Right in front of me translate Turkish
1,213 parallel translation
So he blew a girl's brains out right in front of me.
Sonra gözümün önünde bir kızın beynini patlattılar.
When I was sixteen, my mom was stabbed right in front of me.
16 yaşındayken annem gözümün önünde bıçaklandı. Adam kaçtı.
- Guy opened it right in front of me.
- Adam benim önümde sağa kırdı.
Well, it was right in front of me.
Tam benim önümde oldu.
Yes, I've got it right in front of me. Eurostat.
Evet, önümde duruyor.
He's just trying to bug me, sitting there right in front of me, staring.
Beni rahatsız etmeye çalışıyor. Önümde durup bana bakıyor.
I was treating him like dirt and I wasn't appreciating what was right in front of me, but I'm going to now.
Ona pislik gibi davranıyordum. Sahip olduğum şeyin değerini bilmiyordum ama artık bileceğim.
At that moment I heard the crack of a pistol shot, followed swiftly by another, and saw in the same split second a man standing right in front of me being thrown to the ground by the people around him, and the shining sabre of a security guard descending on him.
O an, seri bir şekilde birbirini izleyen silah sesleri duydum ve aynı anda tam önümde duran bir adamın, insanlar tarafından yere yatırıldığını ve bir güvenlik görevlisinin, adamın üstüne inen parlak kılıcını gördüm.
I mean, this guy was right in front of me, going little...
Adamın teki önümde sağ tarafta çok yavaş gidiyordu.
Sergeant Mueller, killed right in front of me.
Çavuş Miller, tam önümde öldürüldü.
You know, they shot him right in front of me, man.
Biliyor musun, onu gözümün önünde vurdular, dostum.
The first wave Mark caught, it pulls into the tube and travels about 15 feet right in front of me.
Mark'ın yakaladığı ilk dalga, bir tünele çekti onu ve hemen önümde 4 – 5 metre kadar ilerledi.
I couldn't stop. It jumped right in front of me.
Duramadım, tam önüme fırladı.
Yes, he's right in front of me.
- Benim bir karım yok ki. - Affedersiniz bayım. Evet, evet önümde duruyor.
Right in front of me.
Burnumun dibinde.
A demon killed him right in front of me.
Bir iblis sağ önümde onu öldürdü.
Okay, Walter, I got it right in front of me. Shoot.
Walter, şu anda dosya önümde.
And I'm gonna hang up now because you're standing right in front of me.
Ve şimdi kapatıyorum çünkü şu an tam karşımda duruyorsun.
DO YOU HAVE TO HIT ON HIM RIGHT IN FRONT OF ME?
Gözümün önünde sarkmak zorunda mısın?
- Tony's right. Nasser and Sa'id did this right in front of me.
Nazır ve Sayit bu işi gözümün önünde yaptı.
I don't think I'll know until it's right in front of me, whether I'll be able to go through with it, OK?
Buna ayak uydurup uyduramayacağımı başıma gelene kadar bilebileceğimi sanmıyorum.
Maybe a little bit... but he asked her out on a date right in front of me.
Belki biraz ama benim önümde ona çıkma teklif etti.
I watched it happen, right in front of me.
Tam önümde, olurken izledim.
She wrote his prescription right in front of me.
Reçeteyi benim önümde yazmıştı.
You're gonna work right in front of me where I can keep an eye on you, you got that?
Ya! Gözümün önünde ders çalışacaksın anlaşıldı mı?
because i've got one standing right in front of me.
Bir tanesi tam önümde duruyor.
because i've got one standing right in front of me, about eight-foot-12, not much into conversation.
Bir tanesi tam önümde duruyor. Yaklaşık 2,5 metre uzunluğunda. Fazla konuşmuyor.
They took Anne Pope right in front of me.
Anne Pope'u gözümün önünde götürdüler.
- It was right in front of me the whole time.
- Hep benim bir adım önümdeler.
Did it seem fake when my best friend was bitten in half right in front of me, then eaten alive, screaming?
En iyi arkadaşımın, gözümün önünde yarısının ısırılması ve ardından canlı olarak yenmesi sana sahte gibi mi geldi?
Right in front of me.
Tam önüme.
I've spent my whole life chasing things which I thought were valuable, when the only thing I really cared for was right in front of me all along.
Yaşamımı değerli olduğunu sandığım şeyleri kovlayarak geçirdim. Oysa gerçekten en değer verdiğim şey hep önümde duruyormuş.
Some pigs are blocking the road, right in front of me.
Görünüşe bakılırsa birkaç domuz yolu yıkamış durumda. Şu an tam önümdeler.
There she was, right in front of me.
Oradaydı. Öylece önümde duruyordu.
I had a broccoli and asparagus casserole planned for you and me, right there in front of the TV, and we're not going to be able to do that either,'cause I got to go in to work.
Bende aslında seninle televizyon... karşısına geçip, brokoIi ve kuşkonmazlı güveç... yemeyi çok isterdim. Ama bu gece çok iş var. Çalışmam lazım.
Let me get in front of you. Stay right there.
Önüne geçeceğim.
I think it was when uou told me how mu father died, right in front of uour eues, after uou pulled him in for one last job.
Sanırım bu, sen babamı emeklilikten son bir iş için alıp, gözlerinin önünde nasıl öldüğünü anlattığın zamandı.
She jumped right out in front of me...
Araba kullanmak için tek yol burası mı.
All right, pick me up in front of the theater in five minutes.
Tamam, bak, beni beş dakika içinde sinemanın önünden al. Tamam.
Just dump me right in front of her, why don't you.
Istersen bir de beni görmezden gel.
She's standing right here in front of me.
Tam karşımda duruyor.
You can either tell me the truth right now or you can take a walk in front of all those TV cameras in handcuffs.
Ya şimdi bana doğruyu söylersiniz ya da elinizde kelepçelerle televizyon kameraları önünde yürürsünüz.
Right here, in front of me now, eat this.
Tam burada, şimdi benim önümde, bunu ye.
That's right, I got the Sharkslayer right here in front of me.
Evet, Lino. Köpekbalığı Avcısı şu anda yanımda.
Everything I wanted was right there in front of me the whole time.
İstediğim her şey karşımda duruyordu ama farketmedim.
You know... if you were my brother-in-law, you'd say it was impossible for you to be sitting right here in front of me.
Eğer kayınbiraderim idiysen senin şu anda tam karşımda oturmanın imkansız olduğunu söylerdin.
I was right in front of you and you couldn't even recognize me
Hemen önündeydim, beni tanıman imkânsızdı.
Ben told me the answer was right in front of my eyes.
Ben bana cevabın tam gözlerimizin önünde olduğunu söyledi.
That's why he told me the answer was right in front of my eyes.
Bu yüzden cevabın gözlerimizin önünde olduğunu söyledi.
They're right here in front of me.
Her şey burada gözümün önünde.
I want you to come right now to Vera's apartment... and tell me in front of her that you gave her $ 1 million.
Şimdi Vera'nın dairesine gelmeni... ve onun yanında, ona bir milyon dolar verdiğini söylemeni istiyorum.