English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Sunbeam

Sunbeam translate Turkish

62 parallel translation
"Jesus wants me for a sunbeam"
"İsa beni çağırıyor"
" Jesus wants me for a sunbeam
" İsa beni çağırıyor
" A sunbeam
" Hizmet edeceğim
" A sunbeam, a sunbeam
" Hizmet edeceğim
"I'll be a sunbeam for him"
"Onun kulu olacağım"
" Dim with a dull imprison'd ray A sunbeam which has lost its...
" Tutsak olmuş ışığın karanlığında yolunu kaybetmiş bir...
When the sun comes out the sunbeam will fall on the place where the treasure lies
Güneş doğduğunda... güneş ışınları hazinenin olduğu yere düşermiş!
A tiny blue dot, set in a sunbeam.
Küçük mavi nokta, ışık içinde.
When the first sunbeam hits the mirror it will trigger the catapults.
Bu gün almacı sayesinde güneşin ilk parıltısıyla sapanlar tetiklenecek.
You're risking your life, sunbeam!
Hayatını tehlikeye atıyorsun!
Dad always reckons Mum could open a shop, but she has a good part-time job in the office at Sunbeam.
Babam hep annemin bir dükkân açabileceğini söyler ancak Sunbeam ofisinde düzgün bir yarı zamanlı işi var zaten.
What a little sunbeam!
Ne güzel bir düşünce!
Jesus wants me for a sunbeam A sunbeam
İsa, benim ışın olmamı istiyor lşın
I'll be a sunbeam for Him
Onun için ışın olacağım
- Sunbeam.
- lşın.
On this perfect day, in which everything ripens... and not only the vine gilds, a sunbeam fell upon my life.
Her şeyin olgunlaştığı bu mükemmel günde... ve yalnızca asma yaldızlar değil, bir güneş ışığı düştü yaşamıma.
A sunbeam illuminates herface, an emaciated face from years of misery.
Günışığı, ıstırap dolu yılların zayıflatığı yüzünü aydınlatıyordu.
Meet Mr. Sunbeam.
Bay Güneşışını ile tanış.
Not so fast, sunbeam.
Nereye gittigini sanıyorsun, Güneşışını.
One last sunbeam and we're done.
Son bir güneş ışığı daha ve tamamdır.
I'm the mother of the house, Harmonica Sunbeam.
Ben evin annesiyim, Harmonica Sunbeam.
I'm the mother of the house, Harmonica Sunbeam.
Ben Harmonica Sunbeam. Buranın kraliçesi benim. Evet!
"Was that really you or was it a luminous sunbeam?"
O sen miydin yoksa renklerin ışıltısı mı?
Charlie lives in Sunbeam Heights and Irwin's up The Backs.
Charlie, Sunbeam Heights'ta oturuyor Irwin ise Backs'de.
Yes, ma'am.
Sunbeam Hava Yollarında.
Sunbeam, huh?
Sunbeam, ha?
My husband has... Has shot campaigns for, , Chock full of Nuts, Sunbeam and many more,
Eşim Chock Full of Nuts, Sunbeam'ın da aralarında bulunduğu pek çok kuruluş için çekimler yaptı.
Meet Mr. Sunbeam.
Bay Güneş Işını ile tanış!
Not so fast, Sunbeam.
O kadar çabuk değil, Bay Güneş Işını!
You're nicked, sunbeam.
Yakalandın, güneş ışığı.
- I may be + + + +... but I still believe in Jesus Wants Me For A Sunbeam.
- Azgın bir oğlancı olabilirim canım, İsa'nın Beni Güneş Işığı İçin İstediğine halen gönülden inanıyorum.
Like a sunbeam.
Gün ışığı gibi.
I look into a sunbeam Where I see you smile
# Güneşin ışıklarına bakıp gülümsediğini gördüm
A sunbeam reveals a devastated land. Soldiers haunt your dreams and hold you in their arms and come back every spring after bidding you farewell.
Günışığı vurduğunda bu harap toraklara, askerler olur kabusun, tutarlar kolundan, ve gelirler her baharda sana emrederler bir hoşçakalı.
You do not want to be stuck with someone like me, "Sunbeam".
Benim gibi biri ile aynı yerde bulunmak istemezdiniz, güneş ışınları.
- Sunbeam.
Sunbeam ( Güneş ışını ).
- Oh, God, do I look like a Sunbeam?
- Oh Tanrım, Sunbeam'a mı benziyorum?
Whilst your brighten up the world like a little sunbeam.
Bir güneş ışığı gibi dünyayı aydınlattığın müddetçe.
I see the sunbeam. The perfect rain...
Güneş ışınları gibi, mükemmel parlak fikir görüyorum.
Then, in 1838, British physicist John Herschel, took on the endeavour in his experimental attempt to catch a sunbeam.
Bunun üzerine, 1838'de İngiliz Fizikçi John Herschel bir güneş ışınını gözlemlemek için deneysel bir uğraşa başladı.
Thanks, Sunbeam.
Teşekkürler, Sunbeam.
That's wonderful, Sunbeam.
Bu harika, Sunbeam.
I... fell asleep in a sunbeam.
Güneş ışığında uyuyakaldım.
Unless we stop this soon, the sunbeam will essentially set Boston on fire from below.
Bu şeyi durduramazsak güneş ışığı en sonunda Boston'u kökünden havaya uçuracaktır.
"on a mote of dust, " suspended on a sunbeam.
"bir güneş ışınında asılı olan" bir toz zerreciğinde.
Whatever happened to me bright-eyed little sunbeam, with his little hatful of hope there?
O yüzünde nur olan umut dolu Finn'e ne oldu?
If only I could get him to leave that damn sunbeam.
Güneş ışığından dikkatini bir alabilseydim.
Because of you, I've seen things you wouldn't believe, like dust motes glittering in a sunbeam through an attic window or the inside of a limousine, which is like a really big car, which I have no reference for because I've never been in a regular-sized car.
Senin sayende hayal bile edemeyeceğin şeyler gördüm çatı katındaki pencereden süzülen ışıkta dans eden toz parçacıkları gibi ya da bir limuzinin içi gibi ki çok büyük bir arabaya benziyordu ama hiç normal büyüklükteki arabada bulunmadığım için karşılaştıramıyorum.
They fight over who gets the sunbeam.
Güneşi görmek için kavga ediyorlar.
The aggregate of our joy and suffering, thousands of confident religions, ideologies, and economic doctrines, every hunter and forager, every hero and coward, every creator and destroyer of civilization, every king and peasant, every young couple in love, every mother and father, hopeful child, inventor and explorer, every teacher of morals, every corrupt politician, every superstar, every supreme leader, every saint and sinner in the history of our species, lived there... on a mote of dust suspended... in a sunbeam.
Bütün neşe ve kederlerimiz kendinden emin binlerce din, ideoloji ve ekonomik doktrin bütün avcı ve toplayıcılar bütün kahramanlar ve korkaklar bütün uygarlık kuran ve yıkanlar bütün krallar ve köylüler bütün aşık çiftler bütün anne ve babalar, umut dolu çocuklar mucitler ve gezginler bütün ahlak öğretmenleri, bütün yozlaşmış politikacılar bütün süperstarlar, bütün büyük liderler türümüzün tarihindeki tüm azizler ve günahkarlar burada günışığına asılı bu toz zerresi üzerinde yaşadılar.
No CCTV cameras in here, sunbeam.
Burada sokak kamerası yok güzelim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]