalar.
A world full of bums, of lumpens, of outcasts, of Koreans.
Aylaklar, lümpenler, dislanmislar, Korelilerle dolu bir dünya.
They engaged in a lifestyle that was considered borderline at best, living in Pireus'slum cities, and neighbouring with the original outcasts of the Port. It was in these overcrowded and economically and politically destitute conditions during the 1930's and 40's that the Rembetiko genre of music reached its height in popularity.
Filmin hikayesi 1919-1956 yıllarında geçiyor diktatörlüklerin, harplerin büyük kararsızlıkların sürdüğü bir devirdir 1922 yılı... kaybedilmiş bir savaş harekâtı 1.000.000 mültecinin doğup büyüdüğü yerlerden sökülüşü ile neticelendi.
In Greece, Rembetiko had always been known as the songs of the outcasts. The time depicted in this film, covers a period in Greek History from about 1919 to 1956.
Batı Anadolu sahillerinde yerleşmiş İzmir mültecileri büyük fakirliğe düşmüş, perişan bir halde gecekondularını pire limanının bataklığında kurmaya mecbur kaldılar.
but us--turtles- - outcasts of society.
Ama bizler kaplumbağayız. Toplumdan dışlanan kişileriz.
And the peacemakers and the merciful and the sick, and the poor, and the outcasts you'll all be blessed because heaven is yours!
Barışseverler, merhametli olanlar... hastalar, fakirler, dışlanmış olanlar... hiçbiriniz ödülsüz kalmayacaksınız, çünkü cennet sizlerin!
We're outcasts
Toplum dışına itilmişleriz.
- The humble residence of two outcasts.
İki kaçağın mütevazi sığınağı.
Outcasts and deserters who choose to live beneath us in sewers and abandoned tunnels.
Aşağıda yaşamayı seçen dışlanmışlar ve firariler. Lağımda ve terk edilmiş tünellerde yaşarlar.
We Morlocks are outcasts, mutants too deformed and unsightly to pass for human on the surface world.
Biz Morloklar, yukarıdaki dünyadan dışlanmış deforme olmuş, çirkin mutantlarız.
You are outcasts no more.
Artık dışlanmayacaksınız.
Outcasts.
Toplumdan dışları.
These outcasts were bigger than life,'they stood beyond good and evil.
Bu dışlanmış karakterler hayattan daha büyüktürler. İyi ve kötünün ötesinde dururlar.
Black was the color of Mercedes McCambridge and the vigilantes, while the outcasts were endowed with rich colors or even pure white.
Mercedes McCambridge ve yargısız infazcıları siyah,.. ... toplumdan dışlanmış kişileri ise canlı ya da bembeyaz renklerde resmeder.
America's fate is in the hands of two outcasts.
Buraya satın almaya geldin, değil mi? Amerika'nın kaderi toplumdan dışlanmış iki insanın elindeydi.
His sympathy lay with the outcasts and with the rebels.
Toplumdan dışlananların ve isyan edenlerin hâlinden anlıyordu.
God help the outcasts
Tanrım, dışlananlara yardım et
Oh, I celebrate the loners, the outcasts, the shy girl with pimples, the fattest boy in class, dyslexics, the stutterers, the premature ejaculators.
Yalnızları, dışlanan insanları, sivilceli utangaç kızı sınıftaki şişko çocuğu, disleksi hastaları, kekemeleri, erken boşalanları.
Why should we both be outcasts?
Neden ikimiz de dışlanalım ki?
Outcasts.
Dışlanmış.
Even by the outcasts I am shunned.
Dışlanmışlar bile benden kaçıyor.
Besides, somebody has to stay behind and watch over the three or four outcasts.
bununla birlikte, bazıları geride kalmak ve toplum dışına itilmiş birkaçını kollamak zorundadır.
He despised the hypocrisy of the "peace and love" generation... and felt his music spoke far more to its orphans and its outcasts.
Barış ve sevgi kuşağının ikiyüzlülüğünü aşağıladı ve müziğini, öksüzler ve toplumdan dışlanmışlar için yaptı.
We were free in the sense that, as outcasts of society, the organization of society no longer concerned us in the least.
Günlük problemler hiç yoktu. "Mücadele" hareketinin başkanı Çok serbesttik.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]