Pillar translate Turkish
618 parallel translation
It changed into a pillar of light.
Işık sütunları pozisyon değiştiriyor!
The Virgin of the Pillar says that she doesn't want to be French.
"Kutsal Bakire Meryem, bir Fransız olmaktansa..."
The Virgin of the Pillar wants to be, not French but captain of the Aragonese troops.
"Bakire Meryem, bir Fransız olmaktansa..." "... Aragones birliklerine komuta etmeyi yeğlerim " diyor.
Aspects of its stoutest pillar, the Vatican.
en kuvvetli destekçi Vatikan'ın cephesinde
Only then, if we in the Party with our most obedient dedication... become the highest embodiment of National Socialist thought and being... then the Party will materialize... into an eternal and indestructible pillar of the German people and Reich.
İşte o zaman, Partide en itaatkar olan bizler... Nasyonal Sosyalist düşüncenin en yüksek simgeleri olacağız... sonra Parti, Alman halkının ve Reich'ın... ebedi ve yenilmez sütununu yaratacaktır.
And before I knew it, I was married... ... to this pillar of the mortgage, loan and trust.
Bir de baktım ki bu tefeciyle evlenmişim.
Pushed about from pillar to post by this railway ever since we got on the train.
Trene bindiğimizden beri oradan oraya kakılıyoruz.
Over there, next to the pillar.
Şuradaki, sütunun yanındaki.
Get pushed around from pillar to post.
Oradan oraya gezer durursun.
Why should my love life be kicked around from pillar to post?
Niye aşk hayatım oradan oraya savrulmak zorunda?
Dr. Pillar, is any one in your group... know anything about you except your first name?
Dr. Pillar, grubunuzda herhangi biri... sizin hakkınızda adınızdan başka bir şey biliyor mu?
Dr. Pillar, use the stairs, please.
Dr. Pillar, yukarıdaki merdivenleri kullanın, lütfen.
My colleague, Dr. Pillar.
İş arkadaşım, Dr. Pillar.
Exactly, Inspector, o Dr. Pillar as you say... did take my place that day, with the mask.
Kesinlikle, Müfettiş, Dr. Pillar dediğiniz gibi... o gün maskesiyle, benim yerimi aldı.
Another pillar of salt.
Taştan bir heykel daha.
- She was turned into a pillar of salt.
- Tuzdan bir heykele dönüştü.
I'm terribly sorry if I've upset you by appearing to hound you from pillar to post.
Eğer sizi oradan oraya takip edip rahatsız ettiysem çok özür dilerim.
People have been turned into a pillar of salt for that!
İnsanlar bunun için tuz sütununa çevriliyor!
Successful businessman, pillar of the community.
Başarılı iş adamı, toplumun bir parçası.
- I'm going to the pillar box to post a letter, sir.
Mektup göndermek için posta kutusuna gidiyorum, efendim.
But she disobeyed and she was changed into a pillar of salt.
Ancak itaat etmedi ve tuzdan bir sütuna dönüştü.
- A pillar of fire!
- Bir ateş sütunu!
A pillar of our civilization... and the sugar daddy of television :
Medeniyetimizin direği... Ve televizyonun para babası :
She sees him as a selfless, devoted pillar of strength.
Kadın erkeği özgecil, sadık bir kuvvet olarak görür.
In front of that pillar in the opposite corner, with the fan.
Sütunun önündeki. Elinde yelpaze var.
The Pillar of Sorrows.
Üzüntülerin Kaidesi.
We were a pillar of Western culture.
Batı kültürünün sütunuyduk.
A bulwark and a pillar the West may yet wish to retain.
Batı bizim gibi bir kalkan ve sütuna ihtiyaç duyabilir.
Around the pillar, come on!
Hadi, ayağın etrafına!
And none more eloquently than this lonely pillar in a desolate pass some 200 miles north of modern Athens.
kuzeyindeki harabeye döndürülmüş sütunlar kadar dokunaklı.
If you lunge to the side, then this pillar will get in the way.
Eğer yandan saldırırsan o zaman da bu kolon yoluna çıkar.
Pillar of fire.
Bir duman bulutu.
- Front row, left of the far pillar.
- Ön sırada, en uçtaki sütunun solunda.
I don't know where she is now... and I haven't got an envelope or a stamp... and there isn't a pillar-box or a postman.
Onun şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Ayrıca, zarfım ve pulum yok. Zaten burada ne posta kutusu var, ne de postacı.
There's a bloke here behind that pillar takin'down every blessed word you're sayin'.
Şu sütunun arkasında bi herif var. Ağzından çıkan her lafı not ediyor.
A pillar, I guess.
Bir sütun bu sanırım.
I'm telling you, my dad's a real pillar of a man, unlike me.
Sana söylüyorum. Babam çok sağlam adamdır, benim aksime.
The four men, the ones sitting next to that pillar.
Dört adam, şu sütunun yanında oturanlar.
A big pillar in the center.
Ve ortaya her yeri kontrol eden bir sütun.
Well, Mr. Al Mungar- - a pillar of the community.
Bay Al Mungar, toplumun destekçisi.
She hit her head on the pillar.
Başını duvara çarptı.
Ursus, someone at the pillar!
Ursus, sütunun arkasında biri var!
You are a pillar in the system that is oppressing the black people and all the poor people in the world, no matter what color they are, man!
Siyah halkı ve ne renk olursa olsun dünyadaki fakir halkları ezen sistemin bir parçasısın. Bunu anlıyor musun?
Pillar ofthe community?
Yetkili kişiler?
He was a philanthropist, a pillar of the church... a tireless crusader of all that is decent... and an ensign in the Coast Guard during World War II.
Hayırsever bir insan, kilisenin temel direği, iyilik savaşçısıydı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sahil Güvenlik'e katılmıştı.
He was a philanthropist, a pillar of the church... a tireless crusader for all that is decent... and an ensign in the Coast Guard during...
Hayırsever bir insan, kilisenin temel direği, bir iyilik savaşçısıydı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sahil Güvenlik'e katılmıştı.
Hold the pillar.
Sütunu tut.
I don't think Clinton died near the pillar at all.
Bence Clinton kolonun orada ölmedi.
Dragged Clinton over, placing him near the pillar... smashed the stone down, thereby making his first mistake.
Clinton'ı sürükledi, ve sütüna yakın bir yere onu bıraktı... taşı alıp ona attı, böylece ilk hatasını yapmış oldu.
You'll turn into a pillar of shit.
Bok sütununa dönersin.
Confirming the target's pillar of light.
Hedeften yayılan ışık sütunları tespit edildi!