That's my line translate Turkish
398 parallel translation
It's just a line from my last show, that's all.
Son şovumdam bir replik hepsi bu.
That's not my line.
Benim uzmanlığım bu değil.
Not the werewolf who bites into his victim's throat with his teeth but a monster who uses for his weapon of death a five-prong garden weeder, yes that's a little more my line.
Kurbanının boğazını dişleriyle ısıran kurtadama değil ama beş uçlu bir tırmık gibi ölüm silahını kullanan bir canavara inanırım, evet bu biraz daha benim yöntemim.
You know, that's a very interesting idea, but not in my line.
Çok ilginç bir fikir ama benim tarzım değil.
- That's my line.
- Ben bakarım.
Now, that's my line of work, sonny.
Bu benim iş alanım evlat.
Don't imply that's my line of work.
Bunun, benim mesleğim olduğunu ima etme.
That's not my line of duty.
Bu benim görevim de değil.
- Yes, that's my line of business.
- Evet, iş alanım bu.
That's my line, fool.
O benim cümlemdi, aptal.
That's my line!
- Ben de öyle dedim!
If the ship doesn't fit the man, then the man damn well has to fit the ship, and that's the line my thinking has been going on.
Eğer gemi adama ayak uyduramazsa, o zaman adam gemiye ayak uydurmak zorundadır, ve bu fikirle yaklaştım olaya.
It was his line, not hers. That's right. "My dear Audrey," he said "you'll get spots on your nose if you drink when it's hot."
Evet. "Sevgili Audrey" dedi "sıcak içersen burnunda çil çıkar."
Now, that's my real line.
Bu benim işim.
That's my line.
Bu sözleri benim söylemem gerek.
That's a line I picked up on my way back from the bar.
Bardan gelirken duyduğum bir söz.
- That sort of thing's not quite in my line.
- Bu tip şeyler pek tarzım değil.
It was a crashing disadvantage to me in the 1942 campaign in that I hadn't got a wireless set which would contact my air support in Rangoon, and, therefore, believe it or not, the only thing I could do was to tap in onto the railway telephone line, get the babu in the post office in Rangoon, and try and persuade him that it was vitally important for me to be put on to air force headquarters.
1942 seferinde benim için en vurucu dezavantaj Yangon'daki hava desteğimizle irtibatı sağlayacak kablosuz bir setimiz olmayışıydı ve bu sebeple, inanın ya da inanmayın yapabildiğim tek şey demiryolunun telefon hattına girmek Yangon'daki Babu isimli adama bağlanmak ve onu, hava kuvvetleri karargahımıza bağlanmanın hayati derecede önemli olduğuna ikna etmekti.
That's my new fall line.
Sonbahar koleksiyonum var orada.
That's my hot line.
Bu kırmızı hattım.
I'm starting my second and the same nobodies are going to line up not to buy that one, too.
İkincisine başlıyorum ama yine aynı kimseler... onu da satın almamak için sıraya girecekler.
I think that's my line, stranger.
O lafı benim söylemem gerekirdi, yabancı.
Well, this isn't easy to say and I don't know what song it's from, but there's a line in some song that goes, "l've got you under my skin."
Bunu söylemek kolay değil ve hangi şarkıda geçtiğini bilmiyorum ama bir şarkıda şöyle bir söz var : "İçime işlemişsin."
My God, I think... that's a telephone line.
Aman Tanrım, galiba o bir telefon hattı.
Are you the maniac that's been trying to cut in on my line?
Telefon hattımı kesmese çalışan manyak sen misin?
That's my line!
O benim oltam!
But that's my spring line.
Ama o bahar kreasyonum.
I get thirstyjust watching them, and in my line of work... I can't afford that filled-up feeling. That's why I drink Cadre Cola.
Onları izlemek beni susatıyor ve çalışırken..... kendimi doymuş gibi hissedemiyorsam..... işte o zaman Cadre Kola içiyorum.
That's a little out of my line.
Bu benim çizgimin biraz dışında.
That's my private line, honey. I'll take care of that.
Bu benim özel hattım ben ilgilenirim.
It don't happen to be my line of work, that's all.
Bu benim çalışma tarzım değil, hepsi bu.
Excuse me, Rebecca. That's my line.
Bu benim lafım.
" "Thou shalt not commit adultery." That's not my line. I read it.'
"Ama zina yapmak benim yapacağım bir şey değil." Bu benim değil, senin sözün.
That's my line.
Bu benim lafım.
I was working on an assembly line with my first true love, Leslie Ferguson, and we were making these mechanical frogs that could jump and sing at the same time.
İlk gerçek aşkımla bir imalathanede çalışıyorduk Leslie Ferguson..... ve şu aynı anda hem zıplayan.. ... hem de şarkı söyleyen kurbağalardan yapıyorduk.
P.S. In exchange for my transfer off the base... I'm willing to provide you with information about - "The illegal fence line shooting that occurred the night of August 2."
Üsten naklime karşılık olarak "2 Ağustos gecesi gerçekleşen yasadışı güvenlik duvarı atışı hakkında size bilgi vermek istiyorum."
I mean, my own personal philosophy of interviewing - and I've done quite a bit of it on the air, as perhaps you know - is that the most illuminating disclosures usually derive from areas... only indirectly related to the interviewee's line of work.
Şahsımın röportaj felsefesine göre ki canlı yayınlarımda da böyle yaparım en aydınlatıcı bilgiler, görüşülen kişinin iş sahası ile pek ilişkili olmayan konularda alınır.
It's with the production line and that's my responsibility.
Üretimle ilgili bir problem var, ve bu benim sorumluluğumda.
That's my line!
Benim sıram!
- Yeah, and in my line of work, that's a problem.
- Evet. Ve benim çalıştığım sektörde bu bir problem.
That's usually my line.
Bunu genelde ben söylerim.
That's my line!
O benim repliğim!
That's my line.
Ama bunu ben söyleyecektim.
For a long time, I thought about not saying anything, but... the moment my heart crossed that line... there wasn't much I could do but see it through.
Uzun süredir bu konuda sessiz kalmayı düşünüyordum ama yüreğim sınırları aştığı anda ona teslim olmaktan başka yapacak bir şey kalmadı.
That's the line that destroyed my life.
Bu sözler hayatımı yok etti.
That's my line.
Asıl benim lafım o.
Walking the line That's painted by pride And I have made mistakes in my life
Ve geçmişimdeki Saklayamadığım hatalarım
Walking the line That's painted by pride And I have made mistakes in my life
Ve Saklayamadığım hatalarım
Walking the line That's painted by pride And I have made mistakes in my life That I just can't hide
Ve geçmişimdeki Saklayamadığım hatalarım
Their fathers plan to dismantle my temples that line the border.
- Babaları şu sınırı çizen tapınaklarımı dağıtmayı planlıyor.
That's my favorite line in my favorite movie of yours :
En sevdiğim replik ; en sevdiğim filminizden :
that's my boy 361
that's my girl 410
that's my best friend 28
that's my sister 96
that's my baby 48
that's my man 51
that's my husband 82
that's my boss 25
that's my mom 88
that's my brother 107
that's my girl 410
that's my best friend 28
that's my sister 96
that's my baby 48
that's my man 51
that's my husband 82
that's my boss 25
that's my mom 88
that's my brother 107