That doesn't prove anything translate Turkish
138 parallel translation
Perhaps the course he gave us was wrong, but that doesn't prove anything.
Söylediği rota yanlış olsa da neyi kanıtlar?
That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şey kanıtlamaz.
Well then, that doesn't prove anything, just because she says she loves you now.
artık hiç bir şeyi değiştirmezz. Çünkü artık seni sevdiğini söylüyor.
That doesn't prove anything.
Bu bir şeyi kanıtlamaz.
Well, even so, that doesn't prove anything.
Şey, öyle olsa bile, bu bir şey kanıtlamaz.
The fact that she's marrying again doesn't prove anything.
Onun yeniden evleniyor olması hiçbir şey kanıtlamaz.
That doesn't prove anything, Bob.
Bu bir şeyi ispat etmez, Bob.
That doesn't prove anything.
Bu hiç bir şeyi kanıtlamıyor.
- That doesn't prove anything.
- Bu hiçbirşeyi kanıtlamaz.
- That doesn't prove anything.
Bir şişe boşsa daha önce doluymuş demektir.
- That doesn't prove anything.
- Hiçkimse bunu hak etmez. - Evet
- That doesn't prove anything.
- Bu bir şeyi kanıtlamaz ki.
But that doesn't prove anything.
Fakat bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
I'm just gonna prove to all of you that a hat on a bed doesn't mean anything.
Yatağa şapka koymanın hiçbir anlamı olmadığını ispat edeceğim.
That doesn't prove anything.
Bu bir şeyi ispatlamaz.
They say that doesn't prove anything.
Diyorlar ki bu birşey kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
- Bu şova çıkmadan 2 gün önce olmuş.
- That tape doesn't prove anything.
- O kaset hiç bir şeyi kanıtlamaz.
And he also knows that finishing an entire book doesn't prove anything.
Kitabı sonuna kadar okumanın pek bir şey ifade etmediğini de biliyor.
Bill, that doesn't prove anything.
Bill, bu hiçbir şey kanıtlamaz.
The fact that I saved Maria's life doesn't prove anything.
Maria'nın hayatını kurtarmış olmam hiçbir şeyi kanıtlamıyor.
- That doesn't prove anything.
- Bu bir şey kanıtlamaz.
- Ds and Fs. That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şey kanıtlamaz.
- but that doesn't really prove anything...
- Ama yine de birşeyi kanıtlamaz...
- That doesn't prove anything.
- Bu bir şeyi ispatlamaz.
He died for you. Well, that doesn't prove anything.
Bu hiçbir şey kanıtlamaz.
That... that, tha's good But it doesn't prove anything
O... o... o iyi ama hiçbir şeyi kanıtlamaz
That doesn't prove anything. Why the hell not?
- Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
- That report doesn't prove anything.
- O rapor hiçbir şey kanıtlamaz.
- That doesn't prove anything.
- Bu hiç bir şeyi kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
Bu bir şey kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
- Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
Bu, hiçbir şeyi ispatlamaz.
No, but that doesn't prove anything.
Hayır ama bu hiçbir şey kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
Hiçbir şeyi kanıtlamaz.
That doesn't prove anything!
Bu hiçbir şeyi ispatlamaz!
That doesn't prove anything.
- Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz. - Haklısın.
That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz..
We were playing to prove that it doesn't make any difference what color you were - if you're given the opportunity, you could do anything.
Biz ise, ten renginin fark yaratmadığını kanıtlamak için. Eğer elinize bir fırsat verilirse, çok şey başarabilirsiniz.
You know, that tape doesn't prove anything.
Biliyorsun, o kaset hiçbirşeyi kanıtlamaz.
But, that doesn't prove anything.
Fakat bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz ki.
- That doesn't prove anything.
- Kanıt var mı Meyer? Lund'a adresini vermiştim.
That watch doesn't prove anything.
Bu saat hiçbir şeyi kanıtlamaz.
But that doesn't prove he had anything to do with Monique's murder.
- Ama bu onun Monique'i öldürdüğünü göstermez ki.
Well, that doesn't prove anything.
Bu hiçbir şeyi ispatlamaz.
The fact that two guys had a drink at a bar at the same time doesn't really prove anything.
İki adamın aynı anda aynı barda içki içmesi bir şeyi ispatlamaz.
The fact that the kid's colonoscopy was negative doesn't prove anything.
Çocuğunu kolonoskopisinin temiz olması hiçbir şey kanıtlamaz.
It played when he said it did. No staff remembers seeing him, so that doesn't prove anything either way.
Ama hiçbir personel onu gördüğünü hatırlamıyor, yani bu iddia hiçbir şeyi kanıtlamıyor.
- That doesn't prove anything.
Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz.
that doesn't seem fair 27
that doesn't exist 18
that doesn't make any sense 402
that doesn't matter 341
that doesn't sound like you 29
that doesn't bother you 34
that doesn't sound good 109
that doesn't even make sense 56
that doesn't mean 35
that doesn't sound right 46
that doesn't exist 18
that doesn't make any sense 402
that doesn't matter 341
that doesn't sound like you 29
that doesn't bother you 34
that doesn't sound good 109
that doesn't even make sense 56
that doesn't mean 35
that doesn't sound right 46