English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Snapping

Snapping translate Turkish

489 parallel translation
- [People Chattering ] - [ Whip Snapping]
[People Chattering ] [ Whip Snapping]
[Whip Snapping]
[Whip Snapping]
Snarling and snapping and jumping at their own shadows.
Kendi gölgelerinden bile korkup yerlerinden zıplıyorlar.
Everything but the bloodhounds snapping at her rear end.
Tazıların kıçını ısırması dışında herşey mevcut.
With men it seems to turn them into snapping dogs.
Erkekler de birbirini ısırmaya çalışan köpeklere dönüşüyor.
Look at them, snapping at those cigarettes like a bunch of silk-gloved dudes.
Şunlara bak. Vahşi batıda gezen züppeler gibi nasıl da üstüne atlıyorlar.
We're getting in the habit of snapping at each other... about things we should've adjusted to years ago.
Yıllar önce halletmiş olmamız gereken meselelerde birbirimize sataşma alışkanlığı edindik.
You have been. You've been snapping at me ever since you got up.
Kalktığından beri beni tersleyip duruyorsun.
I've been thinking that all my life I've been so busy... snapping to and giving orders and taking orders and being a general's son and doing the job and all that,
Şimdiye kadar yaşadığım hayatı düşünüyorum da etrafta öylece emirler verip emirler almakla bir generalin oğlu olmakla ve yaptığım işlerle o kadar meşguldüm ki.
( SNAPPING HIS FINGERS )
( PARMAKLARINI ŞIKLATARAK )
He's not snapping any more.
Artık ısırmaya çalışmıyor.
I'm snapping my fingers once a second.
Her saniye parmaklarımı şakırdatıyorum.
Any more than my safety line snapping after it was tied off to the sub.
Güvenlik bağlantımın gemiden kurtulup kopması da kaza değildi.
- Hell, my thighs are snapping!
- Kahretsin, baldırlarım ağrıyor!
But, like snapping a rubber band, the breakaway sent us plunging through space, out of control, to stop here, wherever we are.
Ama, sanki kopan bir lastik gibi, bir yerden kopma oldu ve uzayda kontrolden çıkarak burada durduk, artık her neredeysek.
[snapping]
( SNOOPY PARMAK ŞIKLATARAK TEMPO TUTUYOR )
The great jaws snapping, the riderless horse.
Büyük çene kapanıyor, atın binicisi yok.
Just like a man snapping a shingle.
İnce bir tahtanın kırılması gibi.
Koufax's curve ball is snapping off like a firecracker.
Koufax'ın falsolu topu bir donanma fişeği gibi gidiyor.
( twigs snapping )
( hışırtı )
Snapping is, "Bug off, I'm busy!" Get the difference?
Bağırsam, "Defol git, meşgulüm." derdim. Farkı gördün mü?
Well, I am the child of a snapping turtle.
Ben bir kaplumbağanın çocuğuyum.
They could kill me as easy as snapping their fingers
Beni parmaklarının arasında... sıkarak kolayca öldürebilirler
I'm not gonna have a pack of wolves snapping at my heels for money!
Para için kuyruğumda dolaşan bir kurt sürüsünü istemiyorum!
I can hear his neck snapping.
Şimdi! Boynunun çatırdadığını duyuyorum.
I hear his neck snapping.
Boynunun çatırdadığını duyuyorum.
When you turn around, begin to stand up, it growls, tears at its chain, leaps forward, slavering and snapping.
Etrafında dönüp ayağa kalkarsan havlar, zincirini koparır, ileri atılır. Ağzının suyu aka aka. Ağzıyla bir şeyler kapmaya çalışarak.
don't call me here by snapping your fingers like u did in hotel.
Oteldeki gibi parmağını sallayarak çağırma beni.
Master Control Program's been snapping up all us programs who believe.
Ana Kumanda Programı biz inançlı programları hemen kapıverir.
Most of the other buyers were plainclothes cops snapping pictures and taking down names.
Diğer alıcıların çoğu sivil polisti. Fotoğraf çekip isimleri yazıyorlardı.
And talented. Without them, the art of gum-snapping might be lost for ever.
Onlar olmasa sakız çiğneme sanatı yeryüzünden silinirdi.
Snapping pictures of every woman who walks by.
Buradan geçen her bayanın fotoğrafını çekiyorum.
Keep your scanners peeled and your shutter snapping.
Tarayıcılarını açık tut ve fotoğraf çekmeye devam et.
Always snapping away with his camera when he should be improving his mind and then diving down into the cellar to develop the wretched things.
Aslında aklını çalıştırması gerekirken etrafta dolaşıp sürekli fotoğraf çeker ve kilere gidip saçma sapan şeylerle uğraşırdı.
"The corridor floors are snapping like flypaper."
Koridorlar yapışkan kağıdına döndü.
[fingers snapping] okay, you caught us.
- Tamam... bizi yakaladın...
My spine is snapping on the brake.
Sırtım el frenine batıyor.
- [Bone Snapping]
- [Bone Snapping]
I got a shark snapping'at my heels.
Senin sorunların şeyimde değil, kazık benim kıçımda!
You're all a bunch of snapping'dogs at my heel.
Hepiniz ayağımın altında dolaşan itlersiniz.
Calhoune can kill you by snapping his fucking fingers.
Calhoune seni bir el işaretiyle öldürtebilir.
I can't stop him from snapping your neck.
Hayır mı? Boynunu kırmasına engel olabilirim.
I'd be snapping at you day and night.
Seni gece gündüz ısırırdım.
Snapping turtle.
Isırgan kaplumbağa.
I've had to bite my tongue to keep from snapping at people.
İnsanlara bağırmamak için dilimi ısırmam gerekiyor.
- I mean, every morning... snapping and folding and creasing like an origami festival.
- Her sabah... Şaklatıyor, katlıyor, buruşturuyorsun. Origami festivali gibi.
Mel, she came by the other day and said you'd been snapping.
Geçen gün Mel uğradı ve senin mızırdanıp durduğunu söyledi.
What are you snapping at me for?
Neden bana bağırıyorsun?
I'm not snapping, I asked you a question.
Bağırmıyorum, bir soru soruyorum. Ne kadar?
- Were you snapping then?
- Ona niçin "pisipisi" dedin?
- I wasn't snapping!
- Bağırmıyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]