Sansa translate Turkish
2,925 parallel translation
For the good of the realm, your councillors beg you to set Sansa Stark aside.
Danışmanlarınız diyarın iyiliği için size yalvarıyor. Sansa Stark'ı bırakın.
But I can't leave this up to chance.
Ama bunu sansa birakamam.
Next time, don't take any chances, all right?
Bir dahakine işini şansa bırakma tamam mı?
Lucky no one grabbed them, huh?
Şansa da kimse onları almamış.
- I can't do it, Brick, okay?
Tamam mı _ - Bunu şansa bırakamam.
And, luckily, we have someone they trust.
Şansa da bak ki yanımızda güvenecekleri birisi var.
You just... happened to have that with you?
O an şansa mı yanındaydı yani?
Talk about luck! You know what happened today?
Ya şansa bak, bugün ne oldu, biliyor musun?
Well, we don't need luck.
Şansa ihtiyacımız yok.
I'm not taking any chances.
Bu işi şansa bırakamam.
Just don't want to leave anything to chance, that's all.
Sadece hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyorum, hepsi bu.
I remember the layout, but I can't take any chances.
Düzenini az çok hatırlıyorum ama şansa bırakamam.
I hate people who worship things like fate or chance.
Kader ve şansa inanan insanlardan nefret ederim.
So Gornt realized that NCIS was onto him, he didn't want to take any chances.
Gornt, NCIS'in peşine düştüğünü fark etti işini şansa bırakmak istemedi.
What a fluke.
- Şansa bak.
We don't wanna take any chances because she can't swim.
Yüzme bilmediği için işi şansa bırakmak istemedik.
Whoever is behind this left little to chance.
Bunun arkasında herkim varsa çok az şeyi şansa bırakmış.
I know you don't believe in luck.
Şansa inanmadığını biliyorum.
I like the dress. I don't believe in luck, but I do believe in love and you and this.
Elbiseyi sevdim, şansa inanmam, aşka ve sana inanırım.
Damn, such a beautiful woman in the kitchen.
Şansa bak, böyle güzel bir kadının bu mutfakta ne işi var?
Nobody needs that much luck.
Hiç kimse bu kadar şansa ihtiyaç duymuyor.
I don't believe in luck.
Ben şansa inanmam.
Well, it's a stroke of luck, actually. I'm doing a surgery today, and I'm planning to use the new grey technique.
Şansa bakın ki bugün bir ameliyata gireceğim ve yeni Grey tekniğini kullanmayı düşünüyorum.
What you got to remember is Dad ain't big on second chances, and you only got one because of what he invested in you in the first place.
Babamın ikinci şansa pek itibar etmediğini, sana yaptığı yatırımı göz önünde bulundurunca tek bir şansın olduğunu hatırlaman gerekiyor.
Tell the old man that I do not need a second chance.
Babana ikinci bir şansa ihtiyacım olmadığını söyle.
I seldom have the chance to enjoy.
Bu şansa her zaman erişemem.
Wow, we meet here coincidently.
Wow, Şansa burda da karşılaştık.
What are the odds?
Şansa bak?
I don't believe in chance.
Ben şansa inanmam.
Gillies has left nothing to chance.
Gillies hiçbir şeyi şansa bırakmadı.
Lobell won't take a chance when it comes to his boy.
Lobell oğlu söz konusu olunca, işini şansa bırakmaz.
Now we're in for it.
Şansa bak.
Pretty lucky, huh?
Şansa bak, değil mi?
Sometimes it's skill, other times it's straight luck.
Kimi zamanlar beceriye diğer zamanlarda ise şansa bağlı.
But I don't think we should risk leaving the outcome to chance.
Ama işi şansa bırakamayız.
Lucky dip!
Tamamen şansa kalmış!
What a coincidence.
Şansa bak.
Bud. That's about as much chance as T.J. has, keeping straight in a nightclub.
- Dediğim şeyin olması T.J.'in bir gece kulübünde sapıtmamasıyla aynı oranda şansa sahip.
- Uh, wish me luck.
- Şansa dileyin.
I can't take the chance.
Bunu şansa bırakamam.
Chances are one of Knox's crew will be making the pickup.
Şansa bakın ki Knox'ın adamları kızı, buradan alacak.
Turns out, we're both into cleanses. My cleanse is pretty next-level.
Şansa bakın ki, ikimiz de detoks severmişiz.
Sharon... There is no defense against bad luck.
Sharon, kötü şansa karşı bir korunma yolu yok.
- Well, let's not take any chances.
- İşi şansa bırakmayalım biz.
Can't take chances with these terrorists.
Bu teröristlere karşı işi şansa bırakamayız.
Why take the chance?
Niye şansa bırakalım ki?
Oh, my God, what are the chances of that?
Aman Allah'ım! Şansa bak.
Good luck with that, those bullets were in my parlor.
Onları bulmak için şansa ihtiyacın var, salonda duruyorlardı.
As luck would have it, she's my co-chair.
Şansa bak ki, o da benim yardımcım.
'Cause I already told everybody he was your date. Luckily, she has me instead.
Şansa bakın ki, ben geldim.
No sense taking chances.
Şansa bırakma.