So it's you translate Turkish
24,934 parallel translation
You told me not to get rid of it, so it's just sitting in a drawer, collecting dust.
Yüzüğü saklamamı söyledin. Şimdiyse çekmecede tozlanıyor.
Yeah, but, uh, you know, I'm a doctor, so, you know, it's all good.
Evet ama ben doktorum. Sorun yok.
That Mer's right, that Owen's had the love of his life and so have I, and once it's gone, everything else is just filler and you'll never, ever have that feeling again.
Mer haklı. Owen'ın bir tane hayatının aşkı vardı. Benim de.
- Does it matter? - We found a lot of cash at Gillian's house, so if she was blackmailing you...
- Gillian'ın evinde yüklü miktarda para bulduk.
So, you know there's a lot of ways it can play out.
Biliyorsun bu iş birçok şekilde bitebilir.
It's not Audrey, so unless you have something real to back that up, you need to take down her picture right now.
Audrey değil, yani aksini söyleyen gerçek bir kanıtın yoksa onun fotoğrafını hemen indirmen gerek.
What else do you call someone who is so threatened by her own child's success that she has to crap all over it?
Kendi kızının başarılarından bu kadar gözü korkup, tüm başarılarına bok atan birine başka ne denebilir ki?
But since it isn't that level of consciousness, you and me, we commoners will not understand it, so we believe that it's beyond us.
Siz, ben ve sıradan insanlar o bilinç seviyesinde olmadığımız için bunu anlayamayız. Bizi aşan bir şey olduğunu düşünüyoruz.
What, so you can just rub it in my face that I'm losing my mind?
Ne, aklımı kaçırdığımı yüzüme vurmaya mı çalışıyorsun?
It's so thick you can't quite fit your fingers all the way around it.
Cok kalın. Parmaklarını tam etrafına saramıyorsun bile.
You've been smiling since you walked in today, and I know it's not from the Kona beans, so...
Bugün buraya geldiğinden beri sırıtıyorsun, Ve ben de Kona çekirdeklerinden olmadığını biliyorum.
You're getting me used to being restrained so that I won't resist the next time you bring it up.
Beni kısıtlanmaya alıştırıyorsun Bir dahakisinde direnmeyeyim diye.
You're next to the garbage chute, so if it starts to smell, something might be stuck, and you'll need to use a broom to push the stinky stuff through.
Çöp boşaltım kanalının yanında olacaksınız, kokmaya başlarsa bir şey sıkışmış olabilir, bir süpürgeyle itmeniz gerekir.
Yeah, but you're just being intolerant to aliens, so it's cool.
Sadece uzaylılara müsamaha göstermiyorsun, bu yüzden çok güzel.
You really think so? I mean, it's kind of silly.
Yani bence çok aptalca bir şey.
She's not, and that's what makes it so frustrating, but... it's what happens with Cameron... and, Bos, you can back me up... she gets in her own way.
Çıkmıyor, ve kafa karıştıran şey de bu. Ama Cameron'la böyle oluyor işte... Bos, sen de biliyorsun.
Diane, it's mostly your thoughts coming out of her mouth, so I can't imagine what you have to add to the discussion. Jesus!
Diane, genllikle senin düşüdüklerin onun ağzından çıkıyor bu tartışmaya ne ekleyeceğini tahmin edemiyorum şuan.
So... the stuff you've been putting in your body, it's cut with a powerful opiate called fentanyl, and most of the people who've been using it, they don't live to try it again.
Şimdi... Bedenine zerk ettiğin şey fentanil denen güçlü bir afyon. Kullanan pek çok insan onu tekrar deneyecek kadar yaşamıyor.
So, uh, Adam's out four months and he's got it in his head that you guys are going surfing.
Adam dört ay sonra çıkacak, sörf yapacağınızı falan söyledi.
But come to think of it, he's four years old and he's more emotionally mature than you, so it makes complete and total sense.
Tabii dört yaşında olduğunu düşününce duygusal açıdan senden daha olgun, ne de olsa. Bu her şeyi açıklıyor.
The people who fix your roof so badly, it leaks worse in the next rain than it did before you fixed it.
Çürük çatıları tamir eden insanlar. Ve tamir ettikten sonra ilk yağmurda öncekinden fazla sızdırtan insanlar.
Abe's my best friend, so if there's anyone that is gonna stop you from killing me, it's him.
Abe benim en iyi arkadaşım, o yüzden eğer beni öldürmemen için seni durduracak biri varsa o da Abe'dir.
The signal is not good, so I guess it's gonna be the two of you for awhile.
Hatlar çekmiyor, sanırım bu yüzden bir süre ikiniz kalacaksınız.
When I pass out, you comb my hair so there's no knots in it.
Uykudan bayıldığımda, saçımı tarıyorsun, sayende düğüm olmuyor.
And you certainly wouldn't need this one, as it's so similar to your very own pocket square.
Kesinlikle buna ihtiyacın olmazdı çünkü cebindeki çok benziyor.
But just so you know, I'm doing it to prove he's innocent, not guilty.
Fakat bilesin, bunu masum olduğunu kanıtlamak için yapıyorum, suçlu olduğunu değil.
I know it's a little early, but you're gonna try on thousands of dresses before you find the perfect one, so we may as well start now.
Biliyorum şuanda çok erken, ama sen en güzelini bulana kadar binlerce gelinlik deneyeceksin. Bu yüzden suanda başlamalıyız.
So... assuming that the symbol etched into it has a connection to hell, what's the first thing you think of when you think of hell?
Cehennemi düşündüğünde aklına ilk ne gelir?
No, but they were just here, so, whatevat you're doing with Enzo, it's working.
Hayır, ama az önce buradalardı,... o yüzden Enzo'yla her ne yapıyorsanız işe yarıyor.
- Oh, it's so good to see you.
- Sizi görmek çok güzel.
- It's so good to see you.
- Sizi görmek çok güzel.
Um... So I've been thinking about the trip, and, um... I don't think it's fair to put Trixie in the middle of our problems, you know?
Geziyi düşünüyordum da, bence Trixie'yi sorunlarımızın ortasına sokmamıza gerek yok, anlatabildim mi?
So you think it's the job's fault that they started to punish?
İnsanları cezalandırmaya başlamaları işin suçu mu yani?
I understand the longing for justice or the joy of sweet revenge, but no one's forcing you to do this, so why would you take it upon yourself?
Adalet arayışını ya da intikam zevkini anlarım ama seni zorlayan yok. Niye bu işi üstleniyorsun?
But I realize you've... you've been working so hard to make it right, and I feel like, for the sake of Trixie, that we should go on the trip.
Fakat işleri yoluna koymak için çok çabaladığını fark ettim ve Trixie'nin hatırına o geziye çıkmalıymışız gibi hissediyorum.
Well, if it's so bad, why don't you just go back?
- O kadar kötüyse neden geri dönmüyorsun?
Why is it so hard for you to focus? What's up?
Niye konulara dikkatini veremiyorsun?
- Yes, but the connection we've been looking for isn't between them, it's between you, the spouses. So, you think the shooter's upset because of one of these malpractice suits?
Sence saldırgan mesleki hata davalarının biri yüzünden mi bunları yapıyor?
So it's not vengeance you want.
Senin istediğin intikam değil.
So if you two want to cry it out, I'll be in the car.
Siz ikiniz ağlayıp sızlanmak istiyorsanız ben arabada beklerim.
So, one second you're obsessed with the knife, and now it's just no big deal?
Başta bıçağa kafayı takmıştın, ama şimdi umursamıyor musun?
What? That he's got a stick so far up his ass you can see it when he yawns?
O taş kafasına asla bir şey girmediği mi?
I am, but I-it's so damn hard, you know?
Ama çok zor.
Look, it's really pretty here, and you guys are so nice, but... everything's different.
Bak, burası gerçekten çok güzel, ve sizler çok kibarsınız, ama her şey farklı.
Okay. Okay, so you... do you want me to tell everyone that you didn't kiss me in the cabin or at the club, and none of it happened, none of it's real? Is that what... is that what you want, me to go and make a big announcement to everyone?
Tamam, peki, yani sen benden herkese senin beni kulübede yada kulüpte öpmediğini ve hiç bir şeyin yaşanmadığını yada gerçek olmadığını söylememi mi istiyorsun. benden istediğin benden istediğin ortaya çıkıp herkese bu konuda anons geçmem mi?
It's so sad to see you under the circumstances.
Gelmene çok müteşekkirim.
You're too stubborn to admit your mistakes, so I did it for you.
Evet. Hatalarını kabul edemeyecek kadar inatçısın, o yüzden ben yaptım.
Rarely, and it's a problem, but, You know, we couldn't afford a planner, so, here we are.
Nadiren, ve bu bir problem, ama,... biliyorsun, bir düğün planlayıcısı kiralayamıyorduk ve işte buradayız.
It mean, it means that she's thinking about you, so that's... That's good.
Bu seni düşündüğü manasına geliyor, o yüzden bu iyi bir şey.
- It wasn't a compliment. - Look, Lady, I don't wanna be here with you anymore than you wanna be here with me. So let's just... get some sleep and we'll say our goodbyes in the morning.
- Dinle Bayan, Senin benimle burada kalmayı istemenden daha fazla seninle kalmak istemiyorum. yani bu yüzden... birazcık uyuyalım ve sabah erkenden vedamızı edelim.
It's an old-fashioned word you don't hear so much of anymore, you don't see so much of anymore.
Eski moda, artık çok fazla duymadığımız, artık pek fazla görmediğimiz bir kelime.
so it's your fault 19
so it's done 19
so it's a win 16
so it's up to you 22
so it's over 58
so it's 240
so it's fine 24
so it's like 40
so it's true 182
so it's okay 41
so it's done 19
so it's a win 16
so it's up to you 22
so it's over 58
so it's 240
so it's fine 24
so it's like 40
so it's true 182
so it's okay 41
so it's official 29
so it's settled 30
so it's my fault 51
so it's possible 18
so it's not 23
it's your choice 290
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
so it's settled 30
so it's my fault 51
so it's possible 18
so it's not 23
it's your choice 290
it's your birthday 200
it's yours 974
it's your turn 401
it's your move 63
it's your decision 99
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64
it's your life 157
it's your fault 367
it's your favorite 51
it's your problem 44
it's your mother 121
it's your call 289
it's your lucky day 103
it's your turn now 40
it's your funeral 64
it's your life 157
it's your fault 367
it's your favorite 51
it's your problem 44
it's your mother 121