That is not an option translate Turkish
93 parallel translation
That is not an option, Mr. Mulder.
Öyle bir seçenek yok Bay Mulder.
That is not an option.
- Bu bizim için bir seçenek değil.
The truth is, that is not an option for me.
Aslında benim için öyle bir seçenek yok.
No, that is not an option.
Hayır, bu bir seçenek değil.
That is not an option!
Hayır, bu bir seçenek değil.
Unfortunately, for me, at this point, that is not an option.
Maalesef benim içinde bulunduğum durumda böyle bir seçeneğim yok.
What had better have been... an attempt at humor, because that is not an option.
Bu bir espri denemesi olsa iyi olur çünkü bu bir seçenek değil.
Well, I'm here to tell you that is not an option in this class.
Ben bu sınıfta böyle bir seçeneğiniz olmadığını söylemek için buradayım.
John, that is not an option!
John, bu seçenek olamaz!
Unfortunately, for me, at this point, that is not an option.
Ne yazık ki, benim için, bu noktada, bu sözkonusu değil.
Well, that is not an option, so try again.
Öyle bir seçeneğimiz yok. Tekrar söyleyin.
Randy, that is not an option.
Randy, bu bir seçenek değil.
And for this troop, that is not an option.
Bu izci birliği için öyle bir seçenek yok.
That is not an option.
Asla, olmaz.
I'm sure you'll agree that is not an option.
Korkarım ki yapacak başka bir şey yok.
Let's pretend that that is not an option.
Bu bir seçenek değilmiş gibi davranalım.
That is not an option.
Böyle bir seçenek olamaz.
Preferably another island, but that is not an option.
Başka bir adaya gitmeyi tercih ederdim ama böyle bir seçeneğim yok.
Annie, that is not an option.
Annie, bu bir seçenek değildir.
That is not an option.
Öyle olmaz.
That is not an option, Mr. Hastings.
Böyle bir seçenek yok, Bay Hastings.
That is not an option.
Böyle bir opsiyon yok.
That is not an option.
- Bu bir seçenek değil.
And trust me, that is not an option!
İnan bana, öyle bir seçeneğim yok!
That is not an option.
Söz konusu bile olamaz.
That is not an option.
Böyle bir imkanın yok.
No, doctor, that is not an option.
Hayır doktor, öyle bir şey mümkün değil.
That is not an option.
Bu söz konusu olamaz. Değil mi?
That is not an option!
Ya o elbiseye sığamazsa? böyle bir seçenek yok!
well, as you know, plastic surgery is not an option until the skull stops thickening. And there's no evidence that it will.
Bildiğiniz gibi, ancak kafatasının büyümesi durduğu taktirde ameliyat yapabiliriz ama durum öyle göstermiyor.
It's not the same as breaking you... but I'm told that as of this morning... it is an acceptable option.
Pes etmenle aynı etkiyi yaratmaz ama bu sabah, diğer ihtimalin de kabul edilebilir olduğunu söylediler.
That's not an option, nor is it a discussion I much want to have at the moment
Bu ne bir seçenek, ne de şu an tartışmak istediğim bir mesele.
So we need to talk to Les Miserables To talk and explain that This is not an option.
O yüzden yoksullarla konuşup onlara başka bir seçenek olmadığını anlatmamız gerek.
You either go for proper, full-on "Braveheart"... clearly, that's not an option... or you go for "silly man in a comedy battle"
Ya düzgün bir iş çıkarırız, tam bir "Braveheart"... Açıkçası, böyle bir seçeneğimiz yok... Ya da "Komik bir savaştaki aptal adamlar"
I've already told her that just coming home... and bumming around Stars Hollow is not an option.
- Ona eve dönüp, Stars Hollow'da gezinmenin bir seçenek olmadığını söyledim.
Allison, you're not seriously suggesting that sending this kid home with his homicidal mother is an option, are you?
Bu çocuğu cinayete meyilli annesiyle eve göndermeyi düşünmüyorsun ya?
I know this is hard to hear, but that's just not an option at this point.
Bunu duymanın zor olduğunu biliyorum, ama bu noktadan sonra başka seçeneğin yok.
In Michael's case, the cardiac tissue is deteriorating so quickly that the normal procedure we would do is just not an option.
Michael'ın durumundaysa kardiyak doku o kadar hızlı bozuluyor ki uygulamamız gereken normal prosedür seçenekler arasında yok.
And the thing is, at a certain point, you just decide that the bar is not an option.
Sorun şu, belli bir noktadan sonra bar'ın bir tercih meselesi olmadığına karar veriyorsun.
We need capitalization to move forward which means that phase two is not just an option, it's all we've got.
Eğer yolumuza devam edeceksek finansöre ihtiyacımız var. Bu demek oluyor ki Aşama 2 seçenek değil tek yolumuz.
But seeing as throwing in the towel is not an option that leaves us with a total of two choices.
Ama vazgeçmek gibi bir şansımız olmadığı için toplamda iki seçeneğimiz var.
That's not an option here, the risk is too high.
Bu bir seçenek değil.
To do our jobs... we have to believe defeat is not an option... that no matter how sick our patients get... you're gonna make a beautiful bride.
İşimizi yapabilmek için hastamızın durumu ne kadar kötü olursa olsun yenilginin bir ihtimal olmadığına inanmalıyız. Çok güzel bir gelin olacaksın.
That... is not an option.
bu... bir seçenek değil.
Well, as rational as that may seem in the physical world when it comes to the market world it is not only explicitly irrational it is not even an option.
Peki, bu, fiziksel dünyada ne kadar mantıklı görünürse görünsün piyasa dünyasına gelindiğinde ise sadece açıkça mantıksız olmakla kalmaz bir opsiyon bile olması mümkün değildir.
She even asked me to tell her husband that surgery is not an option.
Hatta benden kocasına ameliyat gibi bir seçeneğin olmadığını söylememi istedi.
And I'm sympathetic to that, Colette, I am, but taking her is not an option.
Ve ben, Colette bunu anliyorum, ama onu goturmek gibi bir secenek yok
Unfortunately, these results show that cryopreservation of sperm... For you is not an effective option.
Ne yazık ki bu sonuçlara göre sperm dondurma işlemi sizin için efektif bir çözüm değil.
- That flavor is not an option for me.
- O aromalar artık benim için bir seçenek değil.
That's not an option, is it, Deacon?
Boyle bir secenek yok, degil mi, Deacon?
But that's not an option for an out-of-work actor, is it?
Ama, işe yaramaz bir oyuncu için imkansız, değil mi?