English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ P ] / Pigtails

Pigtails translate Turkish

184 parallel translation
- Go on. Beat it, pigtails.
- Haydi yürü, kuyruklu.
That little fresh kid with the pigtails?
Atkuyruklu kız mı?
I pulled her pigtails for her once.
Ben de onun saçını çekmiştim.
Was it you who pulled my pigtails?
Saçımı çeken sen miydin?
You wore pigtails then.
Saçlarını örerdin.
What did you put in those pigtails, shoelaces?
Şu örgülerin içine ne koydunuz, ayakkabı bağcığı mı?
Wearing pigtails down to here. Giggling behind her hand and throwing sparks out of her eyes.
Upuzun örgü saçları olan... kıkır-kıkır gülüp gözleri ışık saçan bir kız kardeş.
Tell me. Does she have pigtails down to here?
Onun da uzun örgü saçları var mı, söylesene?
I never had pigtails, see?
Hiçbir zaman örgü saçlarım olmadı.
While she was talking, all I could think of was a little girl in brown pigtails and dirty overalls, flying at the boys when they pushed her too far.
Konuştuğu süre boyunca düşünebildiğim tek şey kahverengi örgüleri ve kirli bir tulumu olan küçük bir kızın üzerine çok geldikleri zaman oğlan çocuklarının üzerine yürümesiydi.
You were still in pigtails the last time I saw you.
Seni son gördüğümde at kuyrukluydun.
Where are the pigtails?
Saç örgülerine ne oldu?
The guard didn't identify the girl by name... but she had blond pigtails and was wearing a red dress, he said.
Görevli kızın kim olduğunu tanımamış ama kırmızı elbiseli, örgülü sarı saçlı bir kız olduğunu söyledi.
Do fathers have pigtails?
Babaların kuyruğu olur mu?
Last time I saw you, you had pigtails.
Seni son gördüğümde at kuyruğun vardı.
Gone are the pigtails, but the freckles are still on the prettiest face that was ever born in McLintock.
Saç örgüsü gitmiş ama Mclintock'da dünyaya gelmiş en sevimli kızın çilleri hâlâ yerinde.
I wished that I had had long pigtails so you could stick them in the inkwell.
Keşke uzun atkuyruklarım olsa da, onları mürekkep hokkasına batırsan diye hayal ederdim.
You were a schoolgirl in pigtails.
Atkuyruklu bir talebeydin.
I tried scrunching her down in my mind So I could see her all barefoot, pigtails flying
Onu kafamda küçültüp, yalinayak, saçlari örgülü hayal etmeye çalisirdim
There's the lawyer, and that child with pigtails is his daughter.
Avukatta var ve şu atkuyruklu çocuk onun kızı.
I still see you in the front of me with pigtails and your miniskirt.
Hâlâ mini eteğin ve kıvır kıvır saçlı halindesin benim için. Yaşlanmış hissediyor musun sen?
Yeah, and I remember when you used to run around with your hair in pigtails.
Evet, ben de saçını at kuyruğu şeklinde ördüğün günleri hatırlıyorum.
Rosa can't make pigtails, but you know how.
Rosa at kuyruğu yapamıyor, ama sen nasıl yapıldığını biliyorsun.
Because when I was little, I wore pigtails.
Çünkü küçükken at kuyruğu örerdim.
She still had pigtails, see?
Burada hala at kuyruklu, görüyor musunuz?
[Thunderclap ] [ Ben] When you go back to school, if Andy McEwen starts pulling on your pigtails again, you ask Mrs. Springer to move him to the back of the room.
Okuluna döndüğün zaman eğer Andy McEwen saçlarını çekmeye devam ederse Bayan Springer'dan onu sınıfın arkasına yollamasını iste.
But I remember you when you had little pigtails... and braces on your teeth.
Dişlerinde tellerin takılı olduğu halini bugün gibi hatırlıyorum.
) And just yesterday, I was a schoolgirl with pigtails (!
Tabii. Ben de dün örgü saçlarımla okulda dolaşıyordum.
There was another time, though, that I was running down a hillside that was covered with flowers, and there was a beautiful girl, like 15, with pigtails. - And she was waiting for me.
Bir başka gün, çiçek kaplı bir tepedeydim, ve orada saçları örgülü, çok güzel bir kız vardı...
The men wear pigtails.
Bütün adamlar saç örgülü.
And you used to dip her pigtails into the inkwells.
Kızın saçını mürekkebe batırırdın.
I used to dip Hanna Gretz's pigtails.
Hanna Gretz'nin saçını mürekkebe batırırdım.
You know, I still think you see Annie as a seven-year-old in pigtails.
Bana kalırsa sen hâlâ Annie'yi yedi yaşındaki saçları örülü kız olarak görüyorsun.
Right, a seven-year-old with pigtails.
Evet, saçları örülü yedi yaşındaki kız.
You're wearing a little dirndl skirt, got a white apron on, you have pigtails.
Üzerinde pileli bir etek ve beyaz önlük var. Saçların örülmüş.
I like a good breakfast long as you don't wind up trapped in a room in overalls and pigtails being counselled by Dick Gregory.
Ben de severim Ama kendimi bir odada Dick Gregory tavsiye verirken bulmak istemem.
- Pigtails?
- Saç kuyruğu mu?
You mean my pigtails?
Domuz kuyruğu saçlarım mı?
- You like my pigtails?
- At kuyruklarımı beğendin mi?
- Oh, yeah, the pigtails are very naughty.
- Oh, evet, at kuyrukların çok yaramaz.
You've done nothing but talk about her for 48 hours. If you were in school, you'd be pulling her pigtails and pushing her down now.
48 saattir ondan bahsetmekten başka birşey yapmıyorsun okulda olsaydık onun saçını çekip yere düşürüyor olurdun.
Little Pigtails, don't run!
Kovala beni, büyükbaba!
Promise me one thing
Küçük Pigtails'in ailesi yok. Onun yegane ailesi benim.
Little Pigtails has lost her parents
Yanlış birşey hissediyor musun?
That couple agreed to adopt Little Pigtails
Sahip Rüzgar nazik. Conquer'in Klanındaki herkes sizin gibi olsaydı savaş sanatları dünyası barış içinde olurdu.
You know, she had pigtails, she used to come around selling, um, campfire candy.
Örgülü saçları vardı, izci şekeri satardı.
The one with the pigtails is Julie, popular because of that face and because she was best friends with the one in the pink.
Kuyruklu olan Julie. O, yüzü ve pembelinin en yakın arkadaşı olmasıyla tanınırdı.
- Nice pigtails, Piper.
- Güzel örgüler, Piper.
Perhaps all this pigtails - in-the-inkwell hostility is actually a latent attraction.
Belkide bütün bu saldırgan tavırların ondan çok etkilendiğin içindir.
Pigtails, freckles and knobby little knees.
Bukle kuyruk, çiller ve çıkık dizler.
Your friend with the pigtails? !
Domuz kuyruklu arkadaşın?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]