Premature translate Turkish
907 parallel translation
Aren't you a little premature, brother?
Biraz acele etmiyor musun, kardeşim?
A little premature, isn't it?
Biraz aceleci davranmiyor musunuz
He was just a little premature, that's all.
Biraz erken olmuş o kadar.
But if it's too late, the baby will be premature or stillborn.
Ama eğer geç kalınmışsa, bebek prematüre ya da ölü doğabilir.
By the premature adoption of an extreme belief and creed, it is well to understand this in looking to the duties of adult life, in particular, the married state, when you will emerge into a world of grown-up problems for the first time.
Aşırı inanç ve imanın çok erken benimsendiğini anlamak için yetişkinlerin hayatını incelemek yeterlidir. Özellikle evlilik hayatını. Gençler büyüklerin sorunlar dünyasına ilk defa girerlerken, genç olmanın verdiği heyecanı...
Is not that somewhat premature?
Bu biraz çocukça değil mi?
A shade premature, but thank you, Detchard.
Biraz erken ama teşekkür ederim Detchard.
Your Majesty, would it be premature to congratulate you upon Your Majesty's approaching wedding?
Majestelerinin yaklaşmakta olan düğünü için tebrik etmem vakitsiz olur mu?
But aren't you being a bit premature?
Ama bu biraz zamansız olmuyor mu?
I suppose my opinion is a bit premature before a thorough investigation, but we are all aware of the discovery in the Himalayas of the alleged "snowman footprints."
Tam kapsamlı araştırma yapmadan önce erken bir görüş olduğunu düşünmekle birlikte "kar adamın ayak izi" olduğu iddia edilen Himalaya'lardaki keşiften haberdarız.
The baby is premature and has no mother
Bebek prematüre doğdu annesi de öldü.
Our arrival is a little premature.
Erken gelişimiz sorun değildir umarım?
- The baby was premature.
- Erken doğdu.
Just a little premature.
Bunun için biraz erken.
She'll have a premature birth ; dangerous in the eighth month.
Erken doğum yapacak, sekizinci ayda çok tehlikelidir.
Will it be premature?
Erken doğum mu?
The speech for the crown, however, is premature.
Ne var ki savcılığın konuşma yapması için daha erken.
That would be premature.
Bu, erken olur.
A rest well deserved, but so premature.
Belki çok erken ama hakedilmiş bir uyku.
The advantage of a premature death is that you escape success.
Erken ölümün avantajı başarıdan kaçabiliyor olman.
From that day forth the very thought of premature interment was enough to drive your brother into convulsions of horror.
O günden beri diri diri gömülmenin düşüncesi bile ağabeyinin korku krizleri geçirmesine yeterli oldu.
Premature, I know, but I was hoping for the best.
Biraz erken oldu biliyorum, ama umarım böylesi daha iyi olacak.
I'm familiar with Digitalis. Well, arsenic, extremely small doses, fights premature aging by improving skin elasticity.
Evet, arsenik, oldukça az miktarlarda alınırsa, cildin elastikiyetini artırıp erken yaşlanmayla savaşıyor.
The compliment's slightly premature, Milady.
İltifat için biraz erken, Leydim.
Speaking on behalf of the united nations, i can only tell you that at this moment it would be premature to assume hostile intent on the part of these... these kanamits.
Birleşmiş Milletler adına şu anda size söyleyebileceğim tek şey bu Kanamitlerin düşmanca amaçlarla geldiğini varsaymak için henüz çok erken olduğu.
For the diplomats, Spain's war is premature.
Diplomatlara göre ; İspanya'da bir savaş yeni başlamıştı.
Well, I'm afraid I was a little premature there.
Maalesef biraz aceleci davranmışım.
Dad, I think you're being a little premature.
Baba, sanırım biraz acele davranıyorsun.
I hope I'm not bein'premature, am I?
Umarım vakitsiz gelmemişimdir.
I oppose it, sir, on the grounds that it's premature.
Reddediyorum efendim, henüz çok erken.
Unless he was seven months premature.
Peki yedi aylık doğmuşsa?
The glove maker, seven months premature?
Eldivenci yedi aylık mı? Onun gibi güçlü bir delikanlı?
The glove maker is seventh month premature.
Eldivenci yedi aylık. Motor ustası, olamaz onu sayma.
You're a little premature.
- Biraz tez canlısın.
I've sweated marbles over this ill-advised, premature operation.
Bu gelişmemiş, daha oturmamış operasyon için ter döktüm.
When our thoughts dwell on those, our subjects, who died in battle and those who perished by premature death and on the families they left behind them, we feel profoundly upset.
Savaşta ölen insanlarımızı, hayata zamansız veda edenleri ve geride bıraktıkları ailelerini düşününce çok derin bir üzüntü duyuyoruz.
Do not burden oneself with premature worries.
Vakitsiz kaygılarla kendinize yüklenmeyin.
When a young person is too healthy he can suffer from premature ejaculation.
Sağlıklı genç bir insan erken boşalmadan acı çekebilir.
Premature ejaculation is what doctor Brabec said.
Erken boşalma, Doktor Brabec'in dediğine göre.
Doctor Brabec said that I suffer from premature ejaculation.
Dr. Brabec'a göre, erken boşalma sorunum varmış.
I'm Milos Hrma, I've tried to commit suicide because apparently I'm suffering from premature ejaculation, but that's really not so, even though all the time
Adım Milos Hrma. İntihara kalkıştım çünkü görünüşe göre erken boşalmadan acı çekiyorum ama devamlı olmasına rağmen çok acı çekmiyorum.
I think you're a little premature.
Bence biraz erken bıraktınız.
You are being a bit premature, my friend.
Fazla aceleci davranıyorsun, dostum.
It is premature to look for contrition in the poor creature.
Bu zavallıcıktan pişmanlık göstermesini beklemek için henüz çok erken.
You may be premature.
Erken davranıyor olabilirsin.
It may be that we've been... trying to capture something which is scientifically... Which by its very nature... is scientifically premature.
Belki de, doğası gereği bilimsel olarak henüz zamanı gelmeyen bilimsel bir şeyi yakalamaya çalışıyoruz.
Some say that man's intelligence and physical imperfection are due to his being a premature monkey fetus.
Bazıları insanın zekâsının ve fiziksel noksanlığının prematüre bir maymun cenini olmasından kaynaklandığını söyler.
Your conclusion is premature.
Sonuçlarınız çok ilkel.
Congratulations are premature, my dear Massimo.
Kutlama yapmak için henüz çok erken sevgili Massimo.
Your mistake, if I may venture to call it that at this premature date, was in marrying her.
Bu çok güzel.
That's premature.
Bu çok zamansız.