Tedious translate Turkish
573 parallel translation
How tedious.
Bunun suyu çıktı.
I'm sure my good friend, the Colonel, will take over the tedious business of transferring the estate.
Sıkıcı devir işlemlerini sevgili dostum Albay'ın üstleneceğine eminim.
Tedious, I mean.
Yorucu yani.
She just passed through many weeks of very tedious rehearsals.
Haftalar boyunca yoğun provalardan geçti.
Its very tedious being stuck up here all day long with a pole up your back.
Direğe asılı olarak bütün gün burada öylece durmak çok sıkıcı.
Miss O'Shea, I want you to look at our project, I mean the encyclopedia, as a voyage, a long, hard, tedious one.
Bayan O'Shea, projemizi, yani ansiklopediyi bir deniz yolculuğu gibi düşünmenizi istiyorum.
I'm afraid you've had a tedious journey.
Yorucu bir yolculuk yaptın.
This man is tedious.
Bu adam iyice can sıktı artık. Dışarı atalım mı?
They become stout and tedious.
Şişman ve can sıkıcı oldular.
You've traveled quite a distance and I'm sure your journey was quite tedious...
Oldukça uzun yoldan geldiniz ve eminim yolculuk çok yorucu idi.
The checking of the suspects had been thorough, painstaking, and tedious.
Şüphelilerin sorgulanması özenle tamamlandı.
And so the tedious quest went on.
Araştırması çok sıkıcı bir hal almıştı.
There are days and days of routine, of tedious probing... of tireless searching... fruitless days, days when nothing goes right... when it seems as if no one could ever think his way... through the maze of baffling trails a criminal leaves.
Aç susuz, yorucu bu araştırma hiçbir şeyin doğru gitmediği günlerde kimsenin aklına gelmeyecek şekilde katilin bıraktığı izleri karışık bir labirentin içinde aramak gibiydi.
I am in blood stepp'd in so far that, should I wade no more, Returning were as tedious as go o'er :
Öylesine kan içinde yüzüyorum ki, geri gitsem de bela, ileri gitsem de.
I want you to look at this project, this history of music, as a voyage, a long, hard tedious voyage.
Bu projeyi, bu müzik tarihi çalışmasını uzun soluklu zorlu bir yolculuk olarak görmek istiyorum.
Clapham no longer held Sibella's presence to compensate me for the tedious journey between the suburbs and the city.
Clapham, artık Sibella'nın varlığına rağmen şehirden banliyöye yaptığım sıkıcı yolculuklarda beni cezbetmiyordu..
Two days later, I made the tedious journey to Bayswater.
İki gün sonra Bayswater'a sıkıcı bir yolculuk yaptım.
At the risk of seeming tedious, just where did you stash my cash?
Çileden çıkmamı göze alarak cevap ver, tıngırımı hangi deliğe zulaladınız?
Having covered in tedious detail not only the history of the Sarah Siddons Society, but also the history of acting since Thespis first stepped out of the chorus line, our distinguished chairman has finally arrived at our reason for being here.
Sarah Siddons Cemiyeti'nin tarihini sıkıcı detaylarla anlatmakla kalmayıp.. .. oyunculuk tarihini de Thespis'in koro çizgisinden ilk öne çıkmasından itibaren anlatan.. .. şık sunucumuz, nihayet burada olmamızın nedenine gelebildi.
Yes, yes, very tedious for you.
Evet, evet, senin için çok sıkıcı.
- O, sir,'tis better to be brief than tedious.
- Evet efendim, uzun lafın kısası.
No, Uncle, but our crosses on the way... have made it tedious, wearisome and heavy.
Hayır amca, ama yolda aldığımız kötü haber hem canımı sıktı, hem de yolculuğun tadını kaçırdı.
Cannot my Lord Stanley sleep these tedious nights?
Lord Stanley sabahı bekleyemez miydi?
I fear this will be a tedious voyage for you.
Senin için sıkıcı bir yolculuk olacak.
Tedious you mean.
Bıktırmadan yani.
- But you will be upset if she is too tedious.
Ama çok dik kafalı olmaları da iyi bir şey değil.
I find it tedious, almost unworthy of me.
Sıkıcı buluyorum, buna hiç layık değilim.
As soon as I get this tedious business over, I shall join you there.
Bu can sıkıcı işi halleder halletmez gelip seni bulacağım.
It was a beautiful spring day, a tedious time of the year for bachelors.
Güzel bir bahar günüydü bekarlar için yılın sıkıcı bir zamanı.
Sure, it's just a Long, tedious thank-you note.
Yalnızca bir teşekkür notu, biliyorum.
If I may, Counselor, it could be quite tedious for us both to sit here and wait in silence.
İzin verirseniz danışman ikimizin de burada oturup sessizlik içinde beklemesi can sıkıcı olabilir.
I see your remaining days as a tedious collection of hours full of useless vanities.
Gelecekteki günleri gereksiz yere harcanmış bir zaman silsilesi olarak görüyorum.
Miss birchfield, you have made the afternoon very tedious with your constant search for an answer.
Bayan Birchfield, bu öğleden sonrayı, bir cevap için yaptığınız ısrarlı arayışla çok yorucu hale getirdiniz.
Except taxation by 6-month installments could get tedious.
Ama altı aylık vadenin faizi çok yüksek. Bu size bir servete malolabilir.
'A marriage of science and mass communication,'which results in the abolition'of years of tedious and wasteful schooling.
Bilimin ve kitle iletişim araçlarının evliliği, bıktırıcı ve ziyankar bir öğretim için yıllarca zaman... harcanmasının ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaktadır.
No more wastage in schools or tedious learning by rote.
Okullardaki israfa artık son. İnsanı usandıran... ezbere dayalı öğrenime artık son.
" Streets that follow like a tedious argument...
Sokaklar, sıkıcı bir tartışma gibi peşimize düşsün.
You find my chatter tedious and dumb
# Benim sohbetimi sıkıcı Ve aptalca buluyorsun #
My God, it's dull, it's so desperately dull and tedious and stuffy and boring and desperately dull.
Tanrım, sıkıcı, felaket sıkıcı bıktırıcı, boğucu ve sıkıcı ve son derece sıkıcı.
"Unimaginative, timid, lacking in initiative, spineless easily dominated, no sense of humour tedious company and irrepressibly drab and awful."
"Düş gücü yok, korkak, girişimci değil, ödlek zayıf, espriden anlamaz berbat, kasvetli ve korkunç biri." diyorlar.
But I'm an artist, I'm supposed to practice my art every day, like a violinist doing his tedious scales.
Ama ben bir sanatçıyım, her gün sanat icra ediyorum, bir kemancı gibi can sıkıcı ölçüde.
however, i would just like to add a complaint about shows which have too many complaints in them as they get very tedious for the average viewer.
Benim şikâyetim, içinde çok şikâyet olan programlar seyirciyi usandırıyor.
It was long and it was tedious. And it had better be worth our while, Mr. Holmes.
Uzun ve sıkıcıydı ve gelmemize değerse iyi olacak, Mr. Holmes.
It's so deadly dull and tedious... and stuffy and boring and desperately dull!
O kadar sıkıcı ve meşakkatli ve boğucu ve bunaltıcı ve sıkıcı!
"no sense of humor", "tedious company"... and "irrepressibly drab and awful". And where as in most professions these would be considerable drawbacks... in accountancy they are a positive boon.
Birçok iş kolunda bunlar dezavantaj olarak görülse de muhasebecilikte nimet olarak algılanırlar.
I'd so dreaded the prospect of making this tedious journey alone.
Bu sıkıcı yolculuğu tek başıma yapmak beni çok kaygılandırıyordu.
I'm in blood, stepped in so far that should I wade no more returning were as tedious as go o'er.
Kan gölünde o kadar ilerlemişim ki çok geç artık geri dönmek, ileri gitmek kadar yorucu olur.
You bore me, personally, and everything you do for me I find tedious, including this charade.
Şahsen beni sıkıyorsun. Yaptığın her şeyi sıkıcı buluyorum, buna bu saçmalık da dahil.
It must have been a long and tedious flight.
Sıkıcı ve uzun bir uçuş olmalı.
Where life is hard and tedious "
"... hayat çok sıkıcı ve zor ".
Hard, tedious labour exposes people to much greater strain.
Ağır ve sıkıcı iş yapan insanlar çok daha büyük zorlamalara açıktır.