That's all i can say translate Turkish
368 parallel translation
All I can say is that it's an organic polymer.
Tek söyleyebileceğim, bunun organik bir polimer olduğu.
That's all i can say.
Tek söyleyebileceğim bu.
That's clever well, all i can say is... the first thing we got to do is to find out who saw somebody, apart from druce, anywhere near there at half-past one that morning.
- Çok zekice. Söyleyebileceğim tek şey şu : Yapmamız gereken ilk şey sabahın bir buçuğunda Druce dışında birini kimin gördüğünü bulmak.
Then he said, "Say ah" and I said "ah," and that's all I can remember.
Sonra "Aaa de" dedi. Ben de "Aaa" dedim. İşte tüm hatırladığım bu.
I'm sorry, that's all I can say.
Üzgünüm, tek söyleyebileceğim bu.
That's all I can say
Söyleyebileceğimiz tek şey bu.
Well, all I can say, Charters, is that when it comes to humor... we live in entirely different worlds.
Tek söyleyeceğim Charters, iş mizaha anlayışına gelince tamamıyla farklı dünyaların insanlarıyız.
That's all I can say.
Tek söyleyebileceğim bu.
If you were working for me, all I can say is that you wouldn't have time for it, either.
Benimle çalışıyor olsaydınız sizin için de vakit olmazdı.
That's certainly too bad, miss. That's all I can say.
Gerçekten çok kötü hanımefendi, tek söyleyebileceğim bu.
That's all I can say.
Sadece bu kadarını söyleyebilirim.
That's all I've gotta say, and you can do what you like.
Gerekenleri söyledim. Artık istediğini yapabilirsin.
It's front-page stuff, that's all I can say.
Baş sayfa haberi, tüm söyleyebileceğim bu.
That's all I can say.
Söyleyebileceklerim bundan ibaret.
That's all I can say
Söyleyebileceklerim bunlar.
Look for a scapegoat somewhere else. That's all I can say.
Gidip günah keçisini başka yerde arayın.
Ken, there's nothing I can say that will help at all.
Ken, ne desem boş.
But when I say that you're close to me, that's all I can say, because that's the way I am.
Ama bana yakın olduğunu söylerken... bundan fazlasını yapamam, çünkü ben böyleyim.
I know all that goes on in Angelica's heart and mind, and I believe I can say that Don Tancredi's affection, which honors us all, is sincerely returned.
Angelica'nın kalbinden ve aklından geçen herşeyi biliyorum ve hepimiz onurlandıran Don Tancredi'nin sevgisinin içten bir karşılığı olduğunu söyleyebilirim.
She better, Miss Ledoux. That's all I can say.
Getirir umarım, tüm söyleyeceğim bu..
That's all I can say.
Tüm söyleyebileceğim bu.
But all I can say is that ; I hope, having trained for so long... I can defeat Karate
Ama sende şunu anlamalısın yaptığım bunca emek ve çabalarım umarım boşa gitmez.
That's all I can say.
Daha ne söyleyeyim.
If my grandmother Tzeitel, may she rest in peace, took the trouble to come from the other world to tell us about the tailor all I can say is that it's for the best.
Tevye... Eğer Tzeitel Ninem, nur içinde yatsın, terziyi haber vermek için, öbür taraftan gelmek zahmetine katlandıysa Bizlere "Hayırlısı" demek düşer.
I'm sorry, Hanlon. That's all I can say.
Başka bir şey diyemeyeceğim.
( Door Opening ) - Well, my dears, I'm sure I can say on behalf of Mrs Blaney as well as myself, that it's moments like this that make all our efforts here worthwhile.
Evet, canlarım Bayan Blaney ve kendi adıma söylemek isterim ki böyle anlar için tüm çabalarımıza değer.
That's all I can say.
Tek söyleyeceğim bu.
That's all I can say.
Başka da bir şey demem.
That's all I can say now.
Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar.
That's all I can say.
Tek diyebileceğim bu.
All I can say is that she behaves like this because she's a woman who loves her neighbour and I think you will be her next neighbour.
Tek şunu söyleyebilirim ki onun böyle davranmasının sebebi komşusunu çok seven bir kadın olması. Ve senin onun yeni komşusu olacağını düşünüyorum.
That's all I can say.
Başka bir şey diyemem.
That's all I can say now.
Şimdilik söyleyebileceğimin hepsi bu.
Well, if that's how you treat your poor, old mother in the autumn years of her life, all I can say is :
Eğer zavallı, yaşlı annene, son senelerinde böyle davranacaksan, tek diyeceğim sana :
That I will, Mrs L. If they do transgress, I'll pop the details on a postcard. You can read all about it before you can say "Marco Polo".
Yanlış bir şey yaparlarsa, tüm detaylarıyla bir karta yazar, size gönderirim.
That's all I can say.
Bütün söyleyebileceğim bu.
Look, that's all I can say.
Bak, söyleyebileceğim bu kadar.
Well, then, mister, keep your distance on this boat, that's all I can say.
O zaman bayım tek söyleyebileceğim bu gemide olduğumuz sürece bana mesafeli olun.
All I can feel is your warm, that is to say, your hot, breath on my...
Tek hissettiğim, sıcak yani şehvetli nefesini...
I can only say, as your friend and your manager, you're a sick individual... but if that's what you want, all right, we'll do it.
Sana arkadaşın ve menajerin olarak şunu söylemeliyim Lou, sen hasta birisin, ama istediğin buysa tamam, yaparım. Senin için yaparım.
That's Really all I can say.
Gerçekten sana söyleyebileceklerimin hepsi bu.
All you have to do is come to the embassy with me, say that I rescued you, and then walk away with fifty guineas and all the vol-au-vents you can stuff in your pockets.
Bütün yapman gereken, benimle elçiliğe gelip, seni kurtardığımı söylemen, ve sonra da, elli gine ve cebine sığdırabileceğin kadar börekle çıkıp gitmen.
That's all I can say.
- Evet, tüm söyleyeceğim bu.
That's all I can say.
Tek diyeceğim bu.
And I hope she keeps her mouth shut. That's all I can say.
Çenesini de inşallah kapatır.
That's all I can say.
Aklıma başka bir şey gelmiyor.
I know it's New Year's Eve, I know you're feeling lonely, but you just can't show up, say you love me and expect that to make it all right.
Üzgünüm, Harry. Yılbaşı gecesi kendini yalnız hissediyorsun. Ama böyle karşıma çıkıp beni sevdiğini söyleyince her şeyi düzelmesini bekleme.
That's about all I can say about her.
Onun hakkında sana söyleyebileceğimin hepsi bu.
that's really all I can say.
Ve tüm söyleyebileceğim bu kadar.
That's about all I can say.
Hepsi bu.
- That's all I can say.
- Söyleyeceklerim bu kadar.