To survive translate Turkish
5,923 parallel translation
Don't be greedy while you have enough to survive.
Elindekiyle yetin, aç gözlü olma.
We just have to survive what is forced upon us.
Olan durumla yaşamak zorudayız.
You know, how badass it is that you're actually here. How the rest of us, we wouldn't be able to survive in prison.
Burada olmanın ne kadar havalı olduğundan, bizim asla yapamayacağımızdan.
In order for it to survive, I need one of you Negroes to man up and lead it.
Onun ayakta kalması için, siz zencilerden birinin adam olup başa geçmesine ihtiyacım var.
If only as an example of how to survive such.
Yalnızca nasıl böyle hayatta kaldığınıza dair örnek olarak.
So, to survive, he had to slaughter and eat his reindeer.
O da hayatta kalmak için Ren geyiklerini kesip yemiş.
You know, they're leaving right after Christmas, so we only have to survive another... three days.
Noel'den hemen sonra gideceklerini biliyorsun tek yapmamız gereken önümüzdeki 3 gün boyunca idare etmek.
♪... by our will to survive ♪
# Hep birlikte mücadele veririz #
I want Dan to survive this.
Dan'in bunu atlatmasını istiyorum.
I cannot be your husband any longer. And I will not be less to you. You did what was necessary to survive.
Artık kocan falan olamam ama daha azı da olmayacağım.
He did what he had to do to survive.
Hayatta kalmak için gerekeni yaptı.
How to survive and eventually find a purpose in life.
Varoluş amacını bulmak ve hayatta kalmak için.
People do whatever they can to survive.
İnsanlar hayatta kalmak için elinden geleni yapıyor.
So if you want at least one of you to survive, I'm gonna need you to calm down and sit still. You understand?
Bu yüzden en azından birinizin kurtulabilmesi için sakin olup kıpırdamaman gerekiyor beni anlıyor musun?
To survive the crash, I worked overtime.
Bu krizden kurtulmak için fazla mesai yaptım.
Because Father rarely even admits he has a daughter... because no one knows who I am or what I do at this company, if I confess to your crime, the company may be able to survive the scandal.
Babam kızı olduğunu neredeyse hiç itiraf etmediği için kimse beni tanımadığı veya bu şirkette ne yaptığımı bilmediği için suçu ben üstleneceğim. Böylece şirket bu skandaldan sağ kurtulabilir.
When I was young, my uncle taught me how to survive outdoors.
Küçükken amcam dışarıda nasıl hayatta kalınacağını öğretti.
You're right, I need to man up and be strong to survive this trial separation.
Haklısın, biraz erkek olup, güçlü kalmalı ve bu ayrılık denemesinde hayatta kalmalıyım.
No, it's Who Wants To Survive?
Hayır, Kim Hayatta Kalmak İster'deyim.
Three rounds isn't enough, not if you want to survive.
Hayatta kalmak istiyorsan, üç kurşun yeterli değildir.
You're going to survive and you're going to go home.
Hayatta kalacaksın ve evine döneceksin.
Like I was supposed to survive three days on this?
Üç gün boyunca bununla mı hayatta kalacağım?
Is it strong enough to survive a storm as big as New York or Los Angeles?
Is yeterince güçlü bir fırtına hayatta kalmak için. New york veya Los Angeles'ta kadar büyük?
Still, I had barely enough to survive.
- Ona rağmen ancak karnımı doyurdum.
The girls, even in their mother's womb, instinctively knew that to survive they should cling to one another.
Kızlar, annelerinin rahmindeyken bile içgüdüsel olarak, hayatta kalmak için birbirlerine sımsıkı tutunmaları gerektiğini biliyorlardı.
- She's going to survive.
- Hanne kurtulacak.
We have to survive this together.
Bunu birlikte atlatmak zorundayız.
- we need him to survive.
Hayatta kalmak için ona ihtiyacımız var.
Based on the desperate condition of your shuttle, it clearly required extraordinary improvisational expertise for you and your crew members simply to survive, let alone restore your antenna array.
- Mekiğinizin umutsuz durumu düşünülünce sizin ve mürettebatın hayatta kalması için anten donanımını tek başına onarmak şöyle dursun açık bir şekilde olağanüstü geçici önlem uzmanlığı gerektirir.
We do what we must to survive.
Hayatta kalmak için gerekenleri yapıyoruz.
After everything we've done, do we even deserve to survive?
Yaptığımız onca şeyden sonra yaşamayı hak ediyor muyuz?
Most of us have made peace with what we've had to do to survive.
Çoğumuz, hayatta kalmak için yaptıklarımıza alıştı.
But he's not the only one with moral reservations about what we've done to survive.
Ama hayatta kalmak için yaptıklarımızı etik yönden değerlendiren bir tek o değil.
And then you and Lexa disappear and just happen to survive.
Ve Lexa'yla ortadan kaybolup birden çıkageldiniz.
I looked in her eyes, and I saw only anger and fear, the will to do whatever it takes to survive no matter who she hurts.
Gözlerine baktığımda gördüğüm tek şey öfke ve korkuydu. Hayatta kalmak için her şeyi yapabilecek bir kararlılık, kime zarar verirse versin.
And the only chance that we have to survive is to work together.
Hepimizin. Ve hayatta kalmamızın tek yolu birlikte çalışmak.
The only way that I'm going to survive this... is if I know that you're out there living your life, happy.
Bunu atlatabilmemin tek yolu senin mutlu bir hayat yaşadığını bilmek.
I have only been able to survive in Starling City because the League has no idea where in the city I am.
Birlik'ten bunca zaman kaçabilmemin tek sebebi şehrin neresinde olduğumu bilmemeleriydi.
The end... an end, is coming Colonel... and trust me if you do not learn how to fight the war... instead of just winning the battles... None of us will survive.
Ve son... son, Albaydan geliyor... ve güven bana eğer sen savaşta nasıl mücadele edeceğini öğrenmezsen... savaşı sadece kazanmak yerine... hiçbirimiz hayatta kalamayız.
I swear to God, if I wasn't 95 % sure I would survive, I would throw myself off a bridge right now.
Sana yemin ediyorum, kurtulacağımdan % 95 emin olmasam şimdi kendimi köprüden atarım.
At the very least he'll survive, thanks to you.
En azından hayatta, sizin sayenizde.
- ♪ By our will to survive... ♪
Olması gerektiği gibi oldu.
I want you to help us survive.
Hayatta kalmamız için bize yardım etmeni istiyorum.
I don't want to just survive.
Sadece nefes alıp vermek istemiyorum.
Nobody else survives, yet Fin Shepard and his family seem to always survive just fine.
Kimse henüz fin Shepard atlattı. Ve ailesi her zaman sadece para cezası hayatta görünüyor.
You talk to me through a piece of glass, you see my body which can no longer survive on the very planet that bore my great-grandmother.
Benimle bir cam parçası aracılığıyla konuşup büyük ninemin doğduğu gezegende artık hayatta kalamayacak bedenime bakıyorsunuz.
I may not survive one last charge unto the breach, dear friends, but I swear to you, oh, pretend people that I'm speaking to in my head and are very impressed with me, I will be the last man standing.
Bu son ihlalden sağ çıkamayabilirim ama sevgili arkadaşlarım size yemin ediyorum ki kafamın içinde konuştuğum gerçekte olmayan insanlar benden çok etkilendiler ve ayakta kalan son adam ben olacağım.
Oh, he said to tell you that if John McCain could survive five years in Viet Cong thumb screws, you could beat cancer.
John McCain Vietnam Kurtuluşçuları'nın işkencelerine 5 yıl dayanabilseydi kanseri yenebileceğini söyle demişti.
Rather than bringing your materials to Freya, drawing her into a fight she may not survive why not join me?
Malzemeleri Freya'ya verip de hayatta kalamaması muhtemel bir savaşa sürüklemek yerine neden bana katılmıyorsun?
Provided we survive what's to come tonight, I look forward to it.
Bu gece yüzleşeceğimiz şeyden sağ çıkarsak memnuniyetle.
Yeah, I know all about the "survive my sword" prophecy, and I am here to tell you that I could really give a crap.
Evet, "kılıç darbemden sonra hayatta kaldı" kehanetini biliyorum ve buraya hiç de umurumda olmadığını söylemeye geldim.