Spot translate Turkish
17,287 parallel translation
Interesting spot to meet.
Buluşma için ilginç bir yer.
I'll show you a great spot for it.
Buraya gelin. Size akvaryum için mükemmel bir yer göstereceğim.
Yeah, this is our spot.
Evet, burası bizim yerimiz.
You should make a habit of coming to Verbatim, my new spot.
Yeni bir alışkanlık daha ekleyelim size, Verbatim, yeni mekânım.
Got to be a lot of loot up in that spot.
Yani orada bir sürü mal da olmalı.
Liquid cam should work like a satellite, snag us pictures of the ground so we can sweep for a drop spot.
Sıvı kam bir uydu gibi çalışmalıdır, Yeryüzündeki resimleri yakala Bu yüzden damla damlası için süpürme yapabiliriz.
I bet if I hit the right spot I can make you scream.
Doğru noktaya saplarsam eminim seni çığlık attırabilirim.
Only time I knew who you was was when I took your yellow ass out to the spot where I stood and named you.
Kim olduğunu bildiğim tek zaman zenci kırması kıçını dışarı çıkarıp sana isim koyduğum zamandı.
How you know it's the right spot?
- Doğru yer olduğunu nereden biliyorsun?
Ah, yes, the sweet spot.
Aah, en güzeli.
I spot trends.
Ben eğilimleri fark ederim.
If there's one thing I learned working for Spot, it's never trust a Russian.
Spot için çalışırken öğrendiğim tek şey varsa, Ruslara asla güvenmemekti.
Who's Spot?
Spot kim?
Okay, this is the spot.
Pekala, yer burası.
Quiet spot, which of course you would know since you helped set up this cordon.
En sessiz bölge burası. Tabi kordonun inşa edilmesine yardım ettiğin için bunu biliyor olman normal. Parti sona erdi.
Your job was to find a spot where they would not see us taking the child.
Senin görevin çocuğu dışarı çıkarırken, bizi görmeyecekleri bir bölge bulmaktı.
And as much as I like to play the hero from time to time, I'm not giving up my spot.
Zaman zaman kahramanı oynamayı sevsem de, bu defa kendi hakkımdan vazgeçmeyeceğim.
I do feel that we've left her in a difficult spot.
Onu zor bir duruma soktuk gibi geliyor.
I thought this would be the perfect spot for us to discuss the matter.
Bu meseleyi konuşabileceğimiz en iyi yerin burası olacağını düşündüm.
Now we found a nice spot in the shade, we can wait.
Dinlenebilecek iyi bir yer bulduk, burada bekleyebiliriz.
The one with the white spot on her snout that's Farah.
Burnunda beyaz lekesi olanın ismi Farah.
Well, with Darryl no longer with us, somebody's got to step up and take his spot.
Darryl artık bizle olmadığından birinin öne çıkıp onun yerini alması gerek.
You wanted Darryl's spot.
Darryl'in yerini istedin.
Yeah, he wanted Darryl's spot.
Evet, Darryl'in yerinde gözü varmış.
If that was me... I'd take the opportunity to recce a safe spot, and then hide the list - or a backup copy - that night, under the cover of darkness.
Ben olsaydım güvenli bir nokta arar ve sonra listeyi saklardım ya da o gece, karanlık bastığında, bir kopyasını alırdım.
I decided to put the man on the spot myself, rather than turn it over to some other department.
Evet. Başka bir bölüme devretmektense adamı kendim yakalamaya karar verdim.
The only problem that Danny faced was finding the exact spot that he had hidden his list - days, weeks or...
Danny'nin karşılaştığı tek sorun listeyi sakladığı yeri bulmaktı.
- Cool spot.
- Güzel mekan.
Check out that sweet spot I just kojacked.
Şu bıraktığım koltuğa baksana.
Yeah. Well, man, so... he's fucking your wife, and then he tries to evict you from your spot?
O zaman... herif senin karını sikiyor, sonra da seni yerinden çıkarmaya mı çalışıyor?
- Let's drop him off at the spot, huh?
- Bizim oraya götürüp atalım mı?
She... Oh, she really hit the spot.
O gerçekten çok iyi geldi.
You know all superheroes have a weak spot.
Biliyorsun, bütün süper kahramanların bir zayıf noktası vardır.
Hmm. It was right here, on this very spot, that I was shot with two bullets from an illegally obtained handgun.
Burasıydı, yasa dışı elde edilmiş bir tabancanın iki kurşunuyla vurulduğum nokta burası.
I already gave Senator Sheer that prime-time spot that you wanted.
Senatör Sheer'ın akşam yayınındaki yerini istediğiniz gibi ayarladım. Ama bu?
He's all spotlight and surface, and magazine covers and Twitter.
Bu adam sadece spot ışıklarından, dış görünüşten dergi kapaklarından ve Twitter'dan ibaret.
The stage is too big and the spotlight too tempting for him to be... a mere spectator.
Sahne, sadece bir seyirci olarak kalamayacağı kadar büyük ve spot ışıkları da bir o kadar cezbedici.
We'll let him burn in the lights for a few days and see how this plays out.
Bırakalım da spot ışıklarının altında birkaç gün yansınlar, sonra ne olacağına bakarız.
Okay, pick a spot and focus on it, and see if you can melt it.
Tamam, bir nokta seç ve ona odaklan, ve onu eritmeyi dene.
Oh, oh, this cozy... This cozy little spot called the Red Reef Inn.
Red Reef Otel diye şirin, küçük bir yer.
My mom was about to clean my room, so I had to find another hiding spot for it.
Anne odamı temizliyordu o yüzden saklamak için başka bir yer bulmam gerekti.
Man, just shut up and help me find a spot to hide it.
Çeneni kapat da saklayacak bir yer bulmama yardım et.
OK, this our spot, let's get to digging.
Tamam, burası, kazmaya başlayalım.
Danny, I'm not moving from this spot until you say we drop it.
Danny, sen vaz geçelim diyene kadar bırakmam.
It's a very famous tourist spot.
Burası çok ünlü bir turistik yer.
You need a spot?
Reklama ihtiyacın var mı?
But I could spot their tells from my apartment.
ama ben bulunduğum yerden her şeyin farkına varırdım.
Can you spot the real ones?
Gerçeğinden ayırt edebilir misiniz?
I knew you'd know the only blind spot in the FBI.
FBI'daki tek kör nokta.
Pitch her on the spot.
Gördüğün yerde yakala.
You're dreaming if you think you're gonna take my spot in New York.
New York'taki yerimi alacağını sanıyorsan, hayal görüyorsun.