Personal stuff translate Turkish
336 parallel translation
Kit, run down all Gramps'personal stuff and records.
Kit, Gramps'in kişisel eşyalarını ve kayıtlarını incele.
- Then comes the personal stuff.
- Güzel. Sonra biraz özel konular.
You could look through Kristen's personal stuff.
Kristen'in kişisel eşyalarına bakarsınız.
You don't want to hear personal stuff.
Neyse, seni kişisel problemlerimle sıkmayayım.
Personal stuff.
Kişisel işleriyle.
That's personal stuff.
Kişisel bir mevzu.
We put some personal stuff on the bureau.
Şifonyere kişisel eşyalar koyduk.
They went through all your things, your personal stuff, they tried on some of your clothes, made some long-distance phone calls, cleaned out the fridge.
Eşyalarını karıştırmışlar elbiselerini giymişler, telefonla şehirler arası görüşmüşler buzdolabını boşaltmışlar.
And he knows personal stuff.
- Şahsi bilgiler de buna dahil. - Evet.
My personal stuff was the biggest seller.
En çok satanlar beni özel eşyalarımdı.
They have Lots of personal stuff.
Bir sürü kişisel şeyleri olur.
It's just a lot of personal stuff, but I don't want to drag it with me.
Bir sürü kişisel şey ama yanımda sürüklemek istemiyorum.
Of course, we agreed early on not to include personal stuff like my tampons and feminine hygiene spray and his shaving lotion and foot powder.
Benim tamponum, kadınlara özgü hijyen spreyim, onun traş losyonu, ayak pudrası gibi kişisel eşyaları ortak harcamalara dahil etmemek konusunda önceden anlaşmıştık tabi ki.
Let's get any personal stuff and get out.
Kişisel eşyalarımızı alıp çıkalım.
Marge, I didn't tell'em personal stuff.
Marge, sırlarımızı anlatmadım.
- Homer, don't ever tell them personal stuff about me again!
- Homer, bir daha asla sırlarımı başkasına anlatma!
We did a lot of personal stuff in here too.
Burada da çok kişisel şeyler yaptık.
DO YOU MIND IF I ASK YOU SOME PERSONAL STUFF? NO, GO.
Nerede kalmıştık?
My personal stuff.
İçinde özel eşyalarım var...
personal stuff.
Susun, susun. - Pekâlâ.
Well, it's really personal stuff.
Bu gerçekten kişisel bir olay.
Sir, it was in your locker looking through your personal stuff pictures of your family...
Efendim, dolabınızda özel eşyalarınıza bakıyordu aile resminize...
It's personal stuff that's worse.
En kötüsü kişiler eşyalarım.
"Personal stuff"?
Kişiler eşyalar mı?
- Personal stuff. I'm sorry.
- Kişisel bir şeyler.
- Well, this personal stuff is costing you a lot of money.
Kusura bakma. - Bu kişisel şeyler sana çok paraya mal oluyor.
I don't have a lot of time for personal stuff.
Özel meselelere ayıracak zamanım yok.
This is my personal stuff.
Bunlar özel eşyalarım.
There's personal stuff too, but they don't mention that you're a slayer.
İlgimi çeken kişisel şeyler de var, ama nedense bir avcı olduğundan söz etmemişler.
But I never screw up one of my cases with personal stuff.
Birçok yönden yetersizim. Ama özel meselelerimle hiçbir davamı çıkmaza sokmadım.
Grissom... what personal stuff?
Grissom. Hangi özel meseleler?
They were talking about personal stuff.
Kişisel meselelerden bahsediyorlardı.
- What? - Out there, that personal stuff.
Az önceki kişisel olay.
- What personal stuff?
Hangi kişisel olay?
Daddy said that if anything happened to him, his personal stuff was in a secret drawer. He showed me the keys.
Babam, ona bir şey olursa bütün özel dosyalarının masasındaki gizli çekmecede olduğunu ve anahtarı sakladığı yeri söylemişti.
It's personal stuff.
Bu çok mahrem. Dersimizi aldik.
He said very personal stuff about me in front of everyone.
Herkesin önünde benimle ilgili çok kişisel şeyleri söyledi.
- He must be really close... to your brother to tell him such personal stuff. Oh, yeah.
Kardeşin bu kadar kişisel şeyler öğrenmek için onu sorguya çekmiş olmalı.
They took all kinds of personal stuff even the letters he wrote me when we were dating.
Çıktığımız zaman bana yazdığı mektuplar da dahil,
You wouldn't like it if I blabbed your personal stuff to every Tom, Dick and vampire that walked in.
Neyin geldiğini biliyorsun. Angel, eğer şu kapıdan giren her Tom, Dick ve vampire özel şeylerini ispiyonlasaydım, bu senin hiç hoşuna gitmezdi.
I swear to God, if this goes on TV, this is personal stuff and I don't want it on the television.
Tanrıya yemin ederim ki eğer bu televizyonda çıkarsa bu kişisel bir şey ve televizyona çıkmasını istemiyorum.
What are you- - That is her personal stuff.
Bunlar özel eşyaları.
It's mostly personal stuff.
Genelde kişisel şeyleri.
So when he kicked off, they sent all his personal notes and stuff. After all, I'm his partner, right?
Ortağı olmamdan dolayı, bütün kişisel evraklarını bana gönderdiler.
It's funny, this sort of thing, the personal stuff,
Ama tuhaf, böyle kişisel ilişkiler zor.
The corporate stuff, personal, everything.
Şirketteki hisseler, şahsi mülkler, her şey.
Just some personal items, trophies, keepsakes... irreplaceable stuff.
Bazı kişisel eşyalar, ödüller, hatıralar.. yerine yenisi konamayacak eşyalar.
Aside from Sinclair, I've got more personal experience with this stuff than anybody else.
Sinclair haricinde bu durum konusunda en tecrübeli kişi benim.
You see everything that looks like shit? That looks like somebody with no taste and bad personal hygiene would have? That's his stuff.
Gördüğün işe yaramaz, zevksiz ve temizlik kurallarına uymayan her şey onundur.
- I'm talking personal, private stuff.
- Kişisel konuşmaları, özel şeyleri.
What was in it? Just personal stuff.
İçinde ne vardı?
stuff 485
stuffed 27
stuffing 22
stuff happens 27
stuff like that 238
stuff it 26
stuff and nonsense 20
person 199
personal 201
personnel 34
stuffed 27
stuffing 22
stuff happens 27
stuff like that 238
stuff it 26
stuff and nonsense 20
person 199
personal 201
personnel 34