Talker translate Turkish
504 parallel translation
Brushes for babies Remedies for rabies I'm not a fast talker Just a street hawker
Bebekler için fırça Al hepsinden bolca Öyle boş konuşmaz ağzım Sade bir işportacıyım
That smooth-talker caught your ear.
Hoşuna gitti bu çenebaz.
- Yeah, interesting talker, all right.
— Evet, bayağı ilginç konuşuyor.
I'm not a talker, but I admire him so discreetly he'll have to take notice someday
Çenem kuvvetli değildir ama ona olan hayranlığımı bir gün mutlaka fark edecek.
I'm not a big talker.
Pek konuşkan değilimdir.
He ain't much of a talker, is he?
- Hiç konuşkan değil.
- He's quite a talker, ain't he?
- Oldukça konuşkan, değil mi?
- Well, you know, you are a good talker.
- İyi bir konuşmacısın.
You're a fancy talker, Bodo.
Süslü bir konuşmacısın Bodo.
Makes you a very salty talker, a colorful character.
Bu seni sohbeti zevkli, kişiliği renkli biri yapar.
A very salty talker, a colorful character.
Sohbeti zevkli, renkli biriymiş.
Clock phobia, glib talker.
Saat fobisi var. Çenesi kuvvetli.
Glib talker, ladies'man, playboy.
Geveze, hanımların hoşuna giden bir pleyboy.
When it comes down to it, you're nothing but a blowhard and a big talker.
Zamanı geldiğinde, bir palavracı ve lafazandan başka bir şey değilsin.
Oh, I just told you, I'm a great talker.
- Daha şimdi sana iyi bir konuşmacıyımdır dedim ya.
- Boy, she must be some talker.
- Epey çenebaz olmalı.
YOU'RE NOT MUCH OF A TALKER, ARE YOU?
Pek geveze değilmişsin! Tahtadan bir tabancası var.
Leslie has always been a real sharp talker, ain't she?
Leslie'nin ağzı hep iyi laf yapar, değil mi?
Signalman, no point in you and the talker staying aboard any longer.
Sinyalci, sen ve telsizcinin burada işi kalmadı artık.
- She's also a talker.
- Dahası, konuşan bir kadın.
Especially if you're not much of a talker.
Özellikle sen konuşkan biri değilsen.
I'm not much of a talker.
Ben de konuşkan biri değilim.
- Did you say you weren't much of a talker?
- Siz mi konuşan değilim demiştiniz?
I'm not much of a talker usually.
Genellikle pek konuşkan değilimdir.
- He's a talker.
- Konuşkan bir adam.
Hey, talker. Why don't you start running for the well and see if you can make it?
Hey çenesi düşük, sen kuyuya bir bak bakalım içinde neler yapabilirsin?
You're a smooth talker, Abu Siri.
Sözünü esirgemiyorsun, Abu-Serih.
Yeah, he's a smooth operator, a real fancy dancer and talker.
Evet, çok yumuşak biri, iyi dans eder, çenesi de laf yapar.
"he's a peculiar talker... " and that is the reason I got to let him go.
... "kendine has bir konuşmacıdır" gitmesine müsaade etme nedenim de budur.
I see what that auto repairman was talking about when he said : "This boy is a peculiar talker."
Oto tamircisinin, "Bu delikanlı kendine has bir konuşmacıdır." derken neden bahsettiğini anlıyorum.
He's a very interesting talker.
Konuşması ilginç biri.
You're a convincing talker about very unconvincing things.
Sen ikna edici olmayan şeyler için çok ikna edici konuşmalar yapabilen birisin.
He's not a womanizer, a smooth talker on the prowl, but a man who has lived and suffered :
Ne zampara ne de sözleriyle insanları kandırmaya çalışan biri. Fakat görmüş geçirmiş, acı çekmiş biri.
Though not much of a talker.
Gerçi pek fazla konuşkan biri değilsin.
You're not much of a talker.
Yoksa fazla konuşmaz mısın?
You're a smooth talker.
Çok tatlı dillisin.
- Your grandfather's quite a talker.
- Büyükbabanız epey konuşkan.
Me? I never was a big talker.
Pek konuşmam ben zaten.
Now, there is a girl who is definitely not a talker.
Kesinlikle fazla konuşmayan bir kız.
You a talker?
Çenebaz mısın?
Yeah, he's not a talker.
Evet, konuşkan değil.
You always were a good talker, Howard.
Her zaman iyi bir konuşmacı oldun, Howard.
He wasn't much of a color talker, because...
Irk meselesi hakkında pek konuşmazdı.
The way I see it, you're either a writer or a talker.
Hem yazarsın hem de konuşmacı.
And you're a big talker.
Ve çok boş laf söylüyorsun.
- I think it's some kind of... oh, professional talker or something.
- Bir çeşit profesyonel konuşmacı gibi birşey, sanırım.
See, Harry's not much of a talker, you know.
Harry pek de konuşkan değildir.
You always were a sweet talker.
Hep böyle tatlı sözler söylersin.
He's not a doer, he's a talker.
İş yapmaz, sadece konuşur.
I'm a good talker.
- Konuşmaz olur muyum hiç.
Gimme that talker.
Telsizi ver.