That's not allowed translate Turkish
274 parallel translation
Wait a minute, lady, that's not allowed.
Bir dakika hanfendi, buna izin yok.
That's why cancer patients are not allowed stimulating... food.
Eskiden oda arkadaşım olan bir adam var. Şu an mide kanseri.
You're not allowed to land in this country and that's the law!
Bu ülkede inemezsin. Kanun bu.
That's one responsibility I'm not allowed to take.
Çocukların sorumluluğunu üstlenmeme izin vermiyorlar.
Sorry, but that's not allowed.
Üzgünüm, ama izniniz yok.
You never will, but in this country it's safer to assume... that if they don't exactly say you can, you're probably not allowed to.
Asla bilemezsin, ama açıkça park edebilirsin denmiyorsa... park etmek yasak diye düşünmen daha yerinde olur.
Miles... you do know that you will not be allowed to go back.
Miles... okula geri dönmene izin vermediklerini biliyor olmalısın.
With this expansion project, we and the entire governing committee can appear before our fellow citizens in the upcoming elections certain that, once again, they will not deny us the trust that has allowed us for years to garner a majority on the city council.
Önümüzdeki seçimlerde bizler ve bütün idare heyeti, .. vatandaşlarımızın karşısına.. .. bu gelişim projesi ile çıkacağız ve böylece..
- That's not allowed.
- Ama iznimiz yok.
That's not allowed.
Buna izin verilmez.
That's still not allowed.
Bunu içmenize de izin yok.
The one that's not allowed to light matches.
Kibrit yakması yasak olan.
And since old Whateley's not allowed anyone out there since, it's possible that baby may have lived.
Ve yaşlı Whateley kimseyi dışarı bırakmadığı için bebek yaşıyor olabilirdi.
That's why it is not allowed the officer to dirty place.
Ve öyle. Bu yüzden Başkan'ın bunu kirletmesine izin veremeyiz.
But we are anarchists, that's not allowed.
Ama biz anarşistiz, buna müsaade etmezler.
That's not allowed.
Buna izin vermem.
- That's not allowed.
- İzinli değiliz.
No, that's not allowed.
Hayır, bu kurallara aykırı.
That's not allowed.
Bu kurallara aykırı.
- You know that's not allowed.
- Buna izin verilmediğini biliyorsun.
No, that's not allowed...
Buna izin vermezler.
- That's not allowed!
- Olamaz!
You know that's not allowed!
Buna izin verilmediğini biliyorsun!
- That's not allowed.
- Ona izin yok.
I should crack down the rich and powerful but that's just what I'm not allowed to do.
Hayır tam tersi. Zengin ve güçlülere göz açtırmamalıyım ancak yapmama izin verilmeyen şey tam da bu.
That's not allowed.
Bu yasak değil mi?
That's not allowed!
Girmek yasak!
That's not allowed in here, miss.
Burada buna izin yok hanımefendi.
So, why was I not allowed to go into M. Benedict Farley's room that night?
Peki o akşam Bay Benedict Farley'in odasına gitmeme neden izin verilmemişti?
What was in M. Benedict Farley's room that I was not allowed to see?
Bay Benedict Farley'in odasında görmemi istemedikleri ne vardı?
That's not allowed, that's my property.
Burası benim mülküm.
I was blindsided by the raging fist of my incarcerator who informed me that Walt Whitman's homoerotic, unnatural pornographic sentiments were unacceptable and would not be allowed in an institution dedicated to reforming the ill-formed.
Beni hapse tıkan adam Whitman'ın homoerotik, doğal olmayan pornografik düşüncelerinin kabul edilemez olduğunu ve sapkınlıkları iyileştirmeyi amaçlayan bir kurumda bu tür şeylere izin verilemeyeceğini söyledi.
They wouldn't be performing their societal function if they allowed favoured truths to be challenged. Now, notice that's not true when I cross the border anywhere.
Bu da bir kontrol tekniğidir ; genellikle alt tabakadaki insanları ilgilendiren ortak konular halktan uzak tutulduğu için gerekli ve kullanışlıdır.
Jeez, That's Got To Be Hard On A Kid... Not Being Held Or Being Allowed To Hold Anyone.
Bir çocuk için çok zor olmalı dokunulmamak ya da birisine dokunmasına izin vermemek.
- And that's not allowed?
- Bu yasak mı?
Somehow, the L.S.D. liberated me in this way... that allowed me to just put it down and not worry about what it meant.
LSD bir şekilde bende bir şeyleri serbest bıraktı. Öyle ki durulmamı ve çizdiklerimi çok da dert etmememi sağladı.
So... not only was the Pegasus carrying sensitive equipment which must not be allowed to fall into Romulan hands not only was there a mysterious explosion which seemed to destroy the ship, but didn't but it seems that there was a mutiny on board.
Yani, ortaya çıkan şey şu Pegasus sadece Romulalıların eline düşmemesi gereken duyarlı donanımlar taşımamış sadece gemiyi yok ettiği sanılan ama etmeyen gizemli bir patlama olmamış, aynı zamanda gemide bir de isyan çıkmış.
Now, that's not generally allowed there, Doc.
Bu genellikle orada izin verilmeyen birşeydir Dok.
That's not allowed!
Bu yasak!
Camille said that it's important to love the sinner but hate the sin, so that, uh... you're allowed to feel the desire but not act on that desire.
Camille dedi ki : "Günahkarı sevmek ama günahtan nefret etmek önemlidir öyle ki, tutkuyu hissetmeye izin verirsiniz fakat bu tutku üzerine harekete geçmezsiniz."
Anyway that's why Mom said we were not allowed to play football again.
Her neyse... O zaman, annem bir daha futbol oynamamıza izin vermediğini söyledi.
But I am sorry that I can't bring you a lunch here, it's not allowed.
Ama özür dilerim. Buraya yemek getirmeme izin vermediler.
- You have a secret and that's not allowed.
- Pekala, bir sırrın var. Buna izin verilemez.
I wish that your son were here, Mr. Oslett... but I'm not allowed to show anything to anyone.
Burada yapmış olduğunuz her hangi bir şey...
Oh, well, that's really sweet of you, but I'm not allowed to date the customers.
Oh, çok tatlısınız, Fakat müşterilerle çıkmam yasak.
Ever since I heard that it's not allowed I've never wanted to dance so badly all my life!
Bunun yasak olduğunu duyduğumdan beri... bütün hayatım boyunca hiç bu kadar çok dans etmeyi istememiştim.
- No, that's not allowed.
- Hayır, buna izin yok.
That's not allowed.
- Buna izin yok.
Reese's cup... Why didn't you establish that it's office policy they're not allowed to socially see the clients?
Müşterilerle sonradan sosyal içerikli görüşmenin şirket politikasına aykırı olduğunu neden söylemedin?
That's it - she remembers and I'm not allowed to.
Durum bu - o hatırlıyor ve benim hatırlama hakkım yok.
That's not allowed in here.
Burada yapamazsınız.
that's not fair 860
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140
that's not enough 234
that's not gonna happen 539
that's not cool 151
that's not right 370
that's nothing 334
that's not a good idea 166
that's not what i meant 626
that's not bad 260
that's not 708
that's not gonna work 169
that's not gonna happen 539
that's not cool 151
that's not right 370
that's nothing 334
that's not a good idea 166
that's not what i meant 626
that's not bad 260
that's not 708
that's not gonna work 169