That's all i know translate Turkish
4,226 parallel translation
She's in surgery. That's all I know.
- Ameliyatta, tek bildiğim bu...
That's--that's all I know. You can keep going.
Tüm bildiğim bu, devam edebilirsin.
You know, I grew up hearing all about my brother, and now that he's actually here, he's only told me things I already know.
Biliyor musun, abim hakkında bir sürü şey duyarak büyüdüm. Şimdi o burada olduğu hâlde bana zaten bildiğim şeyleri söylüyor.
That's all I know.
- Bütün bildiğim bu.
And now that he has, all I know is he's back for one of us.
Şimdi geri geldiğine göre, tek bildiğim bizden biri için geri geldiği.
Well, I presume you don't consider my marriage a paragon of excellence, but the thing that's kept the fire lit all these years is that we know how to fight, but not surrender.
Şey, benim evliliğimi pek de mükemmel bir örnek olarak almadığını varsayıyorum ancak bunca yıldır ateşin sönmemesini sağlayan şey kavga etmeyi bilmemiz, ama teslim olmayı bilmeyişimizdir
I know it's all happening a little fast, but you have no idea. How excited I was, how thrilled I was. To feel that spark between us.
Biliyorum her şey çok hızlı oluyor ama aramızdaki kıvılcımı hissettiğimde ne kadar etkilendiğimi, heycanlandığımı tahmin edemezsin.
That's all I know.
Tüm bildiğim bu.
I promise, that's all I know.
Bütün bildiğim bu kadar.
That's all I know.
Bütün bildiğim bu.
I mean, the fact that we don't know where he's going makes him all the more badass.
- Nereye gittiğini bilmememiz onu daha da havalı yapıyor.
Uh, first off, uh, I think we should all let Rayna know how happy we are about, uh, her pulling through after that accident, and that she's here and healthy.
Öncelikle, bence Rayna'nın kazayı atlatmasına ve burada, sağlıklı bir şekilde bizimle olmasına ne kadar sevindiğimizi belirtelim.
I mean, she said, "This isn't an ultimatum," but we all know that's code for "This is a big fat ultimatum."
"Ültimatom değil" dedi ama hepimiz bunun "Çok büyük bir ültimatom" olduğunu biliyoruz.
Well, good idea. But if that doesn't work, then just let me know if there's anything I can do to help, all right?
İyi fikir, ama işe yaramazsa, yardım edebileceğim bir şey olursa söylemen yeter, tamam mı?
Now, I forgave your ham-handed mass murder business with the bus- - overexuberance of youth and all that- - but if you haven't got the goddamn brains to know that when strangers come asking questions, we close ranks, then I fear our line is truly at an end.
Senin o otobüsteki baştan savma toplu cinayetini gençtir, kanı deli akar dedim, affettim ama yabancılar gelip soru sorduğunda yardım için birbirimize sığındığımızı akıl edemiyorsan işte o zaman, sülalemizin sonunun geldiğinden korkarım.
That's all I needed to know.
Tek öğrenmek istediğim buydu.
That's all I need to know.
Tüm ihtiyacım olan bu.
All right, so we know what he looks like- - that's more than we had- - but I don't see how we're about to put cuffs on the guy.
Pekala, o zaman şimdi neye benzediğini biliyoruz. İstediğimizden de fazlası. Ama nasıl tutuklamak üzere olduğumuzu anlamadım.
That's all I needed to know.
Bilmem gerekenin hepsi bu.
- What else have you been protecting me from all this time? That's not what's come between us, John, I think you know that.
Aramızdaki sorun bu değil John, bence biliyorsun bunu.
Now, I don't know if you're all aware of this, but Ghibli films... only air on NTV. Why is that?
Şimdi, bilmiyorum hepiniz bunun farkında mısınız ama Ghibli filmleri yalnızca Nippon TV'de yayınlanıyor.
I know which way it's headed without all that stupid stuff.
Tüm bu aptal şeylere bakmadan nereye gittiğini bilebilirim.
all i know is my mind was so numb from doing all that boring data entry that my brain kind of rebooted, and i had an inspiration about one of my old cases.
Tek bildiğim, tüm o sıkıcı veri girme işlerinden dolayı beynim o kadar uyuştu ki kendine format attı ve eski dosyalarımdan birini çözmek için ilham bulmuş oldum.
The man was scared. That's all I know.
Adam korkuyordu.
All I know is that Nucky Thompson drove up from Atlantic City, sat in the DA's office for 35 minutes, and another boy went to jail.
Tek bildiğim şey Nucky Thompson'ın Atlantic City'den gelip Bölge Savcısı'nın ofisinde 35 dakika oturduğu ve başka bir çocuğun hapsi boylaması.
I know you don't believe it, but that's all I've ever wanted to do.
İnanmadığını biliyorum ama hep isteğim buydu.
All I know is taking on HR, it's like fighting a battle that can't be won.
Tek bildiğim, HR'yi karşına almak kazanamayacağın bir savaşta savaşmaya benziyor.
All right, I just want to say that we've all really come to love your son and I know that my daughter is crazy about him, so I'm sure there's a happy ending in here somewhere.
Sadece bir şeyler söylemek istedim, oğlunuzu gerçekten çok seviyoruz, ve kızım da ona abayı yakmış durumda, yani eminim ki onlar için mutlu bir son vardır.
- Meanwhile, I'm looking around his office at all these fancy computers and whatever else he's got in there and... you know, I just demanded that he sell everything and just give us back at least some of the money.
- Bu arada, Ofisde etrafıma bakıyorum, bu süslü bilgisayarlar ve orada başka ne varsa ve... bilirsin, herşeyi satmak istediğinde sormak istedim sadece, ve sadece paranın bir kısmını geri vermeyi.
You know what? I'll talk to her. That's all right.
Aslında var ya, onunla ben konuşurum.
You gotta understand that I did it because I know in my heart that the Xbox is better for all of us.
Neden yaptığımı anlamalısın Xbox'ın hepimiz için en iyisi olduğuna bütün kalbimle inanıyorum.
That's all I know.
Tüm bildiğim bu kadar.
You know what? I think a better plan would be for you to make a list of all the places in the world that you've never honeymooned, vacationed, or married any of your other wives.
Biliyor musun, dünyadaki balayına gitmediğin, tatil yapmadığın veya eski eşlerinle evlenmediğin yerlerin bir listesini yapman daha iyi bir planmış gibi geliyor bana.
All I know about that surfer is that he is a "D" followed by three other letters.
Bildiğim tek şey, o sörfçünün "S" ile başlayıp iki harfle devam eden bir kelime olduğu.
That's all I know!
Tüm bildiğim bu.
Are you in trouble? Because all I know about him is that's what he handled for my parents.
Çünkü onun hakkında sadece bildiğim ailemin işlerini görmesi.
I just want to know that Patrick's all right.
Sadece Patrick iyi mi bilmek istiyorum.
You know, I think it's really great that you guys are finally protecting all this.
Biliyorsunuz, düşünüyorum da bütün bunları koruma altına almanız harika.
That's all I need to know.
Bilmem gereken her şey bu.
Look, I-I know that I've been busy lately, but the deal has to close by Sunday night, and Monday's a holiday, so I will be all yours.
Bak son zamanlar meşgul olduğumu biliyorum, anlaşma Pazar akşamına kadar yapılmış olmalı, ve pazartesi de tatil olacağ için tamamen senin olacağım.
All those things are, I think, tricky. But, you know, we use, I suppose, things that feel right and seem right to try and sell what is a fantastically clever way of substituting your lead actor.
Bütün bunlar sanırım,... karışık ancak,... biz de başrol oyuncusunu değiştirmenin dâhice bir yolunu deneyip satmak böyle iyi mi acaba diye deniyoruz, düşünüyoruz.
All I know is he's planning something big with that Skrill.
Tek bildiğim o Yıldırım Atar ile büyük bir şeyler yapmayı planladığı.
I don't know anything about my dad's business or Jack's, so whatever time that you spent here or in my house, sniffing around like a little FBI rodent was all a waste.
Babamın veya Jack'in işiyle ilgili hiçbir şey bilmiyorum. O yüzden burada veya evimde geçirdiğin anlar ve küçük bir FBI kemirgeni gibi bir şeyler öğrenmeye çalışman zaman kaybıydı.
Ah, I almost forgot. You all know that there's a Sahoe University dinner function for the lecturers tonight, right?
Bu akşamki yemeğe Sahoe üniversitesinin tüm öğretim üyeleri katılacak.
There's a woman that has all those features that I know, she's the worst.
Bütün bu özelliklerin hepsine sahip bir kadın tanıyorum. En kötüsü o!
- Oh, I know she's your mother and all that.
- Evet, biliyorum o annen.
I know that it's all thanks to you for Harry's keen interest in us.
Sayende Harry bize çok cömert davrandı.
That's all I've ever wanted is to know you.
Tüm istediğim seni tanımaktı.
I know this is your first show and it's all very new and fresh and exciting... but when you have done this 5000 times... you'll find that having sex with me is the only way... to mitigate the miserable drudgery of your existence.
Biliyorum, bu ilk gösterin, çok yeni ve heyecanlı geliyor ama beş bin kere yapınca benimle seks yapmanın, varlığının sefil sıkıcılığını hafifletmenin tek yolu olduğunu göreceksin.
Now, you know that's not what I meant by that, all right?
Demek istediğim şeyin bu olmadığını biliyorsun.
I know there's been trouble with the group, and I apologize that our efforts have caused a rift between y'all.
Grupla sorunlar olduğunu biliyorum. Çabalarımız aranızı bozmuşsa özür dilerim.
that's all 8171
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75
that's all i got 169
that's all for now 108
that's all i wanted to say 33
that's all that matters 302
that's all i want 130
that's all right 2318
that's all i have to say 53
that's all it takes 78
that's all i can say 75