Put it on the table translate Turkish
309 parallel translation
Put it on the table.
Masanın üzerine bırak.
Baldy, put it on the table, will you?
Baldy, masaya koyar mısın?
Put it on the table there.
Şu masanın üstüne koy.
Put it on the table please.
Masaya bırak lütfen.
- Put it on the table.
- Masaya koy.
Put it on the table.
Masaya bırak.
Lf nobody wants this newspaper, I'll just put it on the table.
Eğer kimse gazeteyi istemiyorsa, masanın üzerine koyuyorum.
You can put it on the table now.
Masaya koyabilirsin.
Put it on the table.
Masaya koy şunu.
Put it on the table.
Masanın üstüne koy.
Put it on the table.
Onu masanın üzerine koyun.
So let us put it on the table.
Onun için kartlarımızı açalım.
Put it on the table!
Masaya koy.
PUT IT ON THE TABLE, PRESS THE BUTTON... IT VOMITS.
Masaya koyun, düğmeye basın, kussun.
Put it on the table, thanks.
Masaya koyun, teşekkürler.
Put it on the table for me.
Onu masaya koy.
- Put it on the table.
- Masanın üzerine koyun.
Hurry, put it on the table.
Çabuk, masaya koyun
Bring it here and put it on the table.
Getirin ve koyun masaya.
- Put it on the table.
- Onu masaya koy.
- Yeah. Just put it on the table.
Masaya koyuver.
Put it on the table.
Masanyn üzerine koy.
Put it on the table.
Masanın üzerine koy.
Everybody get your hands up, Take that funky gold off your necks, and put it on the table right now!
Eller yukarı millet boyunlarınızdaki o acayip altınları çıkarın ve masanın üstüne koyun hemen!
Oh, I put it on the table... where I can see it less.
Tamam, masanın üzerine koy. Daha az yiyorum.
Suddenly, Arizona Jim put his revolver on the table... "and taking a little red box from his pocket... " he opened it and said :
"Arizona Jim aniden tabancasını masanın üstüne koydu cebinden çıkardığı ufak kırmızı kutuyu açtı ve dedi ki İşte bu haplar bana cesaret veriyor!"
Put it down on the table and go away.
Onu şu masanın üstüne koyup buradan git.
Would you put it over on the table, please?
Masaya koyar mısınız, lütfen?
Now, put it all on the table.
Evet, masaya koy.
It was just something they said to put me on the operating table.
Bu sadece beni ameliyat masasına yatırmak için uydurdukları birşeydi.
Put it over there, on the table :
Şuraya koysana, masanın üstüne.
Bryce must have brought it in, and in my confusion I picked it up and put it on the foyer table... when I went to answer the door.
- Bunu Bryce getirmiş olmalı, ve ben şaşkınlık içinde onu alıp, kapıyı cevaplamak için gittiğimde, - fuaye masasının üzerine koymuş olmalıyım...
Put it right up here on the table, David.
Masanın üstüne koy David.
You'd put it down on the coffee table and you'd set it off and then...
İnsanları güldürmek istediğinde sehpanın üstüne koyar, kurarsın.
- Just, uh, put it on the table.
- Masanın üzerine koy.
Put it on the table and we'll check it and goodbye.
Onu masaya koy, kontrol edeceğiz ve sonra güle güle.
Put it on the table.
Masaya bırakın.
Put it right over on the table, honey.
Onu masanın tam orasına koy tatlım.
merely forgetting to dog-ear it the way you suggested, and then put it on his night table, then he would get up, he would go to his desk, take out his medical report, he would read it,
bitirdi, kapadı ve sonra gece masasının üstüne koyduysa, bu durumda kalkar, masasına gider, sağlık raporunu çıkarır, okur, bu onu ruhsal çöküntüye uğratır,
Maybe it'd be nice if you had enough money to put food on the table at the end of the day.
Günün sonunda masaya güzel bir yemek koyacak paranın olması çok güzel olurdu.
- Put it on the small table, please.
- Küçük masaya koyun, lütfen.
Say, "Oh, I lost it," and fumbling for it, you reach into your bag and happen to take out a few thousand lire and put them on the table.
Sadece onu kaybettiğinizi söyleyin, çantanızda arıyormuş gibi yapın ve bir kaç bin lire çıkarıp masaya bırakın.
Well, take your cake... and put it on the back table behind my buffet.
Tamam pastanı al ve büfenin arkasındaki masaya koy.
Put it there on the table.
Masanın üstüne koy.
It's rare that I put my cards on the table with young ladies, but I'm going to make you love me.
Genellikle genç hanımlarla karşı bu kadar açık değilimdir... ama sana kendimi sevdireceğim.
Put it over there on the table.
Masaya koy.
I think it's time for put the cards on the table.
Sanırım her şeyi açıkça ortaya koymamızın zamanı geldi.
Put it down on the table, Murphy.
Masaya bırak Murphy.
Oh, just put it on the table.
Masaya bırak lütfen.
He took the pistol on the table, put it up and stormed out.
Masadaki silahı da alarak, beline koydu ve bir hışımla odadan çıktı.
Oh, no, let's put it on the coffee table.
Gel hadi, hayatım. Eve gidelim.