Silverware translate Turkish
421 parallel translation
He never went near the paintings nor the silverware.
Tabloların yanına ya da gümüş eşyalara hiç yaklaşmamış.
- Have you got the silverware?
- Gümüşler yanında mı?
Clean silverware... a nice cup of tea.
Temiz çatal, bıçak. Bir bardak çay.
Little quiet ones that come to a woman when... she's shining the silverware and putting moth flakes in the closet.
Bir kadının, gümüşleri parlatırken veya dolaplara güve tozu koyarken kurduğu küçük, iddiasız hayaller de var.
No, that was the day I sold the silverware.
Hayır, o gün gümüşleri satmıştım.
Your friend sold all the silverware.
Arkadaşın bütün gümüşleri sattı da.
We're checking on some furs and silverware... that were pawned in your name a couple of weeks ago, I believe.
Birkaç hafta önce sizin adınıza rehin bırakılmış bazı kürk ve gümüşleri araştırıyoruz.
I'm not talking about the furs or the silverware.
Kürkler ve gümüşler hakkında konuşmuyorum.
Mrs. Magloire, go look for the silverware.
Madam Magloire, gümüş takımları çıkartın.
Silverware.
Gümüş takımlar.
This silverware comes from my grandmother.
Gümüş takımlar büyük annemden kalma.
The silverware basket!
Gümüş takımların sepeti!
And the silverware, the big ladle- - where are they?
Ya gümüş takımlar? Büyük kepçe... Nerede acaba?
I had given them to you with the silverware, why did you leave them?
Gümüşlerin yanında onları da vermiştim. Niye almadan gittiniz?
Mrs. Magloire, go look for this gentleman's silverware.
Madam Magloire, beyefendinin şamdanlarını getirin.
You see, someone started prying and found that the Marines... supplying all the meat and silverware...
Belki birileri tüm gıda maddelerinin ve gümüş sofra takımlarının ordu malı olduğunu farketmiştir.
- Look at all that silverware.
- Şu gümüş takımlara bak.
- Oh! You'll have to put that on your stationery and your silverware and your underwear...
Bunu tüm mobilyalarınıza, gümüşlerinize ve iç çamaşırlarınıza işlemelisiniz.
- And leave the silverware.
- Ve sofra takımını bırakın.
Even the silverware.
Gümüş çatal bıçaklar dahil.
Like I said, I began taking things : the silverware, a couple of candle holders, a couple of lighters and the jewelry
Dediğim gibi, eşyaları almağa başladım, gümüş parçalar, bir miktar şamdan, bir kaç çakmak ve takılar.
Look, you come out with something- - new clothes plenty of free gifts, silverware, waffle irons, toasters, that kind of stuff.
Bak, yeni elbiselerin olur. Bir sürü hediye alırsın. Gümüş takımlar, waffle ızgaraları, ekmek kızartma makineleri.
The silverware is gone.
Gümüşleri sattık.
Grandfather pitched... face forward onto the dining room table and then... back, knocking his chair over... pulling the tablecloth, silverware... mashed potatoes, fish... stewed tomatoes with peppers and onions... all of it on top of him.
Dedem, yüzüstü yemek masasına abandı, sonra sandalyesini devirerek arka üstü düştü masa örtüsünü çekerek. Çatal-kaşıklar patates püresi, balık biber ve soğanla haşlanmış domatesler hepsi üstüne düştü.
All that goddamn silverware.
Tüm o lanet gümüşler.
I mean, the furniture and other things... like china, silverware, books and pictures.
Yani mobilya ve diğer şeyler çiniler, gümüşler, kitaplar ve tablolar.
But whenever he left the White House, the Secret Service counted the silverware.
Ama biliyorum ki Beyaz Saray'dan ne zaman ayrılsa Gizli Servis takımları sayardı.
"Tablecloths and silverware..."
"Masa örtüleri, çatal bıçak takımı..."
I'm okay with crystal but I'm a little short on china and silverware.
Kiristallerim tamam ama porselen ve gümüş takımlarımda eksik var.
That's why she took our silverware.
Bu yüzden çatal bıçakları almış.
She just took the silverware.
Sadece çatal bıçakları aldı sanıyordum.
Did I say it wasn't her silverware now?
Onun çatal bıçakları olmadığını mı söyledim ben şimdi? Söyledim mi?
Whoever stole the silverware has 2 minutes to confess.
Gümüşleri kim çaldı? İtiraf etmek için 2 dakikanız var!
- Silverware for 6.
- Gümüş takımı.
Silverware.
Gümüş sofra takımı.
- Silverware.
- Gümüş takımı.
We got 4 for the silverware, 6 for the typewriter.
Gümüş takım için 4, daktilo için de 6 papel aldık.
You've painted it and taken care of the silverware. Now all we need's a way to buy it.
Onu boyadın, gümüş takımlara da dikkat ettin şimdi tek eksigimiz evi satın alman.
joe, I think somebody is stealing your silverware.
Joe, galiba birileri gümüşlerini yürütüyor.
Okay. One of you guys find the silverware.
İkinizden bir hemen gümüş takımları bulsun.
Haven't ordered silverware in 6 months.
6 aydır çatal bıçak ısmarlamadınız.
I wouldn't pick out a silverware pattern just yet, sheriff.
Şerif, ben olsam sonuç çıkarmakta aceleci davranmazdım!
LIKE PAVEMENT AND SILVERWARE.
Mesela kaldırım ve çatal bıçak.
" Dear folks, car, bird, house, et cetera, new jungle fatigues, boots, cooling fans, typewriters, napkins, silverware, grass seeds, all trickle into supply and are dispersed as needed.
"Sevgili insanlar, arabalar, kuşlar, evler, falan filan," "yeni orman bitkinliği, botlar, soğutma fanları," "daktilolar, peçeteler, gümüş takımlar,"
Plates and silverware and glasses, yes.
Tabaklar, çatal bıçak ve bardak, evet.
That night, the Needlemans returned home... and were shocked to find a ransacked apartment... with $ 50 and some silverware missing.
O gece Needleman'lar eve döndüklerinde evlerine hırsız girdiğini ve 50 dolar ve bazı gümüşlerinin çalındığı görerek şoke oldular.
It doesn't talk back or steal the silverware.
Cevap vermez ya da yemek takımını çalmaz.
Maybe a place setting or a silverware pattern's good.
Belki üstünde isim yazılı gümüş çatal bıçakları da iyi olur.
I haven't taken the silverware, so just take a hike.
Ortalıktaki gümüş eşyaları çalmadım ; öyleyse neden basıp gitmiyorsun?
"The bag with the silverware"!
Gümüşlerin olduğu çantayı da alın "!
- It was her silverware.
- Onun çatal bıçaklarıydı! Kahretsin.