That doesn't look good translate Turkish
173 parallel translation
That doesn't look good.
- Hiç de iyi görünmüyor.
Doesn't that look good!
Hiç fena görünmüyor!
Look I'm no good at being noble. But it doesn't take much to see that the problems of three little people... don't amount to a hill of beans in this crazy world.
Asi olmayı beceremem ama üç kişinin sorunları bu çılgın dünyada pek önemli değil.
Still, that doesn't mean I don't look good in a training suit.
O eşofmanı giyince iyi görünmediğim manasına gelmez bu.
That angle doesn't look good.
O açı iyi gözükmüyor..
Doesn't that look good?
İyi görünmüyor mu?
That doesn't look so good, child.
Yani, çocuk o kadar iyi görünmüyor.
But the tube top doesn't look that good with a bra
Straplez sütyenle hoş durmuyor
You know that purse? Doesn't look good on you.
Biliyor musun, şu çanta sana hiç gitmemiş.
- He finally met pinball girl well, good for you, but that doesn't help me with the rest of the girls look, they want April out, Bunny, quite frankly was embarrassed
- Sonunda tilt kızıyla tanıştı. - Senin adına sevindim ama bu diğer kızlarla olan ilişkimi zedeliyor. Bak, April'ın çıkmasını istiyorlar.
Doesn't that look good?
Sol! Sol, sağ, sol! - Bu güzel gözükmüyor mu?
That's enough, quimby. Sorry. Just doesn't look like you got off to a good start.
Bu canice ve kanunsuz hareketi kes... aksi halde güç kullanacağım.
- That doesn't look good.
Durum pek iyi görünmüyor.
It doesn't look good, that's all I'm saying to you.
Hiç iyi görünmüyor, sana o kadarını söyleyeyim.
I've got to tell you, refusing to take a blood test that'll clear you, that doesn't look good.
Seni kurtaracak kan tahlilini yaptırmaman pek iyi görünmez.
Oh, and by the way, that color doesn't even look good an orange, ok?
Bu arada, turuncuyla bu renk uymamış.
That doesn't look good, captain.
İyi görünmüyor.
That doesn't look so good to a jury.
Bu jüri için çok iyi değil.
That doesn't look good.
Hiç iyi gözükmüyor.
You realise that doesn't look good?
Bunun pek iyi görünmediğinin farkında mısınız?
That ankle doesn't look so good.
- Ayak bileğin iyi görünmüyor
It doesn't look good to say that a wire had pierced here.
Bir elektrikli tel değdiğini söylemek, biraz tuhaf oluyor.
That's not why I stayed. But after what you told Frank and I about the will it doesn't look good that it's laying here.
Ama Frank'e ve bana vasiyet hakkında dediklerinden sonra, burada olması iyi değil.
- It doesn't look good, that's all.
- İyi görünmüyor o kadar.
That doesn't look good.
Pek iyi görünmüyor.
- That doesn't look good.
- İyi görünmüyor.
You need to know that I can look back and see every horrible thing you've ever done as Angelus, and it doesn't matter anymore because when I'm with you, all I feel is the good you've done as Angel.
Geriye dönüp baktığımda Angelus olarak yaptığın bütün o korkunç şeylerin artık hiçbir önemi olmadığını bilmeni isterim çünkü seninleyken tek hissettiğim, Angel'ken yaptığın iyilikler.
Now, in the meantime, I need you to tell Mr Mueller that his liver has lesions on it and it doesn't look good.
Bu arada Bay Mueller'e karaciğerinde lezyon olduğunu durumunun iyi görünmediğini söyle.
That's doesn't look good...
Bu pek de hoş görünmüyor bir yıldız için...
And give that broom to me. It doesn't look good in your hands
sen bir prens olduğunu sanıyorsun ve ben prenses olduğumu unutup çalışmak zorundayım
The stress test doesn't look that good to us.
Testler çok iyi çıkmadı.
- Brilliant. Doesn't that look good?
- Çok güzel, değil mi?
That thing on your neck, it doesn't look good, Michael.
Boynundaki o şey Pek iyi görünmüyor Micheal.
That doesn't look good.
Bu iyi gözükmez.
Look, Danny, just because you spend all day trying to catch cheats and scammers... doesn't mean that everyone you encounter is up to no good.
Dinle, Danny bütün zamanını hilekarlar ve hırsızları yakalayarak geçirmen... karşılaştığın her kişinin iyi biri olmadığı anlamına gelmez.
Well, that doesn't look like the face of someone who had a good talk with Lucas.
Bu, Lucas'la iyi bir konuşma yapmış birinin yüzüne benzemiyor.
I mean, you know, he doesn't look that good to me, but he looks good.
Yani, bana o kadar yakışıklı gelmedi fakat gene de yakışıklı.
That doesn't look good.
Bu iyi görünmüyor.
That doesn't look good, let me see him.
Bu hayra alamet değil, İzin ver onu göreyim.
That doesn't look so good, Chad.
- Bu pek hoş görünmüyor Chad.
Oh, boy, that doesn't look good.
Oh adamım, bu iyi gözükmüyor.
Oh boy, that doesn't look good.
Oh çocuğum, hiç iyi görünmüyor.
Oh, now that doesn't look too good, Sammy.
İşte bu hiç iyi olmamış, Sammy.
Oh, boy, that doesn't look good.
Tanrım, bu iyi görünmüyor.
All I can say for the moment is that it doesn't look very good. Not at all.
Şu an için söyleyebileceğim tek şey durumun hiç te iyi görünmediği.
Doesn't that cake look so good?
Şu pasta çok güzel görünmüyor mu?
But that doesn't look good.
Ama bu hiç de iyi görünmüyor.
That doesn't look good.
Pek iç açıcı görünmüyor.
That doesn't look too good.
Çok iyi görünmüyor.
That doesn't look good.
Ve bu dışarıdan hiç hoş görünmüyor.
That doesn't look good.
Hiç iyi görünmüyor.
that doesn't seem fair 27
that doesn't exist 18
that doesn't make any sense 402
that doesn't matter 341
that doesn't sound like you 29
that doesn't bother you 34
that doesn't sound good 109
that doesn't even make sense 56
that doesn't make it right 29
that doesn't sound right 46
that doesn't exist 18
that doesn't make any sense 402
that doesn't matter 341
that doesn't sound like you 29
that doesn't bother you 34
that doesn't sound good 109
that doesn't even make sense 56
that doesn't make it right 29
that doesn't sound right 46