Timbuktu translate Turkish
153 parallel translation
You'll have to go to Timbuktu.
O zaman Timbuktu'ya gitmek durumundasınız.
New Zealand or Timbuktu.
Yeni Zelanda'da ya da Timbuktu'da bile olsa...
Though they do not, of course, have rivers in Timbuktu.
Her ne kadar Timbuktu'da nehir olmasa da...
Disgrace to Timbuktu.
Timbuktu'nun yüzkarası.
A foreign gentleman has arrived in Timbuktu.
Yabancı bir beyfendi Timbuktu.
I'll take the job if there's enough in it to buy me out of Timbuktu.
İşin içinde beni Timbuktu'dan çıkarmaya yetecek kadar para varsa, kabul ediyorum.
Maybe my last night in Timbuktu.
Belki de Timbuktudaki en son gecem.
They're all friends, all the pigs in Timbuktu!
Hepsi arkadaş, Timbuktudaki bütün domuzlar!
He brushed you off in Timbuktu.
Seni Timbuktu'da başından atmıştı zaten.
Timbuktu or the Somaliland, what's the difference?
Timbuktu yada Somali ne fark eder?
- Timbuktu. All the places I've been.
- Timbuktu'yu ve yaşadığım diğer yerleri.
He sent her money to join him in Timbuktu.
Kadına Timbuktu'da ona katılması için para göndermiş.
Like you said in Timbuktu, it's good medicine. Try it.
Timbuktu'da söylediğin gibi, bu iyi bir ilaçtır, dene.
- Timbuktu.
- Timbuktu.
Back to Timbuktu.
Timbuktu'ya.
Oh, for heaven's sakes, Annette, she's not going to Timbuktu.
Oh, Tanrı aşkına, Annette, O Timbuktu'ya gitmiyor ki.
At least I can be assured that I shall have my own washing machine and that Mr. Haversack will not run off to Timbuktu.
En azından kendi çamaşır makinemin olacağına ve Timbuktu'ya kaçarak beni terk etmeyeceğine eminim.
Well, maybe he's wanted in Timbuktu under his real name.
Belki de Timbuktu'da gerçek adıyla aranıyordur.
- ♪ Anything! - ♪ Go to Timbuktu?
- Timbuktu'ya gider misin?
All the way to Timbuktu.
Timbuktu'ya gidiyorsunuz. TIMBUKTU'YA GİDECEK FRANSIZ EKVATORYASI
You are going to Timbuktu, if it's the last thing I do.
Yapacağım son şey olsa da Timbutku'ya gideceksin.
Yup. And she goes all the way to Timbuktu.
Sandık Timbuktu'ya kadar gidecekmiş.
They've seen the pin-headed girl from Timbuktu or the dog-faced man who crawls on his belly like a reptile.
İğne kafalı kızı görmüşlerdi, köpek suratlı adamı da... ama onlar gerçek ucubeler değil.
And if we have to, I'll even be happy to go and work with you in Timbuktu.
Ve biz seninle, ve seninle çalışırken çok mutlu oluyorum.
... from Timbuktu to Portland, Maine.
... Timbuktu'dan Portland Maine'e dek.
Now we're stuck out here in the middle of Timbuktu someplace!
Timbuktu benzeri bu yerden çıkıp gidelim!
I'll bet you if he's not already dead, he's all the way to Timbuktu.
Bahse girerim çoktan ölmediyse Timbuktu'ya varmıştır.
He could be anywhere, he might be in Timbuktu. Oi, mind that fat!
Her yerde olabilir, hatta belki Timbuktu'dadır.
Trouble with the Foreign Office is, it's very long on protocol on whether the prime minister of Timbuktu should take precedence over the king of Ongo-Bongo.
Dışişleri Bakanlığı'nın sorunu şu ki, protokolde Timbuktu başbakanının Ongo-Bongo kralından önce gelip gelmediğine karar vermek çok uzun sürüyor.
Timbuktu, El Ga'a, it doesn't make any difference. But if you'll be happier or feel better, then we'll go to El Ga'a.
Ama eğer daha mutlu olacak ve kendini daha iyi hissedeceksen El Gaa'ya
So fly away to Anchorage or Nome or Timbuktu for all I care.
Artık Anchorage'a mı, Nome'a mı, Timbuktu'ya mı, nereye uçarsan uç.
Oh, I don't know, it's just that I been getting calls all day from here to Timbuktu.
Bilmiyorum, sadece buradan, Timbuktu'ya kadar her yerden arıyorlar.
No matter where he takes you, Timbuktu it don't matter,'cause we're fate.
Seni nereye götürürse götürsün Timbuktu'ya bile götürse fark etmez, çünkü biz kaderiz.
They should blow these projects to Timbuktu. Why bother?
Bu mahalleyi havaya uçurmalı.
It was a cold winter's night in Timbuktu.
Timbuktu'da soğuk bir geceydi.
Might as well be Timbuktu.
En az Timbuktu kadar güzel..
France, Australa, Spain, Canada, Timbuktu.
Fransa, Avustralya, İspanya, Kanada, Timbuktu.
And others have come from Timbuktu. No.
Timbuktu'dan gelenler bile olmuştu.
The first change I make is to send that little brat to boarding school.
İlk işim bu iki yüzlü arsız veledi Timbuktu'da yatılı okula göndermek olacak.
You've nailed every balloon from here to Timbuktu.
Burayla Timbuktu arasındaki tüm balonları patlattın.
And now, tomorrow there'll be pictures of you in every newspaper from here to Timbuktu!
Şimdi buradan Timbuktu'ya kadar olan bu gazetelerde fotoğraflarım olacak.
So we don't know if his partner is from Hoboken or Timbuktu.
Aman ne güzel. Yani ortağının Timbuktu ya da Hoboken " dan mı olduğu bilmiyoruz.
Provins or Timbuktu, the same, I don't travel.
Provins yada Timbuktu, ben seyahate çıkmıyorum artık.
Djenne's growth was closely tied to that of a neighbouring city, the fabulous Timbuktu that lay further up the Niger.
Djene'nin gelişimi komşu bir şehrin gelişimiyle yakından bağlantılıydı ; Nijer'in daha kuzeyinde yer alan ünlü Timbuktu şehri.
- Kathmandu to Timbuktu, and all points in-between - to compete in the one true human test - dodgeball.
- Kathmandu'dan Timbuktu'ya ve aradaki her noktadan... gerçek insan testinde yarışmak için - yakartop.
They've sent in men from Timbuktu explaining all the details.
Tüm ayrıntıları anlatmak üzere Timbuktu'dan adamlarını yolladılar.
Where you been? Timbuktu?
Nerelerdeydin bakalım Johnny?
You could've gone to some parents in China or Timbuktu, but you didn't.
Sen Çin'de bir aileye gidebilirdin... ya da Timbuktu'da, ama gitmedin.
Ask me where Timbuktu is.
Sor bakalım, "Timbuktu nerede" diye.
It's supposed to be very beautiful there and much warmer.
Timbuktu, El Ga'a, hiç fark etmez.
Timbuktu... Buffalo.
Barcelona'ya...