Shouts translate Turkish
721 parallel translation
- Yes, she always shouts when she wins.
- Evet, kazandığında hep bağırır.
She shouts when she weeps and cries when she's happy.
Ağladığında bağırır ve mutlu olduğunda da ağlar.
[Shouts]
[Shouts]
[Hickok Shouts In Native Language]
[Hickok Shouts In Native Language]
When a botanist finds a rare flower, he shouts his triumph, doesn't he?
Bir çiçekçi nadir bir çiçek bulduğunda, zafer narası atar, değil mi?
♪ Or shouts of hooray ♪
Bizim hurra bağırmalarımız
He never shouts at anyone unless he likes them.
Sevmediği kişilere asla bağırmaz.
Then, with the thumb of his right hand he draws five vertical lines, four horizontal ones and then shouts :
Sonra, sağ elinin baş parmağı ile beş dikey dört yatay çizgi çizer... ve bağırır :
I hope no one shouts, "Die again,"
Düşündüm de : İnşallah kimse "tekrar öl" diye seslenmez, çünkü...
Everyone shouts at me and orders me about, and I'm sick of it, do you hear?
Herkes bana bağırıp emirler yağdırıyor. Bundan bıktım, duydun mu?
Then your friend Michael steps forward and shouts :
Sonra arkadaşın Michael yaklaşıyor ve bağırıyor :
Shouts overhead
Shouts overhead
When saluted, one of the other men shouts :
Selamlama bittiğinde, adamlardan birisi bağırıyor :
- Those shouts are for you.
- Senin için bağırıyorlar.
Ed, I know you're feeling your oats, but an upper-crust sugar daddy never shouts.
Ed, kendine güvendiğini biliyorum, ama sosyetenin yaşlı erkekleri seslerini asla yükseltmezler.
And all those shouts are drowned by the beating of my heart. - Moses!
Tüm bağırtılar, benim kalp atışımın sesinde boğuluyor.
- So everyone shouts. Just once.
- Herkes öyle haykırır. "Bir kez olsun"
When he shouts in my ear, he says I eavesdrop.
Kulağımın dibinde bağırıp kulak misafiri olduğumu söylüyor.
When, shouts Bronzetti, the ghost arising from the clouds.
"Ne zaman?" diye seslendi Bonzetti'ye, bulutların üzerinde yükselen hayalet.
If these shouts of yours express some pleasure that we've returned alive,
Eğer bu haykırışlarınız, ölmeden dönebildiğimiz içinse,... size gönülden teşekkürlerimi sunarım.
He who shouts loudest isn't always the bravest.
En çok sesi çıkan her zaman en yürekli olan değildir.
The savage face He shows to people and the fierce things He shouts.
İnsanlara gösterdiği vahşi yüzü ve acımasız haykırışları.
You whisper into it and it shouts at a million people through loudspeakers.
Siz ona fısıldarsınız, o hoparlörleriyle bir milyon insana bağırır.
( CHIP SHOUTS )
( CHIP BAĞIRIYOR )
( SHOUTS IN FOREIGN LANGUAGE )
( KIZILDERİLİ DİLİNDE BAĞIRIYOR )
Then there'll be shouts of joy... fireworks... firecrackers... and music so loud you'll hear it even here.
O zaman sevinç çığlıkları havai fişekler çatapatlar yüksek bir müzik sesi duyacaksınız.
Then he shouts something about brushes.
Ardından fırçalarla ilgili bir konuda bağırıyor.
He shouts : "Long live Spain" and dies as a hero. "
Bağırarak : "İspanya çok yaşa" der ver bir kahraman gibi ölür.
Shouts in the streets :
Sokaklar haykırıyordu :
- ( MAN SHOUTS ) Why?
- Neden ya?
( ROBOMAN SHOUTS ) Forward!
İleri!
In a clash of wills, Colonel, he who shouts loudest is lost.
Siz ne?
"I ask you : do you want capitulation?" ( Shouts : " Never!
Asla! " ). İngilizler, Alman halkının savaştan yorgun düştüğünü, savaşı sürdüremediğini, iddia ediyorlar!
"Contact!", he shouts.
"İrtibat" diye bağırır.
- Now, wait a minute, Mattocks! - ( Shouts of encouragement )
Bir dakika dur bakalım Mattocks!
He shouts like crazy.
Deli gibi bağırıyor.
BANDIT : [Shouts] You hear me?
Beni duyuyor musun?
And the louder he shouts about going back the more frightened he indicates he probably is.
Ve geri dönüşüyle ilgili ne kadar yüksek sesle konuşursa o kadar korktuğunu gösterir.
That way if nobody shoots or shouts real loud, we might have a chance.
Şayet kimse ateş etmez ve insan sesi çıkarmazsa, bu şekilde bir şansımız olabilir.
Never heard shouts?
Hiç sesler duyduğun oldu mu?
What kind of shouts?
Nasıl sesler?
"Nick desperately shouts."
"Nick umutsuzca bağırır."
Angry shouts of'What about the Watermelon then? 'were ordered then by the speaker to be stricken from the record and put into a brown paper bag in the lavvy.
"Peki ya karpuz?" Şeklindeki bağırmaların başkan tarafından kayıtlardan çıkarılıp WC'de bir kesekağıdına konması emredildi.
From the back benches there were opposition shouts of'Postcards for sale and a healthy cry of'Who likes a sailor then? 'from the minister without portfolio.
Arka sıralardan muhalefet "Satılık kartpostal!" diye bağırırken portföysüz bakandan sağlıklı bir "Denizcileri seven kim peki?" haykırışı geldi.
Militina says, shouts, says
Militina dedi ki, bağırdı.
Wails, shouts... and the back scratches me... one comes 469 six, seven times.
İnliyor ve bağırıyor... sırtımı tırmalıyor. sırtımı tırmalıyor.
Shouts, moaned hear.
Herkes bağırıp çağırıyordu.
We never forget the horror of the shouts of the men trying to leave.
Dışarı çıkmaya çalışan askerlerin dehşet verici çığlıklarını unutmak mümkün değildi.
It is better of what to hear the bombs, the airplanes and the shouts of the Germans.
Bomba ya da uçak seslerini yahut Almanların bağırışlarını duymaktansa böylesi daha iyi gelir.
[shouts startled and gasps] I--I BROUGHT YOU- -
Şey getirdim...
[shouts] NO POINT AT ALL!
- Bilemem.