That's all i can tell you translate Turkish
235 parallel translation
That's about all I can tell you.
Tüm söyleyebileceğim bunlar.
That's all I can tell you.
Tek söyleyebileceğim bu kadar.
That's all I can tell you for now.
Size söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
That's all I can tell you.
Size söyleyebileceğim bu kadar.
- That's all I can tell you.
- Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar.
That's all I can tell you.
Tek söyleyebileceğim bu.
That's all I can tell you right now.
Size şu an söyleyebileceklerim bu kadar
I tell you, I just can't believe it. That's all.
İşte buna inanamam.
That's all I can tell you right now.
Şu an için size söyleyebileceğimin hepsi bu.
That's all that I can tell you.
Söyleyeceğim bu kadar.
All I can tell you is that it's an accident.
Size tek söyleyebileceğim, bunun bir kaza olduğudur.
That's all I can tell you.
Söyleyebileceklerim bu kadar.
Now that it's all over, I can tell you something else.
Artık her şey bittiğine göre, sana bir şey daha söyleyeyim.
A Druid can only repeat the secret to another druid, all that I can tell you... is that it contains mistletoe and lobster, the lobster is not necessary... but it tastes good.
Sadece bir Rahip, diğer bir Rahibe bu sırrı aktarabilir, size tüm söyleyebileceğim şu kadar ki... içinde ökseotu ve istakoz var, istakoz gerekli değil... ama iyi lezzet veriyor.
That's all I can tell you.
Bu kadarını söyleyebilirim.
I tell you, that's the only way it can be done with all respect.
Tüm saygımla efendim, bunu başarabilmenin tek yolu budur.
That's all I can tell you.
Ancak bu kadarını söyleyebilirim.
I can't tell you! That's all! I can't!
Sana anlatamam, hepsi bu, anlatamam.
That's all I can tell you.
- Tek söyleyebileceğim bu.
That's all I can tell you about my business.
İşim hakkında bu kadarını söyleyebilirim.
That's all I can tell you now.
Şimdilik size bu kadar söyleyebilirim.
That's all I can tell you, I don't know anything.
Bu kadar söyleyebilirim, başka bir şey bilmiyorum.
That's all I can tell you.
O kadar söyleyeyim yani.
I have come to tell you, Tiberius, that I and all of Rome, blame you for my husband's death until you can prove your innocence. We know you've taken our witness, but it will avail you nothing. Emperor you may be, but justice is emperor over all
Sana söylemeye geldim Tiberius, ben ve tüm Roma suçsuzluğunu kanıtlayana dek, kocamın ölümünden ötürü seni suçluyoruz.
That's all I can tell you.
Diyebileceğim bundan ibaret.
That's all I can tell you.
Size ancak bu kadar söyleyebilirim.
It seemed like a better joke. So that's, uh, all I can tell you.
Daha iyi bir espri gibi gelmişti.
All I can tell you is that he's absolutely terrified.
Tüm söyleyebileceğim büyük bir korku içinde olduğu.
That's all I can tell you
tüm söyleyebileceğim bu?
That's about all I can tell you.
Size söyleyebileceğim bu.
But that's all I can tell you
Ancak size anlatabileceğimin hepsi bu.
That's all I can tell you.
Sana hepsini söyleyebilirim.
Ibrahim, I respect you, can't tell you how sorry I am for all that's befallen you.
İbrahim sana saygı duyarım ve bu başına gelenlere ne kadar üzüldüğümü anlatamam.
That's all I can tell you.
Hepsi bir paravan. Ancak bu kadarını söyleyebilirim.
You know, Sam, I think you're looking for someone to tell you it's all right to break your vow, but I can't do that.
Sam, bence sen yeminini bozmanın sakıncası olmadığını söyleyecek birini arıyorsun. Ama ben bunu söyleyemem.
All I can tell you is that the admiral has been confined to his support chair for the last four years by the effects of Iverson's.
Amiral, tam 4 senedir, Iverson hastalığı yüzünden... sandalyeye bağlı durumdaydı.
All I can tell you is that he's ingested something - that's strongly affecting his body.
Ama kesinlikle bedenini çok güçlü etkileyen bir şeyler almış.
I'm meeting Bobby Tex, that's all I can tell you.
Bobby Tex'le buluşacağım. Adını şu an söylemeyeceğim birini de getirebiliriz.
- That's all I can tell you.
- Size söyleyebileceğim bu kadar.
That's all I can tell you.
Tüm söyleyebileceğim bu.
Now, you're either gonna tell me every damn thing you know so there's a small chance that I can actually do them some good or I'm gonna be all over you like a fly on shit for the rest of your life.
Şimdi, bana bildiğin her şeyi anlatırsın, böylece onlara yardım etmek için küçük bir şansın olur ya da hayatın boyunca bok sineği gibi peşinde olurum.
Erm... are there one or two publications that I, as an average person, a biologist, can read to bypass this filter of our press? Now, if you ask, "What media can I turn to to get the right answers?" First of all, I wouldn't tell you that, because I don't think there's an answer.
Muhabirde bulunan doğruluk, hız, adil bir yaklaşım, dürüstlük ve bütünlük gibi özelliklerle doğruya ulaşma çabası sürdürülür.
That's all I can tell you.
Şimdilik size tüm söyleyebileceklerim bunlar.
That's all I can tell you.
Söyleyebileceklerim hepsi bu.
That's all I can tell you. You're not just trying to protect him?
Sana söyleyebileceğimin hepsi bu... yani sadece onu korumaya çalışmıyorsun?
- That's all I can tell you. - That's bullshit.
- Sana söyleyebileceğim tek şey bu.
- That's all I can tell you.
- Size tek söyleyebileceğim bu.
That's all I can tell you right now.
Söyleyebileceğim tek şey bu.
Well, now I can tell you all... that the final battle is upon us, that the assault on sin itself has begun.
Hepinize şunu söyleyebilirim ki üzerimize düşen son savaş şeytana karşı son taarruz başlamış bulunuyor.
All I can tell you, Joseph, is that Maria exhibits most of the symptoms... of what is called a borderline personality.
Bütün söyleyebileceğim, Maria'nın sınır kişilik dediğimiz kişilik bozukluğunun tüm belirtilerini sergilediği. Yani gerçek bir kimliği yok.
I can't tell you all that we know, but he's male...
Tüm bildiğimizi söyletemem, ama katil erkek...