There's nothing left to say translate Turkish
69 parallel translation
Well, if that's how you people feel about it, I guess there's nothing left for me to say.
Peki, eğer öyle düşünüyorsanız, sanırım bana söyleyecek bir söz kalmadı.
There's nothing left to say about that.
Bunun hakkında konuşulacak bir şey kalmadı.
There's nothing left to say.
Söyleyecek bir şey yok.
- Then there's nothing really left to say.
- O zaman söylenecek bir şey kalmadı.
And now there's nothing left to do but to say goodbye.
Yapacak bir şey kalmadı, veda etmekten başka.
Then I guess there's nothing left to say.
- Şirketteki herkesi seni tanıyor artık. O zaman söylenecek pek bir şey kalmadı John.
"When all is said and done, there's nothing left to say or do."
"Eninde sonunda,... söylenecek ya da yapılacak bir şey kalmamıştır"
The arguments are long over and there's really nothing much left to say at all.
Tartışmalarınız çok uzar ve artık birbirinize söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmaz.
I guess there's nothing really left to say except...
Benim söyleyecek bir şeyim kalmadı yalnız...
There's nothing left to say.
Söylenecek hiçbir şey kalmadı.
In my mind, there's absolutely, unequivically nothing left to say!
Bence söylecek... başka bir şey kalmadı!
There's nothing left to say.
Söyleyecek bir şey kalmadı.
There's nothing left for us to say.
Konuşacak bir şeyimiz kalmadı.
Well, then, I guess there's nothing left to say, is there?
O zaman söylenecek bir şey kalmadı.
There's nothing left to say anyway.
Söyleyecek bir şey kalmadı.
- There's nothing left to say.
- Söylenecek söz kalmadı. - Evet, var.
There's nothing left to say...
Söylenecek bişey kalmadı.
There's nothing left to say.
Bize baktığın için teşekkür ederim. Bizi koruduğun için.
There's nothing left to say. Well, I said you're not going anywhere and that's final.
Konuşacak bir şey kalmadı.
There's nothing left to do or say... except that God and nothing have a lot in common.
Artık yapacak ya da söyleyecek bir şey kalmamıştır. Tanrı ile hiçliğin çok ortak yönü olduğu hariç.
But there's nothing left to say except I don't want to be around you.
Senin yanında olmak istemediğim dışında söyleyecek hiçbir şey kalmadı.
I guess there's nothing left to say but there's no place like home.
Sanırım başka bir söze gerek kalmadı,... "Ev gibisi yok" tan başka.
And if you don't show up then I'll know there's nothing left to say.
Eğer gelmezsen söylenecek bir şey kalmadığını anlayacağım.
If you don't show up, then I know there's nothing left to say.
Eğer gelmezsen söylenecek bir şey kalmadığını anlarım.
There's nothing left to say about it.
Söylenecek hiçbir şey yok.
there's nothing left to say..
Konuşacak bir şey kalmayacak.
Just to spout off and leave? There's nothing left to say, dad.
Ve dilerim diğer yönlerinden onları koruyabilirim.
There's nothing left to say.
Söylenecek bir şey yok ki!
There's nothing left to say, peyton.
Söyleyecek hiçbir şey kalmadı, Peyton.
I did my best to love you back. We just reached a point where there's nothing left to say, so good luck.
Söyleyecek bir şeyin olmadığı bir noktaya geldik, bu yüzden iyi şanslar.
There's nothing left to say
Söyleyecek bir şey kalmadı
There's nothing more to say, no reason left to live.
Yaşamak için hiç birşey kalmadığını söylemekten başka çare yok.
Then there's nothing left to say.
O zaman, söyleyecek söz kalmadı.
There's nothing left to say.
Söylenecek birşey kalmadı.
Well, I guess there's nothing left to say except
Bir şey hariç söylenecek başka bir şey kalmadı sanırım...
- There's nothing left to say.
- Ortada söyleyecek bir şey kalmadı.
In that case, I suppose there's nothing left to say, except we're done.
Bu durumda, aramızdakiler bitti demek dışında söylenecek bir şey yok.
No, Pappi, there's nothing left to say nor hear.
Hayır, Pappi. Ne söyleyecek ne de duyulacak hiçbir şey kalmadı.
Well, I guess there's nothing left to say except you're an idiot.
Sanırım artık senin bir geri zekâlı olduğun dışında söylenecek bir şey kalmadı.
There's nothing left to say.
Konuşacak bi'şey kalmadı.
My bags are packed and there's nothing left to... say. Jill, where were you?
Jill, nerelerdeydin?
There's nothing left for me to say.
Ortada söyleyecek bir şey kalmayacak.
There's nothing left to say.
Söylenecek bir şey yok zaten.
There's nothing left to say.
- Söylenecek hiçbir şey kalmadı.
There's nothing left to say.
Geriye söylenecek bir şey kalmadı.
So, I, uh, I guess there's nothing left to say.
Yani, ben, şey... Sanırım söyleyecek bir şey kalmadı.
Aw, come on! There's nothing left to say.
Söyleyecek bir şey kalmadı.
There's, uh... there's nothing left to say, really, other than, um...
Söyleyecek... Söyleyecek bir şey kalmadı, gerçekten. Şeyden başka...
So there's nothing left to say.
Söyleyecek bir şeyin yok.
There's nothing left to say.
Söylenecek bir şey kalmadı.
There's really nothing left to say.
Söylenecek pek bir şey yok.