Overcrowding translate Turkish
85 parallel translation
If, like R, they each killed two Japanese, we'd have 1.2 million fewer people, and overcrowding would be eased.
R gibi hepsi iki tane Japon öldürse,.. ... nüfustan 1.2 milyon kişi azalmış olur ve nüfus artışımız da yavaşlar.
Overcrowding the public schools, indeed.
Demek, devlet okullarını kalabalıklaştıracak haa..
The overcrowding was pitiful.
Acınası bir kalabalıkla doldu.
Our mission, as I recall it, was to manage the ghetto, and, naturally, with those inadequate rations, and the overcrowding, a high, even excessive death rate was inevitable.
Aynen! Bir yıl sonra. Tam olarak bizim görevimiz, söylediğim gibi gettoda yaşamı devam ettirmekti.
Cryogenic incarceration saves an estimated $ 1.5 billion per year, while solving the problem of prison overcrowding and cruel conditions.
Kriyojenik hapisler, cezaevlerinin zor şartlarını ve aşırı dolmasını çözerken,... tahmini olarak yılda $ 1.5 milyar kazanç sağlıyor.
- So is overcrowding.
Çok kalabalık.
Earthquakes, water shortages... fires, mud slides... crime, gang warfare, massive overcrowding.
Depremler, kuraklıklar... yangınlar, çamur selleri cinayetler, çete savaşları, nüfus patlaması.
According to this article, because of overcrowding... anyone who's eligible for parole through June... is being considered for an early release.
Bu makaleye göre, aşırı yığılmadan dolayı Haziran'a kadar uygun görülen kişiler erken salıverilecekmiş.
This overcrowding in detention is becoming critical.
Ceza odasındaki kalabalık sorun yaratmaya başladı.
One of the main complaints against the Sanctuary Districts was overcrowding.
Sığınak Bölgeleri hakkındaki başlıca şikayetlerden biri de aşırı kalabalık olmalarıydı.
- Because of overcrowding.
- Bu sadece kalabalık ortamdan.
I'm prepared to help you with the overcrowding in this apartment.
Buranın aşırı kalabalığına yardıma hazırım.
We have overcrowding in the containment areas.
Hücreler aşırı kalabalık.
We're on the brink of overcrowding.
Zaten yeterince kalabalığız.
No, it's actually designed to reduce overcrowding in prisons.
Hayır, aslında hapishanelerdeki kalabalıklaşmayı azaltmaya yönelik.
You'll see all the filth, the overcrowding... The masses in department stores...
Bütün pisliği göreceksin, tıka basa kalabalığı marketlerdeki yığınları...
The problem of overcrowding has existed for years and indicates a larger number of wrongdoers in the present social context. Statistics show that the inmate population increases 30 % every year.
Cezaevlerindeki yığılma, yıllardır var olan bir sorun... ve şu anki sosyal yapıdaki yüksek suç oranının da bir göstergesi.
- In our second hour, humorist David Sedaris takes a wry look at overcrowding in America's prisons.
Birlikteliğimizin ikinci saatinde, komedyen David Sedaris iğneleyici bir dille Amerikan cezaevlerindeki kalabalıklaşmaya değinecek.
Prison overcrowding?
Cezaevlerindeki kalabalıklaşma mı?
He's already out of jail, overcrowding.
Hapisten çıkmış bile.
He's already out of jail - - Overcrowding.
Hapisten çıkmış bile. İçerisi çok kalabalık oldu diye salmışlar.
The shark dives, as if to escape from such overcrowding.
Köpekbalığı dalıyor, adeta kalabalıktan kaçmak ister gibi.
Uh, my name is Betty Canuso, and I don't know if you heard... but a week ago, Eastern State Correctional Facility was forced to release... 25 % of its inmates due to overcrowding.
Benim adım Betty Canuso ve duydunuz mu bilmiyorum ama... bir hafta önce, Doğu Eyaleti Islahevi fazla kalabalık olduğu gerekçesiyle sakinlerinin % 25'ini salıvermek zorunda kaldı.
You know, with the overcrowding and so forth.
Biliyorsun, şu aşırı kalabalık ve getirdikleri.
We found out because of prison overcrowding... Frank had been sent to a halfway house.
Öğrendik ki, hapishanenin kalabalık olmasından dolayı, Frank bir rehabilitasyon merkezine gönderilmişti.
The nation's rapidly growing prison population... which recently passed the 20 million mark... has created a severe overcrowding problem.
Ülkenin son zamanlarda 20 milyonu aşan hapishane nüfusunun artması bir takım problemlere neden olmaya başladı.
In an attempt to alleviate the overcrowding... the government announced today that a random selection of U.S. households... will be asked to take prisoners into their homes.
Hapishanelerdeki nüfusu azaltmaya yönelik bir teşebbüsle rastgele seçilmiş evlere mahkumlar yerleştirilecek.
There's overcrowding, there's crime, there's racial tensions.
Aşırı kalabalık var, suç var, ırksal gerginlikler var.
So do you want to create a safety zone and after three days... put up a sign "Closed" due to overcrowding? Come back tomorrow?
Üç gün sonra, güvenli bölge kapılarına, "Aşırı yığılmadan dolayı kapalıyız Yarın tekrar gelin" yazmamızı ister misiniz?
Overcrowding and budget cuts, fish.
Aşırı yoğunluk ve bütçe sıkıntısı, çaylak.
Pile him up on us due to overcrowding.
Doluluktan dolayı bize göndermişler.
It's difficult enough with the overcrowding without the rivalries of you hooligans. You should know better.
Kavgalarla uğraşmadığımızda bile zorbirişimiz var ve senin bunu bilmen gerekir.
Overcrowding.
Kalabalık mı?
From here on, all reports on violence will note overcrowding as a primary factor.
Bundan böyle, şiddetle ilgili raporlarda kalabalık başlıca neden olarak gösterilecek.
This is prison. Overcrowding and budget cuts, fish.
Aşırı kalabalık ve bütçe kesintileri, çömez!
Despite poverty and overcrowding, Rome remained the powerful attraction for people from far away.
Fakirliğe ve aşırı kalabalıklaşmaya rağmen Roma hâlâ dünyanın her yerinden insanların görmeye geldiği bir yerdi.
This being your first offense, you know, overcrowding, baby boy, they're gonna let you go.
Bu senin ilk suçun. Hapishaneler aşırı kalabalık. Seni salacaklar, evlat.
We're under a federal court order to release 40,000 inmates this year to relieve overcrowding.
Federal mahkeme, kalabalığı azaltmak için bu yıl 40,000 mahkumun salınmasını emretti.
Saves overcrowding.
Boşa yer kaplamıyorlar.
They were released last week due to overcrowding.
Aşırı kalabalık yüzünden geçen hafta salıverilmişler.
Overcrowding of refugees in the Judaeorum Borgo brings plague.
Judaeorum Borgo'daki mülteci kalabalığı veba getiriyor.
Overcrowding.
Fazla insan vardı.
It dies because of overcrowding, overpopulation.
Ölme sebebi kalabalık nüfus.
We got an order to reduce overcrowding.
Kalabalığı azaltmak üzere emir aldık.
Well, that's prison overcrowding for you.
Hapishane adama fazla gelmiş demek.
However, we have a bit of an overcrowding problem, which limits us to holding only critical patients and releasing the others, like your daughter, into the care of a loved one.
Ancak, bizim sadece kritik hastaların hastanede kalmasını zorunlu tutan bir doluluk problemimiz var, bu sebeple, kızınız gibi olan, diğerlerini onları sevenlerin ellerine bırakıyoruz.
If a living square is surrounded by more than three other living squares... The square will also die of overcrowding.
Eğer canlı bir karo, 3'ten fazla canlı karo ile çevrelenmişse, o karo da, fazla kalabalık yüzünden ölür.
Well, uh, she should be at the Fallbrook Women's Correctional Facility, but she was released 4 days ago due to overcrowding.
Fallbrook Kadın Hapishanesi'nde olması gerekiyordu, ama yoğunluk yüzünden 4 gün önce salınmış.
You know, there's a lot of material here about global warming, overcrowding.
Burada küresel ısınma, aşırı kalabalıklaşma hakkında kitaplar var.
Prison overcrowding, or did they let the both of you out on good behavior?
Cezaevinin kalabalıklaşması mı yoksa iyi halden mi ikinizi birden dışarı çıkardılar?
04, 00 : 14 : 19 : 04, Complaints about overcrowding, 16, 00 : 14 : 20 : 16, slowness,
Eddie Valiant'la ( filmin kahramanı ) aynı fikirde değildi.