English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Sparrow

Sparrow translate Turkish

873 parallel translation
"If the maiden wishes to drive the man out of his wits for love..." I have a potion boiled in May from a young and playful male sparrow. "
"Bakire, eğer adamı aşka dair sağlam fikirlerinden ayırmak istiyorsa Mayıs ayında, genç ve oyuncu bir erkek serçeden yapılmış bir iksirim var."
It's a sparrow's egg.
O bir serçe yumurtası.
I found a sparrow's nest.
Bir serçe yuvası buldum.
DAYS LATER, THE SPARROW'S EGG HAS AN UNEXPECTED EFFECT...
- Birkaç gün sonra serçe yumurtaları umulmadık bir etki yaratmaya başlar. -
I gave you a sparrow's egg, so let me come.
Ben gidebilirim, çünkü sana serçe yumurtası verdim.
That cock-sparrow Swanson is with them.
Onlar 10 Mil ilerde, Jim.
And the sparrow would take wing
Ve serçe kanat çırpar
He's as thin as a sparrow.
Serçe kadar zayıf.
My father's name was Tree Sparrow.
Bir gün babam ortadan kayboldu.
One day he disappeared. Off he flew. No more Tree Sparrow.
Bir sandığa girdi ve kayboldu.
He marks the sparrow's fall.
O her şeyi görüp bilendir.
To give a battle near the Sparrow Hills.
Serçe Tepeleri civarında savaşalım.
The snow was very plentiful and crumbs were very few when a weather-beaten sparrow through a mansion window flew her eye fell on a golden cage
kar yağıyordu ve çok az ekmek kırıntısı vardı soğuktan bitkin düşmüş bir kırlangıç malikanenin penceresine konduğunda, içerideki altın kafesi gördü
he said to her, miss sparrow i've been struck by cupid's arrow will you share my cage with me?
kırlangıça dedi ki : "bayan kırlangıç, Eros'un aşk okuyla vuruldum kafesimi benimle paylaşır mısınız?"
The spoiled and petted yellow bird could scarce believe it true that a common sparrow should refuse a bird with blood so blue
Zavallı esir sarı kuş asla inanamazdı sıradan bir kırlangıçın asil bir kuşu reddedebileceğine.
Remember, we're interested even in the lowliest sparrow.
Unutma, bizler en önemsiz şeylerle bile ilgileniriz.
There is special providence in the fall of a sparrow.
Bir serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
Here, set them up, my little cock-sparrow.
Topları yerleştir bakalım küçük serçem.
You're like a sparrow, so gentle and...
Sen serçe gibisin, öylesine narin...
That knot there wouldn't hold a sparrow.
Şu düğüme bak. Serçeyi bile tutmaz.
Your little Danite sparrow will nest alone.
Küçük Danlı serçen yuvasını yalnız kursun.
He marks the sparrow's fall.
Tanrı en ufak iyiliği bile karşılıksız bırakmaz.
Well, my little cock sparrow, here's your own stool by the fire all ready for you.
İşte benim minik kuşum ateşin yanında senin için hazır olan, kendi değneğin duruyor.
- Oh, stop picking at me like a sparrow.
- Çekiştirip durma.
A sparrow in a treetop.
Ağacın tepesinde bir serçe.
You'd fly away like a cowardly sparrow!
Korkak bir serçe gibi uçuverirsin!
Go now, little sparrow.
Hadi git, küçük serçe.
Yeah, maybe I'll get Sparrow a job with the orchestra.
Belki Sparrow'a orkestrada bir iş bulabilirim.
Sparrow?
Sparrow?
Right - down to cases, Sparrow. And quit horsing'around.
Lagalugayı kes de mevzua gel, Sparrow.
Listen to me, Sparrow - when we catch him, he stands trial whether you talk or whether you don't.
Dinle Sparrow, onu yakaladığımızda mahkemeye çıkacak sen konuşsan da konuşmasan da.
Come on - talk, Sparrow.
Hadi, konuş Sparrow.
Anyway, a tiger means bamboo, bamboo means a sparrow, a peony...
Her neyse, kaplan bambu demektir bambu serçe demektir, şakayık...
I'm sure Inspector Davidson is longing for the good old days, when on investigating a robin's death, he simply went out and arrested the first sparrow he saw carrying a bow and an empty quiver.
Eminim Müfettiş Davidson eski güzel günleri arzuluyor, bir kekliğin ölümünü araştırırken, gidip, gördüğü bir yayla boş bir ok mahfazası taşıyan ilk serçeyi tutukladığı günleri.
- into this fallen sparrow. - We'll be all night and all morning.
- Tüm gece ve tüm sabah boyunca burada olacağız.
No, I'd like to go to Sparrow Hill.
Hayır, Sparrow Hill'e gitmeyi isterim.
She ran the car off the cliff at Sparrow Hill.
Arabasını Sparrow Hill'deki yamaçtan aşağıya sürmüş.
What was she doing at Sparrow Hill, anyway?
Sparrow Hill'de ne işi varmış?
A sparrow settles and... it salutes to the company!
Bir serçe konsa... ve elveda!
Sparrow, stop worrying!
Sparrow, endişe etmeyi bırakın!
About six months after Stroud picked up the sparrow, the biggest piece of news a penitentiary can get went through Leavenworth like a forest fire.
"Stroud'un kuşu bulmasından yaklaşık altı ay sonra..." "... bir cezaevi için olabilecek en önemli haber... " "...
- A sparrow.
- Serçe.
When Younger allowed Stroud to keep the sparrow, he opened the barn door.
"Younger, Stroud'a kuş için izin verdiğinde bir gedik de açılmış oldu."
You're a highballin'sparrow.
Sen enerji dolu bir serçesin.
Remember the story I told you about Runty, my sparrow, how I turned him loose?
Çiroz hakkında anlattığım hikayeyi hatırlıyor musun hani serbest bıraktığım serçemi?
Hey, Katsuzo, let's go sparrow hunting today.
Hey, Katsuzo, bugün serçe avlamaya gidelim.
I don't know, Sparrow.
Tanımıyorum, Sparrow.
He grew up alone, like a poor little sparrow, looking all around, searching for God knows what.
Tek başına büyüdü, yavru bir serçe gibi,.. ... etrafına bakınarak,.. ... ve Allah bilir, neyi arayarak.
I delivered the sparrow to the hawk.
Serçeyi atmacaya teslim ettim.
I got a customer comin'to get it.
Gelip alacak bir müşterim var. Tamam, Sparrow.
The sparrow's flying south.
Serçe güneye uçuyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]