English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Tents

Tents translate Turkish

604 parallel translation
Yes, we're way past tents, we're living in bungalows now.
Geçmiş zamanın kentlerinde saman damlı evlerde yaşardık...
Sleeping in tents, in the wet and everything.
Islak çadırlarda uyumak ve her şey ıslak halde.
We camp here, Bomba. No tents.
Kamp kuruyoruz Bomba.
Tents.
Çadır.
Be very quiet while you're setting the tents up.
Çadırları kurarken çok sessiz olun.
Order everybody, you mean, and make them sleep in tents.
Yani herkese emir vermek. Hepsini çadırda yatmaya zorlamak istiyorsun.
Who wants to sleep in tents when they've got their own room with a bath, where they know where everything is?
Hepsinin konforlu odaları, banyoları varken neden onları çadırda yatıracaksın?
This is the day when only joy is in the tents of the Caliph.
Bugün Halife'nin çadırında sadece neşe var.
- Tents.
- Çadır.
It was a swarming Tower of Babel made of rabbit cages, campfires, huts and improvised tents.
Tavşan kafesleri, kamp ateşleri, kulübeler, uyduruk çadırlardan yapılma, kaynaşan bir Babil Kulesiydi.
Boy and Cheeta get other guns from tents.
Çocuk ve Çita çadırlardan başka silahlar alıyor.
All uphill, and it was a weary bunch of marines who pitched tents that night and gratefully folded themselves inside.
Bir tepede, tüm piyadeler çadırlarını kurup, içinde kıvrılıp yattılar.
I love his mistakes One could camp out in tents
Buraya çadırlar kurup kamp yapabiliriz.
A new community is springing up... a veritable town of tents and trucks and trailers.
Yeni bir yerleşim alanı ; çadır, kamyon ve karavanlardan oluşan gerçek bir kasaba doğuyor.
Are those my tents where I perceive our light?
Benim çadırlarım mı o yananlar?
Leopards and lions have been known to come into tents.
Leoparlar ve aslanlar çadırlara giriyorlar.
We felt that the whole planet was covered in refugee tents.
Tüm gezegenin mülteci çadırlarıyla kaplandığını hissettik.
Man, this living in tents behind closed gates is tough on me.
Çadırlarda, kapalı geçitler ardında yaşamak bana çok dokunuyor.
Here... pitch our tents... even here... in Bosworth field.
Çadırları buraya kurun. İşte Bosworth düzlüğü.
Half a league from here they stand at arms, no baggage train, no tents pitched.
Buradan yarım saat uzaklıktalar, yük katarları ve kurulu çadırları yok.
There is no room in my tents for those who fear... or question my orders.
Benim yanımda korkakların işi yoktur. Kimse emirlerimi tartışamaz.
I will not have her within our tents.
Onu çadırıma asla, asla almam ben!
I say who stays in our tents.
Çadırımızda kimin kalacağına ben karar veririm.
Your tents burn well.
Çadırlarınız yanıyor, Moğol.
Kumlek and his Tartar dogs revel in our tents at this hour!
Kumlek ve Tatar köpekleri çadırlarımızı yaktılar.
The tents were ready as you ordered.
Çadırları söndürdük.
There would be peace of spirit for you, Moses, in our tents beneath the holy mountain.
Kutsal dağın altındaki çadırlarımızda ruhun huzura kavuşacaktır Musa.
Our tents are not the columned halls of Egypt, but our children play happily before them.
Çadırlarımız Mısır'ın sütunlu salonları değil... ama çocuklarımız önlerinde neşe içinde oynar.
Caleb, warn the north tents!
Caleb, kuzey çadırlarını uyar!
Let's set up our tents.
Haydi çadırlarımızı kuralım.
No more tents.
Artık çadırlar yok.
Not one word, not one, about legal documents, tents, moneys or lost souls.
Yasal belgeler, çadırlar, kayıp ruhlar hakkında tek kelime bile etme.
Untidy little girls won't go to the dance, so keep those tents clean, your uniforms spanking fresh, and we'll all be one big happy family!
Düzensiz küçük kızlar dans partisine gelemez. Çadırlarınızı temiz tutmalı kıyafetleriniz muazzam olmalı böylece büyük ve mutlu bir aile oluruz.
I scatter, I burn my enemies tents. I take away their flocks and herds.
Düşmanlarımın çadırlarını yaktım, sürülerini aldım.
I don't want these tents providing cover for the enemy.
Düşmanın bu çadırları siper almasını istemem.
As Jabal, the father of such as dwell in tents... and of such as have cattle.
Çadırda oturanların ve sürü sahiplerinin atası Yabal gibi.
And in that trust... have we pitched our tents.
Ve çadırımızı bu güven üstüne diktik.
And they pitched their tents in the length and breadth of it... from Bethel to Kadesh and Shur, even unto Egypt.
Ve onun boyu ve enince çadırlarını kurdular Beyt-el'den Kadeş'e, Şur'a ve hatta Mısır'a kadar.
And you, my trained servants... born in mine own house... gather at the tents. Three hundred eighteen we be.
Ve siz, evimde doğup talim edilmiş uşaklarım çadırlarda toplanın.
I just saw them putting up his personal tents over the river. He's moving up.
Onları nehrin oralarda kişisel çadırını kurarlarken gördüm.
Meat in your tents, laughing children, singing warriors, listening maidens.
Çadırınızda bolca et, gülen çocuklar, şarkı söyleyen savaşçılar.
I hear they got tents set up, off the boondocks.
Arkalarda, çadırlar kurduklarını duydum...
Damp tents... and a nasty little shack full of dead flies.
Görmüştüm. Rutubetli çadırlar ve ölü sineklerle dolu iğrenç bir kulübe.
It's a country of mud houses and hogans and tents of the Apaches.
Apaçilerin çamur evlerinin, çadır ve mağaralarının olduğu bir yer.
Don't pray to god because he blesses your tents!
Çadırlarınızı kutsaması için tanrıya dua etmiyorsunuz!
Jettison the tents, the skis, the sledges!
Çadırları, kayakları, kızakları atın.
Stay in your tents.
- Çadırlarınızda kalın.
Give cãruþelor fire and tents chased away those cows and dirty. And then it's to the chase... Mezcal and will handle the rest.
Sonra biz ayrılacağız ve Bay Mezcal kalanını halledecek.
We start with cãruþele and tents?
Önce vagonlar ve çadırlarla mı başlıyoruz?
Where are the tents?
Çadırlar nerede?
- How come the tents ain't up?
- Çadırlar neden kurulmadı?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]