So there's translate Turkish
21,422 parallel translation
So if you perform this procedure, there's a good chance the patient could end up in a vegetative state?
Yani ameliyatı yaparsanız hastanın bitkisel hayata girme olasılığı yüksek.
So there's no question of him paying for it.
O yüzden ödeme yapmak söz konusu olamaz.
So you know the general location, you have some evidence that the remains might be there, so what's the issue?
-... o zaman mesele nedir? - Mesele daha kesin bir kanıt olmadan kazı izni alamamam.
So there's... there's nothing else behind this, then?
Yani... Bunun arkasında başka bir şey yok o zaman?
"There's so much time to make up for."
Telafi edecek çok zaman var.
There's going to be heavy bombing tonight, so you get yourself to the shelter.
Bu akşam ağır bir bombardıman olacak, bu yüzden sığınağa geç.
There's no room to dock, so we'll be taking the "Marauder" in.
Kenetlenmek için yer yok, "Marauder" ile gideceğiz.
So there I am, standing between Denzel Washington's legs, and I'm saying, "Push, Denzel, push."
Denzel Washington'ın bacakları arasında duruyorum ve sürekli "Ikın, Danzel. Ikın" diyorum.
So, there's the frequency.
İşte frekans.
I'm so sorry if there's been some kind of a confusion.
Eğer bir tür karışıklık oluştuysa özür dilerim.
So, there I am, watching pallets of shrink-wrapped Ben Franklins being lifted up and loaded into the C-130s, and I'm the oversight.
İşte ben de ambalajlanmış Ben Franklin'lerin kaldırılıp C-130'lara yüklenmelerini izliyordum, gözetimdeydim.
All right, well, if you refuse to sit, fine, but, uh, I'm a bit queasy, so... could you just s-stand still, right-right there, for a minute?
Tamam, eğer oturmayacaksan iyi. Ama biraz başım dönüyor. Yani biraz sabit durabilirsen birazcık şöyle.
There's no marriage license for you, so either you're not married or you deleted the evidence so I can't find out who your better half is.
Adına kayıtlı bir evlilik cüzdanı yok yani ya evli değilsin ya da eşini bulamayayım diye kanıtları sildin.
I will tell her how I feel when I get the chance, but right now, there are out of control F-130s screaming across L.A., so we have more important things to worry about.
Elime şans geçince ona duygularımı söyleyeceğim ama şimdi Los Angeles semalarında bağıran kontrolden çıkmış iki tane F-130 mevcut yani endişelenmemiz gereken daha önemli şeyler var.
Um... so there might have been another reason why I drove to Tahoe, beyond my interest in jazz.
Tahoe'ye gitmemim caza olan ilgim dışında başka bir sebebi olabilir.
It's a Rite Aid receipt so there's plenty of room.
Rite Aid market fişi olduğu için yazacak çok yer var.
The bomb blast caused massive internal bleeding, and because his body lacks the normal clotting factor, there's only so much Gideon can do!
- Bomba, ağır iç kanamaya yol açmış. Kanı da pıhtılaşmadığı için Gideon'un elinden ancak bu kadarı geliyor.
So I started thinking, if there was a way of locating their epicenters, maybe we'll be able to fix the aberrations before they happen.
Ben de düşündüm ki eğer çıkış noktalarını tespit edebilirsek belki de aberasyonları daha gerçekleşmeden onarabiliriz.
He knows I will not go back there, even if he does make one of Grandma Esther's recipes, so...
Babaannem Esther'ın tariflerinden birini yapsa bile oraya gelmeyeceğimi biliyor.
So, like, one day, I was walking home from a friend's house, and this car ran a red light, and it was speeding right at me, and I just stood there, frozen, basically waiting to be hit.
Bir gün arkadaşımdan dönüyordum arabanın biri kırmızı ışıkta geçti, üzerime doğru geliyordu.
There's a storeroom downstairs that I could convert, so if you let me follow you on this case, lab's yours.
Aşağı katta dönüştürebileceğim bir depo var bu davada seni izlememe izin verirsen laboratuvar senindir.
So far there's no forensic evidence that there was an assailant.
Şu ana kadar bir saldırgan olduğuna dair hiç adli delil çıkmadı.
So besides Shade, Magenta, and Clariss, there's still three unaccounted for.
Shade, Magenta ve Clariss'ten başka üç tane daha var.
Tachyon device tracked you on Earth-38 when you met her, so you should find her there.
Onunla tanıştığında Takiyon cihazi seni Dünya-38'de bulmuştu. - Onu orada bulmalısın. - Pekala.
So there's no amount of feeling bad that could ever make up for that.
Yani bunu telafi etmek için... kendini ne kadar kötü hissetse azdır.
So, wait, there's training?
Bir dakika, eğitim mi alacağız?
Pike says that a bunch of his men have volunteered since the attack on the ACU, so if you want, I can vet them, and I can, you know, make sure there's no bad apples.
Pike SKB'ye olan saldırı sonrası bazı adamların gönüllü olduğunu söylüyor. İstersen, gider bir kontrol ederim. Arada çürük elma olmadığından emin olurum.
I have so many questions, but there's no time.
Size soracak bir sürü sorum var ama vakit yok.
Just so you know... there is nothing that anybody could say to me that's worse than what I say to myself.
Şunu bil ki... kendime söylediklerimden daha kötüsünü bana söyleyebilecek kimse yok.
Okay, so what, there's, uh, two thieves?
Tamam. Ne yani, iki hırsız mı varmış?
So, she's just sitting right out there in the open.
Açıkta öylece oturuyor.
Well, boys, I looked into the eyes of the devil, so there's that.
Şey, çocuklar, İblisin gözlerinin içine baktım, Yani işte nasıl olabilirse öyleyim.
- Well... you know, this is the arrangement we got, so, uh, if you don't like it, there's the friggin'beads.
Elimizdeki şartlar bunlar, eğer beğenmediysen kapı orada.
- Oh, there's so many ants!
- Bir sürü karınca var! - Carol!
So they handpicked us from all the other rats out there and just let us nibble away at his royal majesty's precious power.
Dışarıdaki sıçanlar arasından bizi seçtiler ve majestelerinin değerli gücünü tırtıklamamıza izin verdiler.
Uh, it's tonight, but it's first-come, first-served, so we should probably get there early and wait in line.
Ama erken gelen oturuyor. Yani önceden gidip sırada beklemeliyiz.
I'd love to chat, but there's a line that could start moving any minute, so let's do this.
Muhabbet etmek isterdim ama her an ilerleyebilecek bir sıra var. Mevzuya dönelim.
So I marched in there and I told him I wanted that assistant manager position.
Gittim yanına, dedim ki Müdür yardımcısı olmak istiyorum.
All right, and I'm gonna be closely monitoring his detention and activities, so there's no need for you to worry at all.
Pekala, onun tutukluluk sürecini ve aktivitelerini yakından icleyeceğim, o yüzden endişelenmenize hiç gerek yok.
There's been so much good music made in the last 200 years.
Son 200 yılda çok güzel şarkılar yapıldı.
There's a round in the chamber... so just pull the hammer back, and it's ready to fire.
Mermi yatağında bir mermi var... Bu yüzden yalnızca horozu çek ve silah ateşlenmeye hazır olsun.
That's why there's so much of it.
O yüzden bu kadar fazlalar.
Good Lord. There's so much less.
Çok şükür toparlanmış burası.
You've been so stressed out, lately... about seeing stuff that wasn't there... crap with your dad...
Son zamanlarda olmayan şeyler görme konusunda çok fazla stres yaşadın. Babanla ilgili sıkıntılar falan...
Uh, I already have an offer from NYU, and Columbia's been calling, so there's been a couple of other...
NYU'dan teklif aldım bile. Columbia da aradı. Halledilmesi gereken- -
But there's a child at the hospital who will not survive unless I am there, so I have to...
Fakat şu anda hastanede ben oraya gitmezsem hayatta kalamayacak bir çocuk var. O yüzden gitmek zorundayım.
So, it's a basic decortication procedure, except there is a slight abnormality.
Ufak bir anormallik dışında basit bir dekortikasyon işlemi.
There's so much punishment, so little time.
Ceza verecek bir sürü insan var ama zaman yok.
So, you know there's a lot of ways it can play out.
Biliyorsun bu iş birçok şekilde bitebilir.
So, if there's anything that you haven't told us... anything at all...
Yani, söylemediğiniz başka bir şey varsa herhangi bir şey...
- There's so many boxes.
- Çok kutu var.
so there's that 85
so there's nothing to worry about 19
there's always hope 39
there's no time like the present 22
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's a way 67
there's always another way 25
so there's nothing to worry about 19
there's always hope 39
there's no time like the present 22
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's a way 67
there's always another way 25
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's an 48
there's a woman 38
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's an 48
there's a woman 38
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing to do 49