Primordial translate Turkish
236 parallel translation
It's primordial.
Çok ilkel.
For an illusion of progress, arrogant men are tampering with measures... clumsy as they may be... taken to counter the primordial chaos of your world,
Bir ilerleme illüzyonu için kibirli insanlar ölçülerle oynuyorlar...
The Central Memory is thus named because of the primordial role that it plays in the logic-organization within Alpha 60
Merkezi Hafıza Alfa 60 ile olan mantık örgütleniminde başlangıçtan beri oynadığı rol neticesinde böylelikle adlandırılmış oldu.
Wherever there is a challenge, Hank and Roy Spim will be there ready to carry on the primordial struggle between man and inoffensive, tiny insects.
Nerede bir güçlük varsa Hank ve Roy Spim oradadır insanlarla zararsız küçük böcekler arasındaki mücadeleyi sürdürmeye hazır.
They endow authority with the primordial power of sex.
Otoriteyi, doğuştan gelen seks gücüyle sağlıyorlar.
I assure you the intention was merely to show a young girl's heart beginning to beat to the primordial drum.
Bu kitapta bütün amacım genç bir kızın kalbinin bir trampet gibi atmaya başladığını anlatmaktı.
At its tip, within the female cone, a drop of water appears, and in that the sperm swims, re-enacting the journeys made through the primordial seas by the sperm cells of their algal ancestors.
Dişi kozalağın içerisindeki kanalın ucunda bir damla su oluşur ve sperm burada yüzerken alg atalarına ait sperm hücrelerinin eski denizlerde gerçekleştirdiği yolculuğu tekrar canlandırmış olur.
It's almost primordial.
Başlangıç gibi.
You have to have men who are moral, and at the same time, who are able to utilize their primordial instincts to kill without feeling, without passion, without judgment.
Ahlaklı adamların olması gerekiyor, ama aynı zamanda, ilkel içgüdülerini kullanabilecek adamlar duygusuzca öldürebilecek, şefkat duymadan, yargılamadan.
There were many molecules in the primordial soup.
İlkel çorbanın içerisinde pekçok molekül bulunmaktaydı.
But there were no cities only a few scattered encampments in the vast primordial forests.
Ama şehirler yoktu sadece ormanalara dağılmış kamp alanları vardı.
The "first" in the sense of primordial?
İlk derken, "çağlar öncesi" anlamında mı?
For innocence, that primordial virtue should not and cannot fear public scrutiny
Zira masumiyet ve mutlak erdem halkın bekçiliğinden... kuşku duyamaz ve duymamalı.
Humans have such primordial taste in art, Mr. Bates.
İnsanların ilk çağlardan beri sanata ilgileri var Bay Bates.
From primordial impulses to these repressed feelings, we'll dig.
Bastırılmış duygularının asıl kaynağına. Anlayalım. Açığa çıkmalarını sağlayacağım.
It's working on instinct, a deep, dark, primordial instinct.
İçgüdüsel olarak hareket ediyor. Derin, karanlık ve İlkel bir içgüdüyle.
The primordial ooze from which life originates.
Hayatın başlangıcı sayılan sihirli iksir bu.
You probably, you know, crawled out full grown out of some primordial swamp.
Bir bataklığın içinden yetişkin olarak çıkmışsındır.
... primordial reptile.
... ilkel sürüngen.
It's like we're standing at the center of some... primordial ooze.
Merkezde duruyoruz. Tozuyla.Külüyle.
" The dominant primordial beast was strong in Buck,
" Baskın ilkel yaratık, Buck güçlü oldu
" Suddenly jerked from the heart of civilization... and flung into the heart of things primordial,
"Aniden medeniyetten gelen kalbi derinden sarsıldı." "İlkel şeyleri kalbine fırlattı."
So, four billion years ago, someone scattered this genetic material into the primordial soup of at least 19 planets in the galaxy?
Yani 4 milyar yıl önce, biri bu genetik maddeyi galaksinin bir ucundan diğer ucuna uzanan en az 19 farklı gezegenin hamuruna mı serpti?
Our scientists seeded the primordial oceans of many worlds where life was in its infancy.
Bilim adamlarımız, hayatın başlangıcı olan pek çok dünyanın ilk okyanuslarını tohumladı.
It's- - It's more primordial than mere language.
Dilden çok daha öncelikli bir şey bu.
It's like these three primordial monkeys working it out in the trees.
Tıpkı ilkel maymunların ağaçların tepesinde çalışmaları gibiydi.
Not that, you primordial ooze.
Ondan bahsetmiyorum seni balçık.
It was born in a primordial soup of radioactive sewage.
O yaratık, radyoaktif bir pislik içinde doğdu.
Kind of an instant primordial soup mix.
Bir çeşit hızlı çalışan temel karışım.
Well, it might help clean off some of that primordial ooze.
Ama kirimin birazını temizlemeye yarayabilir.
Fear is the most primitive, the most primordial of biological responses.
Korku, bilinen en ilkel biyolojik tepkidir.
You mean, like a primordial soup?
Yani başlangıçta var olan çorba mı?
The same plants and flowers that saw you... ... crawl from the primordial soup...
Atalarınız ilk magmadan çıktığında dünya bitkilerin ve çiçeklerindi...
Primordial forest.
Ölümcül bir orman.
The primordial soup of life.
Yaşamın kaynağının denizi.
Shooting star? Primordial ooze?
Göktaşı ya da yıldız tozuyla mı?
Born of the same primordial waters as the Goa'uld.
Goa'uld'la aynı ilkel sularda doğmuştur.
A primordial world with no civilisation, so no need for an archaeologist.
İlkel bir gezegen, uygarlık yok, bir arkeologa ihtiyaç duymayacaksınız.
It's primordial.
Orası ilkel.
And yet we carry with us these primordial fear responses... that do the opposite of what they were intended to do.
Ama, amaçlarının tersini yapan korku tepkileri hepimizde doğuştan var.
He says that this primordial rock actually reminds him of his earth.
Bu gelişmemiş kaya parçasının ona gerçek dünyasını hatırlattığını söyledi.
The primordial atom burst, sending out its radiation, setting everything in motion.
İlkel atom patlaması, radyosyonu gönderir, çevresindeki her şeye.
The spark that ignited the fire that cooked... the old primordial soup.
Eski, ilkel çorbayı pişiren ateşi yakan kıvılcım.
Behold the primordial soup.
Başlangıçta ki karışımın farkına var.
Jupiter and Saturn grew so large that they started sucking in the primordial gases from the original dust cloud, swelling them to hundreds of times the mass of the Earth.
Jüpiter ve Satürn o kadar büyüdüler ki, orijinal toz buluttan başlangıçta içerdiği gazları emmeye ve Dünya'nın kütlesinden yüzlerce kez daha büyük bir şekilde şişmeye başladılar.
No one had found a piece of the original surface, primordial moon rock that might cast new light on the formation.
Hiçbir astronot asıI yüzeye ait bir parçayı henüz bulamadı : Ay'ın oluşumunda yeni bir ışık ortaya çıkarabilecek Ay'ın başlangıçta temelini oluşturan Ay taşını.
Big bang, primordial ooze?
Büyük patlamadan?
There's something primordial brutal about these people.
Bu insanlarda ilkel ve vahşi bir şey var.
He needs a hostile environment that's damp returning to primordial volcanic basalt for regeneration.
Düşmana ait nemli bir yerler arıyor olmalı. Muhtemelen yeniden doğuş için, volkanik kayaların olduğu yerlere gidecek.
It's primordial.
Tepkisi çok ilkel.
- The primordial slime.
İlk çamur.