The one on the left translate Turkish
667 parallel translation
- The one on the left.
- Soldaki.
The one on the left for the women, the other for the men.
Soldaki kutu kadınlar için, diğeri ise erkekler için.
Did you visit the one on the left as you go out of the hotel, about two blocks?
İki blok ötede, otelinizin solundaki gece kulübünü denediniz mi?
Go on straight ahead, the one on the left.
Düz devam edin, biri solda.
The one on the left does.
Soldaki de.
The one on the left is Carl Wilson, right, Dan?
Solda duran Carl Wilson değil mi, Dan?
I'll take the one on the left.
Ben sol taraftakini alırım.
The one on the left, number III, rates letter B on the industrial scale.
Soldaki, III numara, endüstri gelişim notu B harfine denk düşüyor.
I'll take the one on the left and the one in front of the bunkhouse.
Ben soldakini ve yatakhanenin önündekini hallederim.
She's the one on the left?
O, sol tarafta olan mı?
You, the one on the left.
Sen de soldakini hallet.
Oh, look, there's the one... when I left the camera running on the tripod, remember?
Ah, bak, işte bu o kamerayı sehpasında bıraktığım zaman, hatırladın mı?
The one at the end on the left.
Sol tarafta en son oda.
If anything goes haywire on the first bomb, one of us wants to be left to get a spanner on the second.
Eğer ilk bombada işler kontrolden çıkarsa, içimizden biri ikinci bombaya engel olmak istiyor.
The days passed quietly and on one of those quiet days a wagon train left Messilla Park for Tucson.
Günler sessiz sedasız geçiyordu. O sessiz günlerden birinde Messilla Park'tan Tucson'a doğru bir konvoy yola çıktı.
And wasn't the rubber heel loose on the left one?
Sol tekinin de topuğundaki lastik gevşemiş durumda.
- The one on the top to the left.
- Şu yukarıdaki, solda olanı.
On the day I left home to make my way in the world, my daddy took me to one side.
Kendi yolumu çizmek için evden ayrıldığım gün babam beni bir kenara çekti.
That's his wife, on the 4th balcony on the left, the big one...
Bu onun karısı, soldan dördüncü balkon, büyük olan...
Walk up, slap him on the back, and say remember me, I'm the one who left you behind, the one you went to jail for?
Gidip ensesine bir tokat atıp şöyle diyeceğim : "Beni hatırladın mı?" "Seni terkedip gitmiş sonra hapse girmiştin."
You mean there's one man you live with and another man you.... Très intéressant, as they say on the Left Bank.
Sen bir adamla birlikte yaşıyorsun ve diğeriyle..... flört ediyorsun.
He was one of the men we left behind on the beach.
Sahilde kaybettiğimiz askerlerden biriydi.
Did you know Cape Anne is one of the few places left in America... or in the whole world, for that matter... where every person still votes on every single thing?
Biliyor muydunuz, Cape Anne, Amerika'da ya da tüm dünyada bu konuda tek kalmış birkaç yerden biridir o da, herkesin her bir konuda bir oy hakkı olmasıdır. Bunu biliyor muydunuz?
The short one on the left is on the job. Works at Pirman Laboratories. Specializes in pharmaceuticals.
Soldaki kısa boylu, Pirman Lab'da ilaç bölümünde çalışıyor.
A white one on the left and a blue one on the night...
Soldakinde beyaz, sağdakinde mavi bir mum.
- Yes? The second one on the left.
Soldan ikinci.
It appears to me that if we split up, one of us come in from them broken rocks on the right, the other corners in from that smooth flat rock on the left, we'd have them in a pretty good crossfire.
Bence ayrılsak daha iyi olur. Birimiz onlara sağdaki kırık kayalıklardan saldırır, diğerimiz de şu yassı kayanın solundan onu korur. Bu şekilde onları etkili bir çapraz ateşe alabiliriz.
Meanwhile, ship surgeon Dr. McCoy is examining a strange puncture wound left by one of the creatures on Mr. Spock's back.
Bu arada, Dr. McCoy, yaratığın, Spock'ın sırtında bıraktığı tuhaf yarayı muayene ediyor.
Three weeks ago, the American spacecraft Discovery One left on its half - billion-mile voyage to Jupiter.
Üç hafta önce, Amerikan uzay aracı Kâşif Bir Jüpiter'e doğru 926 milyon km.lik yolculuğuna çıkmıştı.
The one on the right or the left?
Sağdaki mi soldaki mi?
Yours was the only one left with a palm tree on it.
Palmiye ağaçlı bir tane kalmıştı.
And so here on the final day there seems to be no players left to challenge the blancmanges and this could be their undoing, Dan as the rules of Wimbledon state quite clearly that there must be at least one human being concerned in the final.
Ve böylece final günü peltelere meydan okuyacak hiç oyuncu kalmadı. Bu ise onların sonu olabilir Dan çünkü Wimbledon kuralları açıkça diyor ki finalde en az bir insan bulunmalı.
One runs from the right, hands the peg to the man on the left, he'll run back and so on.
Sağdaki kişi koşarak, elindeki çubuğu soldaki adama geçirecek. O da geri koşacak ve böyle devam edecek.
You see, the left watch, which is my uncle's, runs correctly, and the one which is my watch, this one on the right here... uh, I've got to explain this to you... happens to be about five minutes off,
Biri amcamın saati doğru çalışmıyor. Sağımdaki de benim saatim.
That's my box room down the end there with the door open, you've got one on the left.
Aşağıda sonda kapısı açık olan benim odam, seninki de solda olan.
You see, one, two, three, on the left.
Bir, iki, üç sol tarafta.
The fish or meat will be served to you on your left side. - This one's green.
Balık veya et sol tarafınızdan servis edilir.
The victories of Hitler on Holland and France in May of 1940 e the supposedly imminent one defeated Great-Britain, the generals had left sedentos Japanese for more.
Fakat Hitler'in Hollanda ve Fransa zaferleri ve İngiltere'nin vaki görünen mağlubiyeti ağızlarını sulandırmaya yetti.
You can stay here and learn on this level, which is quite a bit higher than the one you left, by the way, or you can go back and keep working in the flock.
Burada kalabilir ve bu düzeyde öğrenmeyi sürdürebilirsin ki, geride bıraktığından hayli ileri bir düzey bu, ya da geri dönüp sürüyle birlikte çalışmaya devam edersin.
On the board on my left you see Squad One, Blue Sector.
Solumada birinci ekip var, Mavi Bölge.
On the board on my left, you'll see Squad One...
Solumdaki tahtada Birinci Ekip listesi...
Me and Lane got up on the high ground... left Grady sitting by a fire, just like this one.
Lane'le ben tepeye çıkmıştık... Grady'yi ateşin başında bıraktık, tıpkı bunun gibi.
All you have left to fall back on are your tuppeny-halfpenny boltholes, your idiotic patience, the thousand and one detours that always lead you back unfailingly to your starting point.
Fakirhanenden, budala sabrından, yanlışa mahal vermeden seni her seferinde en başa döndüren binbir dolambaçlı yoldan başka sığınacak yerin kalmadı.
First and goal on the one-yard line, as Crewe calls time out, with 40 seconds left on the clock.
Birinci ve gol 1 yarda çizgisindeyken... Crewe mola istedi. ... maçın bitimine 40 saniye kaldı.
And on the first pass, Madden shot down my escort plane, which left it four to one against me.
Ve ilk geçişte, Madden benim muhafaza uçağımı indirdi ben de dördüyle karşı karşıya kaldım.
Apply at window number one, left hand corridor, last door on the right, got it?
1 no'lu pencereye gidin, sol koridor, sağdaki son kapı, anladınız mı?
There's one spot left on the window.
Bir tek pencerenin orası kaldı.
Yes, and then I see someone running on the road below with a burning branch in his hand crying : " "Am I really the last one, the only one left?" "
Evet, ve sonra aşağıki yolda koşan birini gördüm elinde yanan bir dal vardı ağlayarak : "Gerçekten ben sonuncu muyum, en son kalan mıyım?"
But that one on the far left had crazy eyes.
Ama kösedeki üçüncünün gözleri deli gibiydi.
The front window is clearly visible and was designed for maximum visibility whether one is looking to the right or to the left, or straight ahead.
Ön cam ; ister sağa bakın, ister sola bakın, ister öne bakın,.. ... en iyi görüşü sağlamak üzere tasarlanmıştır.
Yes, one on the tree on the left.
Doğru, biri soldaki ağacın üstünde