There's a way translate Turkish
5,909 parallel translation
Maybe there's a way to keep Samantha from affecting anyone while still keeping you healthy.
Belki senin sağlığını bozmadan Samantha'nın başkalarını etkilemesini durdurmanın bir yolu vardır.
I thought there's got to be a way out of this.
Bu işten çıkmanın bir yolu olmalıydı.
But there's still a long way to go.
Ama önünde hâlâ uzun bir yol var.
Get on a ferry there - it's further on the boat - and then get to Ushuaia that way.
Oradan feribota binelim. Tekneyle daha uzun sürer. Ushuaia'ya oradan ulaşalım.
This is a chance for him to get revenge for the injustice done to him 13 years ago and there's no way that I can take it away from him.
Bu, 13 yıl önce ona yapılan haksızlığın intikamını alması için bir fırsat ve ben bu fırsatı onun elinden alamam.
Two blocks that way, there's a bar called Gaffney's...
İki sokak aşağıda bir bar var. Gaffney'nin Yeri.
There's got to be a better way to do this.
Bunu yapmanın daha iyi bir yolu olmalı.
# You've got a heart that there's no way of knowing
Anlamanın mümkün olmadığı bir kalbin var...
But there's a simple way to catch the dealer out.
Ancak dağıtıcıyı suçüstü yakalamanın basit bir yolu var.
If the leakage still doesn't stop, there's a fourth way.
Eğer kaçak durmazsa burada dördüncü bir yol daha var.
There's no way they were gonna get a motel room now at this late date, and with Boyd's asthma...
Son dakikada onlara otele gidin demenin bir alemi yok ayrıca Boyd'un astımı- -
If- - if you wrote the monsters off the page, then maybe there's a way you could write them back on.
Eğer canavarların kitaplardan çıktığını yazdıysan belki onları kitaplara geri soktuğunu yazmanın bir yolu vardır.
Look, if you don't want help, there's no way I can make you accept it, but you're not going to turn this school or my class into a zoo.
Bana bak, yardım istemiyorsan,.. sana zorla bir şey yapdırtmam,.. ama bu sana sınfımı hayvanat bahçesine çevirme..
Without a map, compass or quadrant there's no way to be certain.
Harita, pusula ya da kuadrant olmadan emin olmak imkansız.
Immortan, if I get on the rig, there's a way inside.
Ölümsüs, eğer tıra çıkabilirsem içeri girmenin bir yolu var.
There's a nicer way to say that, Vinnie.
- Bu daha kibar söylenebilir Vinnie.
And then there's global climate change, which is happening in a different way.
Ve bir de daha farklı bir şekilde gelişen küresel iklim değişikliği olayı söz konusu.
There's no way I'm living with a little dog!
O küçük köpekle yaşamamın imkanı yok!
Sir Murphy says there's a way down there. Who we following? You follow who you want!
Efendim Murphy aşağıda bir yol var diyor.
But I'll bet that there's a cheap way to do it digitally.
Ama eminim dijital olarak ucuz bir yolu vardır.
Ju... because this guy got in my head, all right, tellin'me that there's no way you'd be interested in me, and... not very manly to let another guy influence what you do with a lady, bro.
Çünkü bu adam aklıma girdi. Benimle ilgilenmeyeceğini düşündü ve... Hatun hakkında başkalarının seni etkilemesine izin vermek erkekçe değil.
So to get back to the girl, there's a few more people along the way.
O kıza geri dönecek olursak, birkaç kişi daha var.
Well... there's still a long way to go.
Hâlâ gidilecek uzun bir yol var.
There's always a way.
Hep yolu vardır.
There's gotta be a better way.
Daha iyi bir yolu olmalı.
But what if... What if there was a way of skipping the middleman and putting the critical news directly into everyone's head?
Ama ya... aracıları atlayıp önemli haberleri... doğrudan herkesin kafasına koymanın bir yolu olsaydı?
There's plenty of folks in a bad way after a storm like this, don't you know?
Böyle bir fırtına sonrasında kötü durumda olan pek çok kişi olduğunu bilmiyor musun?
And there is a huge rock blocking our only way out of here.
- Ne? Ve bir de tek çıkış yolumuzu devasa bir kaya kapatıyor.
There's a way.
Bir yol var aslında.
There's always a way to turn things around, to find the fun.
Her zaman işleri yoluna koyup eğlenmenin bir yolu vardır.
There's got to be a better way.
Daha iyi bir yol olmalı.
There's got to be a way to get home.
Eve dönmenin bir yolu olmalı.
- How? There's no way to upload a signal.
- Sinyal kurmanın imkanı yok ki.
Look, Michael, whatever you're going through, there's a way out.
- Neden silahın var? Michael, nasıl bir işin içindeysen çıkışı vardır elbet.
And they never say how big a donation, so there's no way of knowing how much I'm supposed to spend.
Ne kadar büyük bir bağış olduğundan asla söz etmiyorlar o yüzden ne kadar harcamam gerektiğine dair bir fikrim yok.
I wasn't planning on founding my own company here today... but if anyone wants to play a key role... in a new mineral sales company that does it the right way... then walk through that door with me, because there is a place for you.
Bugün kendi şirketimi kurmayı planlamıyordum... ama çalışanına hakkını veren... yeni bir maden satış şirketinde önemli bir rol oynamak isteyen varsa... benimle şu kapıdan çıksın çünkü sizin için de bir yer var.
There's only one way to play hide and seek with a buck.
Bir geyikle saklambaş oynamanın sadece bir yolu var.
There's a way to look nice and then there's a way to look appropriate, Janet.
Güzel görünmek ayrı şey uygun görünmek ayrı şey, Janet.
There's got to be a way.
Bir yolu olması gerek.
- Yeah, I know, but I'm sure there's a way... - Lyle.
- Biliyorum fakat bir yolu var eminim...
There's no way we're gonna get a copy of Adele's will before we have to leave.
Gitmeden önce Adele'in vasiyetinin kopyasını almamıza imkan yok.
You're going all the way from Tibet to Mongolia, says it'll cut five hours out of the trip for everybody that's going there.
Tibet'ten Moğolistan'a kadar gidiyorsun, oraya gitmek beş saat daha kısa sürüyormuş.
- There's always a way to do that.
- Daima bir yolu vardır.
There's got to be a way...
- Bir yolu olma...
In America, there's no way we'd call this place a camp.
Amerika'da böyle bir yere asla kamp diye gelinmez.
Alex, there's a way down.
Alex, aşağı giden bir yol var.
There's no way someone else having a wire and not me.
Başkasının kablosu olacak da benim olmayacak, daha neler.
Maybe there's a way to make an example of him.
Belki bunu ibreti alem yapabiliriz.
This is a terrible, awful mess. There's no way out. Not this time.
bu korkunç, çok kötü bir pislik bundan kurtuluş yok be sefer yok
We were on our way back from the U.S. Embassy, and there was a bomb threat that turned out to be real.
Yolda bomba olabileceği alarmı yapılmıştı ve bu gerçekti.
You know there's a storm in the way.
Yaklaşan bir fırtına var, biliyorsun.
there's a way out 30
there's always hope 39
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's another one 165
there's always one 16
there's always a choice 42
there's always hope 39
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's another one 165
there's always one 16
there's always a choice 42
there's a storm coming 49
there's always next year 20
there's a 704
there's a chance 54
there's always a chance 17
there's always a price 16
there's a difference 256
there's a big difference 58
there's another way 51
there's a good girl 46
there's always next year 20
there's a 704
there's a chance 54
there's always a chance 17
there's always a price 16
there's a difference 256
there's a big difference 58
there's another way 51
there's a good girl 46