Poise translate Turkish
185 parallel translation
What poise, what grace.
Bu ne duruş, bu ne asalet.
Her youth and beauty, her poise and charm of manner... captivated them all.
Gençliği ve güzelliği, duruşu ve çekiciliği herkesi büyülemişti.
What poise.
Ne endam.
And she's got poise.
Duruşu da alımlı.
An entirely mediocre and defenseless creature with not a shred of poise.
En ufak letafeti olmayan, baştan ayağa vasat ve savunmasız bir yaratık.
Show some poise, dear.
Azıcık kıpırdamadan dur hayatım.
It takes an enormous amount of poise.
- Duruşu büyük önem taşır
She had a poise and dignity that was ageless.
Benzersiz bir havası ve asaleti vardı.
chosen from hundreds for her appearance, her grace, her poise,... and her ineffable charm.
yüzlercesi arasından görünüşü, zerafeti, duruşu ve sevimliliği için seçtik.
A case of using poise to quell poison
Dinsizin hakkından imansız gelir diye boşuna söylememişler.
Such polish, such poise, such a continental manner.
Ne kibar, ne dengeli davranışlarınız var sizin.
Where's that aristocratic poise I like so much?
Nerede o çok hoşlandığım aristokratik duruş?
A Botticelli beauty with such eyes, such poise
# Botticelli güzelliği gibi Öyle gözler ve öyle duruşla #
[Stefan] I admire your poise.
[Stefan] Durşunuza hayranım.
Tremendous poise.
Müthiş bir duruş.
"... poise... and how to attain it.
"... nasıl ağırbaşlı olunacağını öğren.
With your poise, you'd be a waiter in six months.
Bu tarzınla, altı ayda garson olursun.
I showed poise in the evening-gown competition.
Gece elbiseli geçiş için poz verdim.
I maintained my poise. I said hello.
Özgüvenimi yitirmedim. "Merhaba" dedim.
- You showed a lot of poise under pressure. - All right. Thanks.
Baskı altında kendini çok iyi kontrol ettin.
How to smoke a cigarette with poise, elegance... and, above all, conviction.
Poz vererek nasıl sigara içilir, zarafet... ve hepsinden öte, ikna gücü.
Mr. Duncan, that was an admirable display of poise and leadership.
Bay Duncan... çok etkileyici bir liderlik gösterisiydi.
And for God's sake, try to show some poise.
Ye artık şu keki!
- Poise. - Miss Shelton?
Ve Tanrı aşkına, biraz olsun denge göster!
See, you have what they call poise A real presence
Gerçek bir görünüş.
Poise. And that's a valuable thing.
Değerli bir şey bu.
Especially for a girl like you who's got great... poise.
Özellikle senin gibi.. zerafet sahibi bir kızda.
She possesses such natural poise.
Öyle doğal bir güzelliği ve letafeti var ki!
Basically, I'm trying to bring their femininity back and bring some grace and poise.
Dişiliklerini geri kazandırıp zarafet ve endam katmaya çalışıyorum.
Well, my whole modeling class went down to be on public-access television. You know, for our poise-and-personality tests.
Modellik sınıfı olarak zehirli kişilik sınavı için halka televizyona çıkmaya gittik.
Poise and, God help us, a sophistication and breeding.
Dik bir duruş ve, Tanrım bize yardım et. İnce bir zevk ve terbiye.
I'll be grading you on grammar and poise.
Ben de gramerini ve kendine hakim olma durumunu değerlendireyim.
What poise.
Bu ne zarafet.
With the absolute poise of an architect's desk lamp. Are you here for the prêt-à-porter?
Tıpkı bir mimarın masa lambası asaletiyle.
And is it really so terrible to involve her in something where she... may possibly gain a little poise and end up ultimately feeling better...
Ve onu kendisini sonunda daha iyi hissedeceği ve biraz nasıl durması gerektiğini öğrenebileceği..... bir yere dahil etmem çok kötü bir fikir mi?
You know, poise counts.
Unutma, özgüvene de puan veriliyor.
Now, if I told you once, I've told you a thousand times, poise counts!
Sana bir kez söyledim, sana binlerce kez söyledim. Özgüvene de puan veriliyor.
Swimsuit, eveningwear, talent, poise!
Mayolu geçiş, gece elbisesi, yetenek ve özgüven!
Poise. Poise.
Özgüven, özgüven.
We have achieved our position through poise, precision and audacity.
Başarımızı özgüvenimize, sonuca ulaşma yeteneğine ve cesaretimize borçluyuz.
Underwater, crocodiles have perfect poise.
Su altında mükemmel bir dengeye sahiptirler.
If I lacked poise, I apologize. I'm picking up a little contempt in your tone.
Şartlar biraz olağandışıydı ve ben de dengemi kaybetmişsem, bunun için özür dilerim.
Tellus... Look at him. The robes The bearing, the poise...
Tellus... ona bir bak... resmi kıyafetler... duruş biçimi, özgüven.
She's everything anyone could need. Poise and personality. - Straight teeth, rich parents.
Çocuklar, galiba âşık oldum.
Well, I mean, poise and grace is really important to the judges.
Duruş ve zarafetjüri için çok önemlidir. Boyunun uzunluğu...
Yeah, and lately I've... realized I could use more poise in my life.
Evet, son zamanlarda hayatımda biraz daha havaya ihtiyacım olduğunu fark ettim.
Just poise yourself.
Sadece dengeni kur.
Poise, my ass.
Dengele, kıçım.
Such poise, too.
Şu duruşu da.
If he denounces me, me and the guys You lose your poise, Merlyn!
Eğer bizleri ele verirse...
Poise.
Zerafet.