Sulphur translate Turkish
224 parallel translation
The climbers are following a rarely used footpath made by locals to collect sulphur from the summit.
Tırmanışçılar, bölgenin yerlileri tarafından zirveden kükürt toplamak için açılmış nadiren kullanılan bir patikayı izliyorlar.
But covering all these rocks is sulphur which is coming from the gases that are coming up from the crater behind me.
Ancak bütün bu kayaların etrafında arkamdaki kraterden gelen gazlardan gelen kükürt var.
- We got covered in sulphur.
- Kükürtle kaplıyız.
A few days at White Sulphur. Or even at Atlantic City.
White Sulphur'de ya da hatta Atlantic City'de bir kaç gün geçir.
Don't the sulphur fumes bother you?
Sülfür dumanından rahatsız mı oldunuz?
- Sulphur fumes?
- Sülfür dumanı mı?
- You see, our family history states... that the structure was built by the Romans over a natural sulphur pit... and used by them as mineral baths.
- Ailemizin tarihi geçmişini bilirsin... Romalılar tarafından bu bina sülfür kuyusu üzerine inşa edilmiş... ve onlar tarafından mineral banyosu olarak kullanılmış.
But during the succeeding centuries, the boiling sulphur increased in its intensity... until now, I believe, it is over 800 degrees Fahrenheit.
Yüzyıllardan bu yana kaynayan sülfür eminim... şimdiye dek 800 Fahrenheit dereceyi geçmiştir.
Where does the ladder into the sulphur pit lead to?
Sülfür çukurunun başındaki merdiven nerede?
You know as well as I do... that the monster died in the sulphur pit under Frankenstein's tower... and that Ygor, his familiar... was riddled with bullets from the gun of Baron Frankenstein himself.
Siz de biliyorsunuz ki... o canavar Frankenstein'ın kalesinde kükürt çukurunda öldü... ve dostu Ygor... Baron Frankenstein onu kendi eliyle delik deşik etmişti.
Haven't I seen him, sitting beside the hardened sulphur pit... playing his weird horn, as if to lure the monster... back from death to do his evil bidding.
Söylediklerine göre, sertleştirilmiş kükürt çukurunun yanında oturmuş... canavarı cezbedip ona kötü teklifini sunmak için... garip borusunu çalıp duruyormuş.
You lived through the pit, the sulphur pit!
Çukur sayesinde yaşıyordun, kükürt çukuru sayesinde.
Sulphur was good for you, wasn't it?
Kükürt iyi geldi sana, değil mi?
Once again they deprive me of lead, of sulphur, and my artillery of trained gunners!
Bir kere daha beni kurşundan, sülfürden ve eğitimli topçularımdan mahrum ettiler!
Penicillin and sulphur drugs and who knows what.
Penisilin, sülfamit, ağrı kesiciler ve daha neler...
There's the sulphur deal.
Sülfür işi var.
Unable to attend Larrabee Sulphur board meeting.
Larrabee Sülfür yönetim kurulu toplantısına gelemiyorum.
With the smell of sulphur and blood! It was surely he who changed the coin into a leaf.
Sülfür ve kan kokusunun içinde, sikkeyi, kuru bir yaprağa çeviren, eminim O'ydu!
- Mercury, sulphur, arsenic.
- Cıva, sülfür, arsenik.
While waiting, he tried fantastic concoctions on his birds, like a sulphur solution made from the heads of matches.
"Beklerken, kibrit uçlarından yaptığı sülfür solüsyonuna benzer..." "... uydurma bir karışımı kuşlarının üzerinde denedi. "
Duck down to White Sulphur Springs and blow yourself to a good time.
Beyaz Sülfür Kaplıcaları'na git ve hayatın tadını çıkar biraz.
- Your beloved husband-to-be so anxious to be worthy of your love, drank a potion of quicksilver and sulphur - the elixir of life and eternal youth - and expired.
Senin aşkına layık olmaya çok hevesli olan sevgili müstakbel kocan cıva ve kükürtten yapılma "hayat ve ebedî gençlik özü" iksiri içti ve öldü.
Molten lead was poured into each slit boiling oil they poured over him, burning wax, sulphur.
Her yarığa erimiş kurşun döküldü kızgın yağ döküldü üstüne, kızgın balmumu, kükürt.
Did you notice the sulphur on the walls?
Duvarlardaki kükürdü fark ettin mi?
There'll be a buyer from the sulphur mines.
Kükürt madenlerinden bir alıcı gelecek.
Yet there is something about sulphur.
İşte... sülfürle ilgili bir şey var...
First potassium nitrate, and now if he can find some sulphur and a charcoal deposit or ordinary coal.
potasyum nitrat... şimdi biraz da sülfür ve odun kömürü veya kömür bulabilirse...
Coal for a forge, sulphur for gunpowder.
Demirhane için kömür, barut için sülfür.
To keep the sulphur from blowing away in the wind.
Evet, kükürt rüzgardan uçmasın diye.
Then they burned a wagon train meeting me at Sulphur Flats.
Sulphur Flats'de buluşacağım araba katarını yaktılar.
The heat drives off the sulphur and leaves behind an exquisite pearl of the mysterious silver liquid metal, mercury, to astonish and strike awe into the patron.
Isı, sülfiti buharlaştırıp geride göz alıcı, gizemli, gümüşi sıvı bir metali ; ... cıvayı bırakarak, sarsıcı bir sonuç veriyordu.
It's not an experiment of any importance in itself, although it happens that sulphur and mercury are the two elements of which the alchemists thought the universe is composed.
Kendi içinde o kadar çarpıcı bir deney olmasa da simyacılar,... sülfür ve cıvanın evrenin yapıtaşı olduğunu düşünüyorlardı.
The other was sulphur, which stood for everything which is inflammable and impermanent.
Diğeri ise sülfür,... bu da yanıcı ve dayanıksız her şey için kullanılmıştı.
For instance, they believed that all metals grow inside the earth from mercury and sulphur, the way the bones grow inside an embryo from the egg.
Tüm metallerin yer altında, cıva ve sülfürden oluştuğuna inanılıyordu. Yumurtadan oluşan embriyonun içindeki kemiklerin gelişimi gibi.
After the fire, the sulphur, the burning mercury, it was inevitable that the climax of the story should take place in the chill damp of Manchester.
Isıtıldıktan sonra, sülfür ve yanan cıva saflaştı. Hikayenin zirvesinin Manchester'daki bu rüzgarlı ve nemli topraklarda yaşanması kaçınılmazdı.
Oh, I claim to have a skin disease. I sometimes ask for sulphur. To relieve the pain.
- Söyleyeyim, derimde bir hastalık vardı o zamanlar bana acımı azaltmak için kükürt verirlerdi
I'gonna take this wagon to Sulfur Bottom and wait for them.
Ben arabaya Sulphur Bottom'a götürüp sizi orada bekleyeceğim.
I can only get this stuff down to Sulfur Bottom by river.
Dinamitleri nehir üzerinden Sulphur Bottom'a kadar götürebilirim.
The dark flames, black smoke, the endless darkness... the burning sulphur.
Kara alevler, siyah duman, uçsuz bucaksız karanlık,... yanan sülfür.
He's hiding up in the sulphur quarry.
Tepedeki eski madende saklanıyor.
Do you get the smell of sulphur?
Kükürt kokusunu alıyor musun?
It's covered with sulphur.
Üstünü kaplayan madde sülfür.
" And the devil that deceived them... was cast into the lake of fire and sulphur.
" Şeytan onları ateş ve sülfür gölüne atacağına inandırdı.
Mercury, sulphur, boric trisulphate. Oh...
Cıva, kükürt, ve borik trisülfat.
I love the smell of sulphur.
Kükürt kokusunu seviyorum.
Sulphur dioxide, methane,... hydrogen sulphide.
Sülfür dioksit, metan,... hidrojen sülfit
I'm off the highway, two miles down Sulphur Springs road.
Otoyolun yakınlarında, Kükürt yatağının 3 kilometre aşağısında.
- You know Sulphur Springs Road?
- Kükürt yatağı nerede biliyor musun?
Love leaves a trail of sulphur like some lingering smell.
Ask, arkasinda bir kükürt izi birakir çikmayan bir koku gibi.
Sulphur.
Sülfür.
Native sulphur, diamonds.
Yerli sülfür ve elmaslar...