English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ P ] / Placard

Placard translate Turkish

54 parallel translation
You parade up and down the street with your placard and you blow your bugle.
Ama bunu sadece para için yapar.
The placard on his chest says, "I said no - I am a traitor to people!"
Demek ki Hitler'e "Hayır" diyen genç adamlar da vardı.
And there will come a day for you Barry, and thousands of others like you... who have slept with black women, who have lied to us... when you will hang from your neck with a placard around it saying,
Ve senin gibi binlerce kişi siyah kadınlarla yatıp bize yalan söyleyecek.
You can get a handicapped placard and park anywhere you like.
Bir özürlü plakası alın ve istediğiniz yere park edin.
Didn't need to, she's been carrying around a giant placard saying, "I'm fucking somebody else."
"Başka birisiyle düzüşüyorum" diye kocaman bir afiş taşımasına gerek yok.
I mean, will she be wandering about with a placard with my name on it?
Yani, etrafımda adım yazılı bir tabela ile mi dolaşacak?
Parking placard. "Saturn Arms." It was affixed to the rearview mirror.
Saturn Arms. Dikiz aynasına takılıymış.
You'll also need my handicap placard.
Ayrıca, sakatlar içindir, tabelama da ihtiyacın olacak.
And look right here. My friend attached a placard to the front of the building.
Arkadaşım binanın önüne tabela da koymuş.
It seems someone put the placard there by accident.
Birisi o yazıyı oraya yanlışlıkla koymuştu herhâlde.
I can't help feeling that the placard was put there not by accident but by design.
İçimden bir ses bana o yazının oraya yanlışlıkla değil de bilerek koyulduğunu söylüyor.
Well, then that placard's for him.
Kocam, kör. O zaman o levha onun için.
Which has a large placard of Coca-Cola?
Hani koca Cola bilboardlı yeri?
I had a placard that said,'Stop protests now and I yelled,'What do we want?
Üstünde, "Protestoları durdurun" diyen bir afişim vardı. Ve bağırdım : " Ne istiyoruz?
Which also means she has a handicap placard.
Bu da engelli plakası var demektir.
Most women swoon when they see The "no fat chicks" placard on your office door.
Birçok kadın bayılır ofisinizdeki şişman kızlara hayır afişini görse.
But we were gonna do the black Friday sales together and use dad's handicapped placard to park close.
Ama babamın engelliler kartını kullanıp Black Friday ucuzluğuna beraber gidecektik.
No, don't send the placard.
Hayır kart filan yollama.
Well, if you're not coming, then send the placard.
Gelmiyorsan o zaman kartı yolla.
There's a placard the commemorating me!
Benim anıma yaptırılmış bir levha bile var!
Well, I am definitely going to the mall to enjoy the last few hours of my handicap placard.
Hasta kartımdan son kez yararlanmak için alışveriş merkezine tabii ki.
Left a few more aisles... placard goes on sixth row.
Bir kaç koridor daha kaldı... afiş altıncı sıraya gidiyor.
We choose him for anything Yes! he has to be punish we have the execute him to placard
cezalandırılması gerekiyor onu herkesin önünde cezalandırmalıyız
Yeah? And a handicapped placard to hang from the mirror of his mom's Civic.
Bir de annesinin Civic'inin aynasından sallanan özürlü yazısı.
Could you pass the placard to your friend'?
Levhayı arkadaşına verebilir misin?
Yeah, and I'm not moving till you give me back my placard.
Ve sen levhamı geri verene kadar da gitmiyorum.
Tell you what. If you can take the placard from me, you can keep it.
Bak ne diyeceğim, eğer levhayı benden alabilirsen sende kalabilir.
- Dana take your placard?
Dana, levhanı aldı.
Freedom to oppose an unjust ruler and her unjust placard-stealing ways.
Adaletsiz bir yöneticiden kurtulma özgürlüğü ve onun adaletsiz levha çalışından.
You can't be in the carpool lane without a placard.
Levhan olmadan burada olamazsın.
You wanted to give me my placard back.
Bana levhamı geri vermek mi istiyorsun?
Go look at the placard.
Gidip afişe bak.
You vandalized the placard, didn't you?
Afişi sen boyadın, değil mi?
Just give me a pen, I'll write it on a fucking placard.
Bana bir kalem ver de afişlere yazayım.
You know, the little blue and white wheel chair... Here's my placard right here.
- Beyaz, tekerlekli sandalye var hani.
Next time, put the placard in the window.
Bir dahaki sefere cama afiş as.
Well, this placard I intercepted at the front door augurs otherwise.
Ön kapıya çakılı bu ilan başka türlü söylüyor.
The name derives from the placard atop Ken Kesey's infamous bus, of course.
İsim Ken Kasey'in berbat otobüsünün üstündeki bir afişten geliyor.
- There was a placard on his motorbike.
- Motorunda bir afiş vardı.
That placard says Night Ridge Security.
Bu etiket Night Ride Güvenlik şirketini işaret ediyor.
Look for a sign, a placard, anything that can give you a name.
Bir tabela ya da afiş ara. İsim yazan ne olursa.
The placard says it's on loan from an anonymous donor.
Levhada isimsiz bir bağış tarafından ödünç verildiği yazıyor.
When I glanced at the placard, which lists everyone who worked on the project, only one scientist graduated from a British university...
Projede çalışan herkesin isminin yazıldığı plakete baktığımda sadece bir bilimadamı bir İngiliz Üniversitesi'nden mezun olmuştu.
You need to park in the green zone and walk to the line-up, or you need to idle in the yellow zone and put the placard in the...
Yeşil bölgeye park edip sıraya girmelisin. Ya da sarı bölgede bekleyip posteri...
And may I, may I tell Dhoni that I saw a placard asking you to... have a haircut.
Dhoni'ye şunu söylemek istiyorum saçını kesmeni isteyen bir pankart gördüm.
Report to the table on your placard.
Kartındaki masaya geç.
There's no handicapped placard on your car.
Arabanızda engelli etiketi yok.
So that's a counterfeit handicap placard?
Yani bu sahte engelli levhası mı?
So, therefore, placard privileges transfer to me.
Bu yüzden, bu nedenle bu ayrıcalıklar bana geçiyor.
And as you can see, I have a placard.
Ve fark ettiğiniz üzere bir levham var.
Didn't you hold a placard saying :
- Onları tanımam bile.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]